Translation of "Moest" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Moest" in a sentence and their turkish translations:

Ik moest gaan.

- Gitmek zorunda kaldım.
- Gitmem gerekiyordu.

Ik moest blijven.

Kalmalıydım.

Ik moest overgeven.

- Ben istifra ettim.
- Ben kustum.

Hij moest rusten.

Onun dinlenmesi gerekiyordu.

Ik moest achterblijven.

Arkada kalmak zorundaydım.

Ik moest werken.

Çalışmak zorundaydım.

Dat moest ik loslaten.

Geri adım atmak zorundaydım.

Ik moest radicaal veranderen.

Köklü bir değişikliğe ihtiyacım vardı.

Ik moest alles leren.

Her şeyi öğrenmeliydim.

Ik moest iets doen.

Bir şey yapmalıydım.

Ik moest het proberen.

- Denemek zorundaydım.
- Denemek zorunda kaldım.

Dat moest ík zeggen!

Benim sıram!

Ik moest weer liegen.

Tekrar yalan söylemek zorunda kaldım.

Ik moest echt weg.

Gerçekten gitmem gerekiyordu.

Hij moest komen helpen.

Yardım etmeye gelmesi gerekirdi.

Moest je vroeg vertrekken?

Erken gitmen mi gerekti?

Wat moest hij doen?

Ne yapması gerekirdi?

Tom moest naar huis.

Tom eve gitmeli.

Ik moest agressief zijn.

Girişken olmak zorundaydım.

Ik moest haar beschermen.

Onu korumak zorundaydım.

Gisteren moest Tom daarnaartoe.

Tom dün oraya gitmek zorunda kaldı.

Ik moest adem gaan halen.

Ama nefes almak zorundaydım.

Ik moest naar Amerika gaan.

Amerika'ya gitmek zorunda kaldım.

Ik moest een tijdje wachten.

Bana bir süre beklemem söylendi.

Hij moest de prinses redden.

O, prensesi kurtarmak zorundaydı.

Ik moest een auto huren.

Bir araba kiralamak zorunda kaldım.

Tom moest een auto huren.

Tom bir araba kiralamak zorunda kaldı.

Ze moest haar zus verzorgen.

O, kız kardeşine bakmak zorundaydı.

Ik moest de regels veranderen.

Kuralları değiştirmek zorundaydım.

Ik moest het zelf doen.

- Bunu kendi başıma yapmak zorunda kaldım.
- Onu yalnız başıma yapmak zorunda kaldım.

Ik moest een keuze maken.

- Bir seçim yapmak zorunda kaldım.
- Bir seçim yapmak zorundaydım.

Ik moest mijn afspraak uitstellen.

Ben randevumu ertelemek zorunda kaldım.

Het leger moest zich terugtrekken.

Ordu geri çekilmek zorunda kaldı.

Ik moest mijn plan opgeven.

Planımdan vazgeçmek zorunda kaldım.

Ik moest tegen iedereen liegen.

Herkese yalan söylemek zorunda kaldım.

Hij moest een studiebeurs verkrijgen.

O burs almak zorundaydı.

Ik moest het haar vertellen.

Ona söylemek zorundaydım.

Ik moest hem laten gaan.

Onun gitmesine izin vermek zorunda kaldım.

Tom moest niet lang wachten.

- Tom fazla beklemedi.
- Tom'un uzun süre beklemesine gerek kalmadı.

De operatie moest geheim blijven.

Operasyonun gizli tutulmalıydı.

Ik moest op zondag werken.

Pazar günü çalışmak zorundaydım.

Tom moest een hersenoperatie ondergaan.

Tom beyin ameliyatı olmak zorunda kaldı.

Tom moest zijn baan opzeggen.

- Tom işini bırakmak zorunda kaldı.
- Tom işini bırakmak zorundaydı.

- Q.e.d.
- Wat bewezen moest worden.

İspat tamam.

- Ik deed wat ik moest doen.
- Ik heb gedaan wat ik moest doen.

Ben yapmak ne ben gerektim -ya yapmak.

- Hij moest het dagenlang zonder eten doen.
- Hij moest het dagenlang zonder voedsel stellen.

O günlerce yiyeceksiz idare etmek zorunda kaldı.

- Tom zei nooit wat ik moest doen.
- Tom vertelde nooit wat ik moest doen.

- Tom bana asla ne yapacağımı söylemedi.
- Tom ne yapılacağından hiç bahsetmedi bana.

moest ik de nieuwe realiteit accepteren.

yeni gerçekliğimi kabullenmek zorundaydım.

Dus miljoenen jaren lang moest ze...

O yüzden, milyonlarca yıl boyunca

Ze moest zelf haar jurk aanpassen.

Elbisesini tek başına değiştirmek zorunda kaldı.

Ik moest kiezen tussen die twee.

İkisi arasında seçim yapmak zorunda kaldım.

Hij moest zelfs op zondag werken.

Pazar bile çalışmak zorundaydı.

M’n excuses, ik moest het vragen.

Özür dilerim, sormak zorundaydım.

Ik moest Tom naar boven dragen.

Tom'u üst kata götürmek zorunda kaldım.

Ik wist dat ik moest komen.

Gelmek zorunda olduğumu biliyordum.

Ik weet waarom Tom moest nablijven.

Tom'un okuldan sonra neden tutulduğunu biliyorum.

Je moest tenminste een douche nemen.

En azından duş almalıydın.

Hij zei dat ik moest opgeven.

- Bana boş vermemi söyledi.
- Bana vazgeçmem gerektiğini söyledi.

Jij moest Toms achtergrond grondig doornemen.

Tom'un geçmişini daha iyi araştırmalıydın.

Hij moest zijn reis stiekem voortzetten.

Gezisine gizlice devam etmek zorunda kaldı.

Ik moest er gisteren heen gaan.

Dün oraya gitmek zorunda kaldım.

Tom moest een moeilijke keuze maken.

Tom zor bir karar vermek zorundaydı.

Ik moest naar huis toe gaan.

Eve gitmem gerekiyordu.

Waardoor ik mijn start-up moest opheffen.

ve yurt odamdan yaptığım işi çöküşte kapatmak zorunda kalmıştım

Ik moest gewoon op mijn rechtervoet steunen.

Sağ ayağım üstünde dik duracaktım.

Een bericht moest aan drie zaken voldoen:

Gelen mesaj üç kuralı taşımalıydı:

Maar ik moest en zou het weten.

Ama bilmem gerekiyordu. Bilmek istiyordum.

En daar moest ik het mee doen

ve onlarla baş etmek zorunda kaldım,

En ik moest in de zee zijn.

Bunu yapabilmemin tek yolu, okyanusta olmaktı.

Heeft hij gezegd wat je moest doen?

O sana ne yapacağını söyledi mi.

Ik moest te voet naar huis gaan.

Eve yürümek zorunda kaldım.

Tom zei dat hij naar bed moest.

Tom yatması gerektiğini söyledi.

De arm van Tom moest worden afgezet.

Tom'un kolu kesilmesi gerekiyordu.

Ik moest het voor half drie doen.

Onu saat 2.30'dan önce yapmak zorundaydım.

Ik moest Tom een beetje geld geven.

Tom'a biraz para vermek zorunda kaldım.

Ik moest naar de afdeling spoedgevallen gaan.

Acil servise gitmem gerekti.

Ik moest de verlangens van Tom respecteren.

Tom'un isteklerine saygı göstermek zorundaydım.

Ik moest je nog een keer zien.

Seni tekrar görmek zorundaydım.

Ik moest Tom naar het ziekenhuis brengen.

Tom'u hastaneye götürmek zorunda kaldım.

Tom zei dat ik hier moest wachten.

Tom burada beklememi söyledi.

Ik moest kiezen tussen A en B.

Ben A ve B arasında bir seçim yapmak zorunda kaldım.

Tom zei dat hij thuis moest blijven.

Tom evde kalması gerektiğini söyledi.

- Ik wist niet wat ik tegen Tom moest zeggen.
- Ik wist niet wat ik Tom moest vertellen.

- Tom'a ne söylemem gerektiğini bilemedim.
- Tom'a ne söylemem gerektiğini bilmiyordum.

- Hoewel het regende, moest ik toch naar buiten gaan.
- Hoewel het regende, moest ik toch naar buiten.

Yağmur yağmasına rağmen dışarı çıkmak zorundaydım.

Ik wist dat ik moest reageren, maar hoe?

Tepki vermem gerektiğini biliyordum ama nasıl?

Maar mijn familie wist niet hoe dit moest.

Ama ailem bunu yapmayı bilmiyordu.