Translation of "Tek" in Spanish

0.009 sec.

Examples of using "Tek" in a sentence and their spanish translations:

Mary yumurtaları tek tek çıkardı.

Mary sacó los huevos uno por uno.

Tek başınasın.

Estás solo.

Dünyada tek.

Es el único en el mundo.

Tek gözlüyüm.

Soy tuerto.

şimdi burda hepsini tek tek sayamayız

ahora no podemos contarlos todos aquí

Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.

Un monociclo tiene una rueda.

- Tek çocuk musunuz?
- Tek çocuk musun?

¿Eres hijo único?

Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.

Siendo hijo único, fue el único heredero.

- Güvenebileceğim tek kişisiniz.
- Sen güvenebileceğim tek insansın.

Eres la única persona en quién puedo confiar.

Tek başınalıktan bahsetmiyorum.

No hablo de estar solo.

tek gezegen Dünya'dır

donde ha surgido la vida,

Tek başımıza yaşayamayız.

No podemos vivir en soledad.

Tek gördüğüm insanlardı.

Todo lo que veía era la gente.

Tek seçeneği... ...saldırmak.

Su única opción es atacar.

Tek savunmaları, sayıları.

Su única defensa es la cantidad.

Tek bir bütün

Único.

Bu tek açıklama.

Es la única explicación.

Tek kelimeyle, gülünç.

- En una palabra, es ridículo.
- En una palabra, es absurdo.

Tek başıma yürüdüm.

Caminé solo.

Tom tek çocuktur.

Tom es hijo único.

Tek yaşamaya katlanamam.

No puedo vivir solo.

Güvenebileceğim tek kişisin.

Sos la única persona en la que puedo confiar.

Kazanın tek tanığıydı.

Él era el único testigo del accidente.

Tek kelime etmedik!

¡Nos hemos hablado ni una sola palabra!

Tek kelime söylenmedi.

No se dijo una sola palabra.

O tek yoldu.

Era la única manera.

Tek başıma gidemem.

- No puedo ir solo.
- No puedo ir sola.

Ben tek adamdım.

Yo era el único hombre.

O tek kadındı.

Ella era la única mujer.

Ben tek kadındım.

Era la única mujer.

Tek sen değilsin.

- No eres el único.
- No eres la única.

Tek kurşunla öldürüldü.

Lo mataron con una sola bala.

Tek kelime söylemedim.

No dije ni una palabra.

Tek şansımız bu.

Es nuestra única oportunidad.

Bu tek alternatiftir.

Ésta es la única alternativa.

Tek istediğim uyumak.

Lo único que quiero es dormir.

Tek kelime söylemeyeceğim.

No voy a decir ni una palabra.

Ben tek çocuğum.

Soy hijo único.

Beklediğim tek kişisin.

Es a ti a quien esperaba.

Tek başıma gideceğim.

- Iré solo.
- Ire sola.

- Sen benim tek umudumsun.
- Sen benim tek ümidimsin.

- Ustedes son mi única esperanza.
- Eres mi única esperanza.

Tek başına yemek yemek, tek başına ölmek gibidir.

Comer solo es como morir solo.

- Tek yumurta ikizleri doğurdum.
- Tek yumurta ikizleri dünyaya getirdim.

Di a luz a gemelos idénticos.

- Tek çıkış yolu ölüm mü?
- Ölüm müdür tek çıkar yol?
- Ölüm tek çıkar yol mu?

¿Es la muerte la única salida?

Tek başına sinemaya gider.

La gente va al cine sola.

Hayır, tek başınalık güzeldir.

No, estar solo es bueno.

Hayatta kalmanın tek yolu

que la única forma en que vamos a sobrevivir

''Tek başıma dünyayı değiştiremem,

"Yo sola no puedo cambiar el mundo,

Dünya bizim tek evimiz.

Este es nuestro único hogar.

Düşünebildiğim tek şey şuydu:

Lo único que se me pasaba por la cabeza era:

Geriye kalan tek şey

Entonces todo lo que queda

Tek bir amacımız vardı:

Solo teníamos un objetivo:

Tek tipleştirilmiş bir test.

es un test estandarizado.

Tek bir not düşürmedim.

No abandoné la escuela ni una vez.

Orada tek başıma otururken

Y yo sentado solo,

Bir tek yarasa mı?

un solo murciélago?

Tarlaya tek başına gidebiliyorken

Mientras puedes ir al campo solo

Tek bir derdimiz var

Tenemos un problema

İspanya'da kazanılan tek kişi .

ganado en España.

Odadaki tek kadın bendim.

Era la única mujer en esa sala.

Tek kıt olan paraydı.

Solo escaseaba el dinero.

Onu yapabilecek tek kişisin.

Vos sos el único que puede hacerlo.

Tek başıma yaşamaya başladım.

Empecé a vivir solo.

Piyanoyu tek başına kaldıramazsın.

No puedes levantar el piano tú solo.

Tek kelime söylemeden çıktı.

- Ella salió sin decir ni una palabra.
- Ella se fue sin decir nada.

O tek başına ağlıyordu.

Ella lloraba sola.

Tek kelime söylemeden gitti.

Salió sin decir una palabra.

Saflık onun tek özelliğidir.

Su único mérito es su ingenuidad.

Sen bizim tek umudumuzsun.

- Eres nuestra única esperanza.
- Vosotros sois nuestra única esperanza.
- Vosotras sois nuestra única esperanza.

Bize tek kelime söylemedi.

No nos dijo ni una palabra.

Bu aylarda tek başımaydım.

He estado solo estos meses.

O tek başına geldi.

Ella vino sola.

Ben bir tek çocuğum.

Soy hijo único.

Tek başıma seyahat ettim.

Viajé solo.

Bu senin tek şansın.

Es tu única oportunidad.

Mary tek kadın öğretmendi.

María era la única profesora.

Onu yapabilecek tek kişidir.

Él es la única persona que puede hacerlo.

O onların tek çocuğu.

Él es su único hijo.

O tek başına gitmemeli.

Ella no debería ir sola.

Go oynamak tek eğlencem.

Mi único entretenimiento es jugar Go.

Tom tek kurban değildi.

Tom no fue la única víctima.

Onu tek başıma yapamıyorum.

Yo no lo puedo hacer solo.

Bunu tek başıma yapamam.

No puedo hacerlo yo solo.

Mary tek başına geldi.

Mary vino sola.

O bizim tek şüpheli.

Él es nuestro único sospechoso.

Tek başına olmak isterim.

Quiero estar solo.

Bu tek sorun değildi.

Este no era el único problema.

O, tek sorun değildi.

Ese no era el único problema.

O tek sorun değil.

Ese no es el único problema.

Ben tek başıma yaşıyorum.

Vivo solo.

Tek kişi ben miyim?

¿Soy el único?

Oradaki tek adam bendim.

Yo era el único hombre allí.

Bu bizim tek şansımız.

- Es nuestra única oportunidad.
- Esta es nuestra única oportunidad.
- No nos queda otra.

Bu onların tek seçeneği.

Es su única elección.

İnsan, konuşan tek hayvandır.

El hombre es el único animal que habla.