Translation of "şansı" in Spanish

0.007 sec.

Examples of using "şansı" in a sentence and their spanish translations:

Bu şansı değerlendirelim.

Aprovechémoslo.

şansı dönmüştü artık

su suerte había vuelto

Bazılarının şansı yaver gitmiş.

Algunos tenían suerte.

Istakozun kaçma şansı yoktu.

Y ya no podía escapar.

Önünde sonunda şansı bitecek.

Tarde o temprano se le agotará la suerte.

İkinci bir şansı bekle.

Espera una segunda oportunidad.

Bu şansı boşa harcamayalım.

- No perdamos esta oportunidad.
- No desperdiciemos esta oportunidad.

Tom'un hiç şansı yoktu.

- Tom no tuvo elección.
- Tom no tenía elección.

Bu, Tom'un tek şansı.

Es la única oportunidad de Tom.

- Onun kalbini feth etme şansı yok.
- Onun kalbini kazanma şansı yok.

Él no tiene ninguna oportunidad de ganar su corazón.

Yaşam koşullarını arttırma şansı olabilir.

agua potable limpia, electricidad, y así sucesivamente.

Burada olma şansı sonsuz küçüktür.

Las posibilidades de estar aquí son infinitesimales.

Onun ödülü kazanma şansı var.

Ella tiene una buena oportunidad de ganar el premio.

Herkesin şansı bir gün dönebilir.

- A cada santo le llega su día.
- Todo le llega a quien sabe esperar.

Ona bir kaçma şansı verdiler.

Le dieron la oportunidad de escaparse.

Onun çok kötü şansı var.

Tiene una suerte negra.

Onun iş bulma şansı yoktu.

No tuvo suerte para encontrar trabajo.

İyi bir başarı şansı var.

Hay una gran oportunidad de éxito.

Takımımızın kazanma şansı çok iyi.

Las chances de que nuestro equipo gane son muy buenas.

Tom'un seçimi kazanma şansı yüksek.

Tom tiene una buena chance de ganar las elecciones.

Kadınlarla şansı hep yaver gider.

Él siempre tiene suerte con las damas.

- Herkes ikinci bir şansı hak eder.
- Herkes ikinci bir şansı hak ediyor.

- Todo el mundo se merece una segunda oportunidad.
- Todo el mundo merece una segunda oportunidad.

Av indirmek için en iyi şansı.

Su mejor oportunidad de cazar.

Müvekkilimin bu ortamda şansı olmayacağını biliyordum.

Sabía que mi cliente no podría obtener una oportunidad justa en ese foro.

Takımlarının bu sezonu kazanma şansı yok.

Su equipo no tiene ni una sola oportunidad de ganar esta temporada.

Onun bir iş bulacak şansı vardı.

Él tuvo la suerte de encontrar trabajo.

Herkes ikinci bir şansı hak eder.

Todo el mundo se merece una segunda oportunidad.

Tom'un Boston'a seyahat etme şansı vardı.

Tom tuvo la oportunidad de viajar a Boston.

Tom yarışı kazanma şansı olduğunu düşündü.

Tom pensaba que tenía una oportunidad de ganar la carrera.

Tom, hayatta kalma şansı olduğunu düşündü.

Tom creyó que tenía una oportunidad de sobrevivir.

Tom'un hiç onu yapma şansı olmadı.

Tom nunca ha tenido la oportunidad de hacer eso.

Gençlere gelecekleri için savaşma şansı tanıyacak fikirler.

Ideas que les den a los jóvenes la oportunidad de luchar por su futuro.

Şansı yakalamak için bir yelken yaparak başlayın.

Comienzas a construir una vela para capturar la suerte.

Susturmak için asla iyi bir şansı kaçırma.

- Nunca pierdas una buena oportunidad de callarte.
- Nunca perdáis una buena oportunidad de callaros.
- Nunca pierda una buena oportunidad de callarse.

Tom'un Mary ile konuşmak için şansı yoktu.

- Tom no tuvo ninguna oportunidad de hablar con Mary.
- Tom no tuvo ocasión alguna de hablar con Mary.

İnsanla bire birde kalırsa, insanın hiç şansı yok.

En una competencia uno a uno con un humano, no hay comparación.

Büyümeleri ve gelişmeleri için bir mücadele şansı verelim.

la oportunidad de luchar para crecer y prosperar.

Insanların azgın bir gergedandan kurtulma şansı olmadığını söylüyor.

dice que en casos así, los humanos no tienen opción de escapar del ataque.

Tek başına bir sırtlanın aslan karşısında şansı yok.

Una hiena solitaria no es rival para un león.

Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

Tuvo la suerte de casarse con una chica muy guapa.

Tom'un iyi bir yaşam için şansı olmasını istiyorum.

Quiero que Tom tenga una oportunidad de tener una vida digna.

Mazeretler arayanın başarı için herhangi bir şansı yoktur.

El que busca excusas no tiene ninguna posibilidad de triunfar.

Tom yarışı kazanmak için hiç şansı olmadığını hissetti.

Tom sentía que no tenía chances de ganar la carrera.

O, sorunu çözmek için çalıştı, ama şansı yoktu.

Intentó solucionar el problema, pero no tuvo suerte.

Tom, Mary'yi ikna etme şansı olan tek kişidir.

Tom es la única persona que tiene alguna posibilidad de persuadir a Mary.

Tom borsada çok para kazanma şansı olduğunu düşündü.

Tom pensó que podría ganar mucho dinero en la bolsa.

Ama sonra mahallelerde yaşayan, ilköğretimi bile bitirmeye şansı olmayan

Pero luego, vi que hay tantos niños viviendo en barrios marginales,

Tom'un Mary'nin ona yapmasını söylediğini yapmaktan başka şansı yoktu.

Tom no tuvo más alternativa que hacer lo que Mary le dijo que hiciera.

Tom'un Mary'nin ona yardım etmesini istemekten başka şansı yoktu.

Tom no tuvo más opción que pedirle a Mary que le ayudara.

Hangi seçenek panzehri yenilememiz için bize en iyi şansı verir?

¿Cuál es la mejor opción para reemplazar los antídotos?

Ama bu gece Ay parlak. O yüzden flamingoların şansı var.

Pero la luna está brillante esta noche, así que los flamencos tienen una oportunidad.

Bir diyete sıkı sıkıya sarılmadıkça, çok az zayıf kalma şansı vardır.

- Hay pocas chances de mantenerte esbelto, a menos que te apegues a una dieta.
- Hay pocas posibilidades de mantenerte delgada a menos que continúes con la dieta.

Fakat tungaralar sadece bir yıl yaşar. Bu, üremek için son şansı olabilir.

Pero las túngara solo viven un año. Esta podría ser la última oportunidad de reproducirse.

Tom her zaman Mary'yi ziyaret etmek istedi, ama onun hiç şansı olmadı.

- Tom siempre quería visitar a Mary, pero él nunca tuvo la oportunidad.
- Tom siempre quiso visitar a Mary, pero nunca tuvo la oportunidad.

- Tom'un Mary'yi bulabilmesi için herhangi bir şansı olduğunu düşünüyor musun?
- Tom'un Mary'yi bulabileceğine dair herhangi bir ihtimal olduğunu düşünüyor musun?

- ¿Crees que haya alguna oportunidad de que Tom sea capaz de encontrar a María?
- ¿Crees que hay alguna posibilidad de que Tom sea capaz de encontrar a María?