Translation of "Capacité" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Capacité" in a sentence and their turkish translations:

Comme la capacité ou la conviction

kendine güvenme ve bir görevi başarma konusundaki

Vous avez toujours eu cette capacité.

Bu beceriye hep sahiptiniz.

Nous n'avons simplement pas cette capacité.

Henüz bu yetiye sahip değiliz.

Nous avons la capacité de voler.

Uçma kapasitemiz var

La capacité de communiquer avec l'électricité.

o da elektriği kullanarak iletişim kurma kabiliyeti.

Prouvant sa capacité de haut commandement.

yüksek komuta yeteneğini kanıtladı.

L'homme a la capacité de parler.

İnsanoğlunun konuşma yeteneği vardır.

Tom a confiance dans sa capacité.

Tom kendi yeteneğine güveniyor.

- Sa capacité à écrire avec le pied est surprenante.
- Sa capacité d'écrire du pied est étonnante.

Onun ayağı ile yazma yeteneği şaşırtıcı.

- Le rapport exagéra la capacité de la salle.
- Le rapport exagérait la capacité de la salle.

Rapor, salonun kapasitesini abarttı.

- Tu as perdu la capacité de te concentrer.
- Vous avez perdu la capacité de vous concentrer.

Konsantre olma yeteneğini kaybettin.

Que cela réduit définitivement notre capacité d'attention.

bu senin konsantrasyon kapasiteni kalıcı olarak azaltabilir.

Le sens du spectacle, la capacité athlétique,

gösteri sanatını, atletik yetileri,

Leur capacité de voir est très faible

görme yetileri ise çok düşüktür bu yarasaların

Il a la capacité d'accomplir le travail.

Onun işi yapma yeteneği var.

Il n'a pas la capacité d'être président.

Onun başkan olma kapasitesi yok.

Nous possédons la capacité de nous souvenir.

Hatırlama yeteneğine sahibiz.

Sa capacité le qualifie pour le poste.

Onun yeteneği iş için onu yeterli kılıyor.

Si vous perdez votre capacité à vous concentrer,

Eğer konsantrasyonunu koruma yeteneğini yitirirsen

Mais que cette capacité se développe avec l'âge.

ve bu yetenek yaşlandıkça iyileşmekteydi.

à cause de cette capacité de stockage limitée,

sınırlı depolama kapasitesi nedeniyle,

Nous avons la capacité de soulager la souffrance,

Bizim acıları dindirme, hayatı genişletme

A-t-elle la capacité de le faire ?

Onun bunu yapma kabiliyeti var mı?

Et cela affecte leur développement et leur capacité d'apprentissage.

bu onların öğrenmelerini ve gelişimlerini etkiliyor.

Toutefois aucun ne l'emporte sur notre capacité à apprendre.

Yine de bu iki avantajın hiçbiri bizim üstün öğrenme yeteneğimizi geçemez.

Plus de capacité pour faire face au changement climatique.

bir dünyayı yönlendirmede daha yüksek bir kapasite demek.

Qui ont lentement écorné ma capacité à bien travailler.

küçük davranışlar ve durumlardı.

Qui entrave votre capacité à bien faire votre travail.

işinizi iyi yapabilmenizi engeller.

Les jeunes enfants ont une faible capacité de concentration.

Genç çocukların kısa dikkat süreleri var.

La capacité de cet ascenseur est de dix personnes.

Bu asansörün kapasitesi on kişidir.

Il a la capacité à élaborer un bon plan.

İyi bir plan yapma kapasitesi var.

Sa mauvaise capacité de lecture entrave ses progrès scolaires.

Onun kötü okuma yeteneği sınıftaki ilerlemesini engelliyor.

Et le respecter pour sa capacité de maîtriser notre climat.

ve iklimimizi kontrol etme yeteneğine saygı.

Je crois en ta capacité à faire ce qu'il faut.

Doğru şeyi yapmak için yeteneğine güveniyorum.

Notre capacité à trouver un mari et à avoir des enfants.

çocuk sahibi olma yeteneğimizle bağlantılı olduğu öğretildi.

Et de notre capacité à nous adapter grâce à la créativité.

bir kanıtı.

Le respecter pour sa capacité de servir de banque de CO2

karbon bankası olarak hizmet sunma yeteneğine saygı

Mon chef a la capacité de lire des livres très rapidement.

Patronum kitapları çok hızlı okuma yeteneğine sahiptir.

De croire en soi et sa capacité à accomplir n'importe quelle tâche,

beceri ya da düşünce olarak kullanıyorum.

Mais nous n'avons pas la capacité de remettre la boule dans l'urne.

ama topu geri vazoya doğru şekilde koyma yeteneğine aslında sahip değiliz.

Je mets un terme à ma capacité à vraiment voir une situation.

Bir olayı gerçek hâliyle görme yeteneğimi kapatıyorum.

Et j'ai toujours cette capacité à regarder les mots, les gens, les situations

herkes gibi okuyorum ama hala sözcüklere, insanlara, durumlara çabucak

Mais j'ai cette incroyable capacité à comprendre tout au sujet de la science

bilimle ilgili her şeyi anlamaya yönelik esrarengiz bir yeteneğim var,

Les gens ont perdu la capacité à être en désaccord sans être désagréables.

İnsanlar nahoş olmadan katılmama yeteneğini kaybettiler.

Alors que les hôpitaux sont peuvent déjà être au maximum de leur capacité,

bu en önemli sorun olarak görülür.

La chose la plus importante est la capacité à penser par vous-même.

En önemli şey kendiniz için düşünme yeteneğidir.

Mais je ne pense plus à la capacité des écoles à résoudre ces problèmes.

ama artık bu sorunu çözmede okulların yeterliklerini sorgulamıyorum.

Le respecter pour sa capacité en tant que base de toute vie sur Terre,

Yeryüzündeki tüm yaşamın temeli olma yeteneğine saygı,

Changer l'environnement est chose difficile. C'est plus simple de changer sa propre capacité d'adaptation.

Çevreyi değiştirmek zor şey. İnsanın kendi uyum sağlama kapasitesini değiştirmesi daha kolay.

Cette usine a une capacité de production de deux-cent-cinquante véhicules par semaine.

Bu fabrikanın üretim kapasitesi haftada 250 araçtır.

C'était la grande capacité pulmonaire de Caruso qui en a fait un grand chanteur.

Onu büyük bir şarkıcı yapan Caruso'nun büyük akciğer gücü idi.

Napoléon a également découvert que son chef d'état-major possédait d'immenses qualités personnelles - une capacité

Napolyon ayrıca, genelkurmay başkanının muazzam kişisel niteliklere sahip olduğunu keşfetti -

Plus rapides des marchandises et du pétrole. Sa capacité maximale atteindra quatre-vingt-dix-neuf

. Irak, malların ve petrolün daha hızlı taşınması ve teslimi sırasında

- Il a perdu la vue.
- Il perdit la vue.
- Il a perdu sa capacité visuelle.

- O, görme duyusunu kaybetti.
- O görme yeteneğini kaybetti.

- Son attention est réduite.
- Son attention est limitée.
- Il a une faible capacité de concentration.

Kısa bir dikkat süresi var.

Ce qui rend ces magnifiques assassins encore plus dangereux, c'est leur capacité à dissimuler leur présence.

Bu güzel katilleri daha da tehlikeli yapan kendilerini gizleme güçleri.

« Can » est le mot exact pour exprimer la capacité et « may », celui pour demander la permission.

"Can" yetenek ifade etmek için ve "May" izin istemek için doğru kelimedir.

Selon Google, c'est parce que la capacité de Mercator de conserver les formes et les angles rend

Google'a göre bunun nedeni, Mercator'un şekil ve açıları korumadaki yeteneği,

Ma perception du monde serait bien plus superficielle sans la capacité à communiquer dans de nombreuses langues.

Birçok dille iletişim kurabilme kabiliyetim olmasaydı, dünyaya dair deneyimlerim çok daha sığ olurdu.

- La langue latine ne m'est pas totalement inconnue mais je suis totalement dépourvu de la capacité de la parler.
- La langue latine ne m'est pas totalement inconnue mais je suis totalement dépourvue de la capacité de la parler.

Latince tamamen bilmediğim bir dil değil ama bu dili konuşma yeteneğinden tamamen yoksunum.

Napoléon a donné à Davout un rôle qui - avec le recul - semble un gaspillage désastreux de sa capacité.

Napolyon, Davout'a - geriye dönüp bakıldığında - yeteneğini feci bir şekilde boşa harcayan bir rol verdi.

Achevée et travaille à sa capacité maximale. Un rêve non réalisé. Tout ce qui a été précédemment raconté

içinde ancak tamamlandığında ve maksimum kapasitesiyle çalıştığında yüz bin iş imkanı . Gerçekleştirilmemiş bir rüya. Daha önce anlatılan

Capacité à donner un coup de maître ou à inspirer ses troupes à la victoire, diminuait avec le temps.

Yine de birkaç Polisi'nden biriydi parlak ve akıllı ajanda,

Les drakkars vikings, et une maîtrise du matelotage et de la navigation, leur ont donné la capacité de frapper

Viking uzun gemileri ve denizcilik ve denizcilikte ustalık, onlara istedikleri zaman

- Il se peut qu'il ne puisse pas venir.
- Il se peut qu'il ne soit pas en capacité de venir.

O gelemeyebilir.

Si nous laissions nos émotions éclipser notre capacité à raisonner, nous nous retrouverions sans cesse à chercher des solutions aux mauvais problèmes.

Muhakeme gücümüzün hislerimiz tarafından gölgelenmesine izin verirsek her zaman yanlış ağaca havluyor oluruz.