Translation of "Bore" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Bore" in a sentence and their turkish translations:

- What a bore.
- What a bore!

Ne sıkıcı.

Parties bore me.

Partiler beni sıkar.

You bore me.

Sen beni sıkıyorsun.

They bore me.

Onlar benim canımı sıkıyor.

I bore this trial.

Bu çileye katlandım.

Her efforts bore fruit.

Onun çabaları meyvesini verdi.

Your complaints bore me.

Şikayetlerin beni sıkıyor.

Don't be a bore.

Sıkma insanı.

Nobody bore me out.

Hiç kimse beni desteklemedi.

She bore the pain bravely.

O, ağrıya cesurca katlandı.

You're starting to bore me.

Beni sıkmaya başlıyorsun.

She bore him four children.

O, ona dört çocuk doğurdu.

I don't want to bore you.

- Canını sıkmak istemem.
- Canınızı sıkmak istemem.
- Canını sıkmak istemiyorum.
- Canınızı sıkmak istemiyorum.

He bore a grudge against me.

O bana karşı bir kin besliyordu.

- You're boring me.
- You bore me.

Beni sıkıyorsun.

I hope I didn't bore you.

Umarım senin canını sıkmadım.

- He bore himself well.
- He behaved well.

O iyi davrandı.

I won't bore you with the details.

Seni ayrıntılarla sıkmayacağım.

Atlas bore the Earth on his shoulders.

Atlas, dünya'yı omuzlarında taşıdı.

I just hope I didn't bore you.

Sadece canını sıkmadığımı umuyorum.

- How boring.
- What a bore.
- How boring!

Sıkıldım.

- How boring.
- What a bore!
- How boring!

Ne sıkıcı!

The prisoner of war bore himself with great dignity.

Savaş tutuklusu kendini büyük bir onurla taşıdı.

His wife bore him two daughters and a son.

Karısı ona iki kızı ve bir erkek çocuk doğurdu

I just hope I didn't bore you too much.

Sadece seni çok fazla sıkmadığımı umuyorum.

To be honest, his talks are always a bore.

Dürüst olmak gerekirse, onun konuşmaları her zaman bir sıkıntı.

I just hope I don't bore you too much.

Umarım seni çok fazla sıkmıyorum.

I just hope I didn't bore you with my story.

Seni hikayemle sıkmadığımı gerçekten umuyorum.

People who talk about themselves all the time bore me.

Kendileri hakkında konuşan insanlar beni her zaman sıkar.

Killer because it was going to bore them to death.

Katildi çünkü onları ölümüne bunaltacaktı.

The pastor's sermons may bore you, but they are morally edifying.

Papazın vaazları seni sıkabilir fakat onlar ahlaken iyi örnektir.

I don't want to bore you by repeating things you already know.

Zaten bildiğin şeyleri tekrarlayarak seni sıkmak istemiyorum.

He bore an unmistakable reference to his father. It made his mother cry.

O, babasına açık bir referans taşıyordu. Bu, annesini ağlattı.

- That movie ended up being a bore.
- That movie turned out to be a dud.

Bu filmin bir fiyasko olduğu ortaya çıktı.

I could tell you about beekeeping for hours, but I don't want to bore you.

Sana saatlerce arıcılıktan bahsedebilirim, ama seni sıkmak istemiyorum.

At Lützen, Ney was moved by the conduct of his young conscripts, who bore the brunt of

boyunca hizmet etmeye devam etti . Ney, Lützen'de Blucher'ın sürpriz saldırısının yükünü taşıyan

And again Bala conceived, and bore another, for whom Rachel said: God hath compared me with my sister, and I have prevailed: and she called him Nephthali.

Bala yeniden gebe kaldı ve Rachel'ın sözünü ettiği bir çocuk daha doğurdu: Tanrı beni kız kardeşimle mukayese etti ve ben galip çıktım; ona Nefthali dedi.