Translation of "Yaşamayı" in Spanish

0.014 sec.

Examples of using "Yaşamayı" in a sentence and their spanish translations:

Burada yaşamayı seviyorum.

- Me encanta vivir aquí.
- Me gusta vivir aquí.

Onsuz yaşamayı öğrendim.

Aprendí a vivir sin ella.

Kırsalda yaşamayı sevmiyorum.

No me gusta vivir en el campo.

Sizinle yaşamayı seviyorum.

Me encanta vivir con vosotros.

Yaşamayı hak etmiyorum.

No merezco vivir.

Onsuz yaşamayı düşünemiyorum.

No puedo imaginar vivir sin él.

O Tokyo'da yaşamayı seviyor.

Le gusta vivir en Tokio.

Sırtımdaki ağrıyla yaşamayı öğrendim.

Aprendí a vivir con el dolor en mi espalda.

Bu kentte yaşamayı planlıyorum.

Planeo vivir en la ciudad.

Tom'la birlikte yaşamayı seviyorum.

Me gusta vivir con Tom.

Tom şehirde yaşamayı sevmiyordu.

A Tom no le gustaba vivir en la ciudad.

Boston'da yaşamayı seviyor musun?

¿Te gusta vivir en Boston?

Burada yaşamayı seviyor musun?

- ¿Te gusta vivir aquí?
- ¿Quieres vivir aquí?

Ben şehirde yaşamayı planlıyorum.

Planeo vivir en la ciudad.

Tom kırsalda yaşamayı sevmiyor.

A Tom no le gusta vivir en el campo.

Tom Boston'da yaşamayı sevmiyordu.

- A Tom no le gustaba vivir en Boston.
- A Tom no le gustaba la vida en Boston.

Tom Boston'da yaşamayı seçti.

Tom escogió vivir en Boston.

çoğunluk gibi yaşamayı denemen gerekir.

hay que tratar de vivir como viven las mayorías.

Balık bu nehirde yaşamayı bıraktı.

El pez ha dejado de vivir en este río.

Tek başına yaşamayı nasıl buluyorsun?

¿Cómo te va viviendo solo?

Onlar Boston'da yaşamayı planladıklarını duyurdular.

Ellos anunciaron que planeaban vivir en Boston.

Kırsalda yalnız yaşamayı tercih ederim.

Preferiría vivir solo en el campo.

Böyle yaşamayı hayal bile edemiyorum.

No puedo imaginarme viviendo así.

Osaka yerine Tokyo'da yaşamayı seçti.

Él decidió vivir en Tokio en lugar de Osaka.

Ben yalnız yaşamayı tercih ederim.

Prefiero vivir solo.

Doğayla uyum içinde yaşamayı öğrenmeliyiz.

Tenemos que aprender a vivir en armonía con la naturaleza.

Korkarım acıyla yaşamayı öğrenmen gerekecek.

Me temo que tendrás que aprender a vivir con el dolor.

Yüz yaşına kadar yaşamayı planlıyorum.

- Planeo vivir cien años.
- Planeo llegar hasta los cien años.

Tom'un burada yaşamayı sevdiğini biliyorum.

Sé que a Tom le gusta mucho vivir aquí.

Ahşap bir evde yaşamayı tercih ederim.

Preferiría vivir en una casa de madera.

- Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.

Me encanta vivir contigo.

Böyle gürültülü bir yerde yaşamayı sevmiyorum.

No me gusta vivir en un lugar tan ruidoso.

Kırsalda yaşamayı şehirde yaşamaya tercih ediyorum.

Prefiero vivir en el campo a vivir en la ciudad.

Litvanya'ya gitmeyi ve yaşamayı hayal ediyorum.

Yo sueño con ir a vivir a Lituania.

Tom tek başına yaşamayı sevdiğini söylüyor.

Tom dice que le gusta vivir solo.

Biz yaşamayı beklerken hayat gelip geçiyor.

La vida se nos va mientras esperamos para vivir.

Ve genellikle bununla beraber yaşamayı tercih ederiz.

y muy a menudo, elegimos vivir con ello.

Ya da şiddet olmadan birlikte yaşamayı seçeriz.

o podemos elegir convivencia no violenta.

O zaman biz bu depremle yaşamayı öğrenmeliyiz

entonces debemos aprender a vivir con este terremoto

Nancy tek başına yurt dışında yaşamayı istemiyordu.

A Nancy no le importó vivir ella sola en el extranjero.

Tom, annesi yerine babası ile yaşamayı seçti.

Tom eligió vivir con su padre en vez de con su madre.

Hiç başka bir yerde yaşamayı istedin mi?

¿Alguna vez has querido vivir en otro lugar?

Yaşamayı sürdürmek için onu her gün yapmak zorundayım.

Tengo que hacer eso todos los días para seguir con vida.

Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?

¿Por qué piensas que Tom prefiere vivir en el campo?

Tom şehirde yaşamayı sevmiyordu ve büyüdüğü çiftliğe geri taşındı.

A Tom no le gustaba vivir en la ciudad, así que se mudó de vuelta a la granja donde creció.

- Boston'da yaşamayı gerçekten ister misin?
- Gerçekten Boston'da yaşamak ister misin?

¿De verdad quieres vivir en Boston?

Benim dışımda bir çadırda yaşamayı tercih eden tanıdığım tek kişisin.

Además de mí, tú eres el único que conozco que preferiría vivir en una tienda de campaña.

Tom bir yıldan daha fazla bir süre Boston'da yaşamayı planlıyor.

Tom planea vivir en Boston durante más de un año.

Kardeş gibi birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, yoksa aptal gibi birlikte yok olacağız.

Debemos aprender a vivir juntos como hermanos, o pereceremos juntos como tontos.

, iki şehrin sular altında kalacağı ve içlerinde yaşamayı imkansız hale getireceği yerlerde

estadounidenses de Nueva York y Boston. Donde las dos ciudades quedarán sumergidas,

Ben zenginlik ve korku içinde yaşamaktansa huzurlu yoksulluk içinde yaşamayı tercih ederim.

- Prefiero vivir en la pobreza pero en paz que en la riqueza pero con miedo.
- Preferiría vivir pacíficamente en la pobreza que atemorizado en la riqueza.