Translation of "Tek" in Korean

0.017 sec.

Examples of using "Tek" in a sentence and their korean translations:

tek gezegen Dünya'dır

행성으로 알려져 있으며

Tek gördüğüm insanlardı.

내 눈에 보이는 거라곤 사람들뿐이었죠.

Tek seçeneği... ...saldırmak.

‎유일한 선택지는 ‎공격하는 겁니다

Tek savunmaları, sayıları.

‎박쥐의 유일한 방어책은 ‎머릿수입니다

Tek bir bütün

이 곳의 모든 자연은 하나입니다.

Hayatta kalmanın tek yolu

우리가 생존할 수 있는 유일한 길은

Dünya bizim tek evimiz.

지구는 우리의 유일한 집입니다.

Düşünebildiğim tek şey şuydu:

제가 생각해 낼 수 있었던 말은 오직

Geriye kalan tek şey

그래서 제게 남겨진 모든 것은

Tek bir amacımız vardı:

우리의 유일한 목표는

Tek tipleştirilmiş bir test.

표준화된 시험이 이렇죠.

Tek bir not düşürmedim.

한 과목도 놓치지 않았고

Orada tek başıma otururken

그리고 저는 락커룸에 혼자 앉아

Odadaki tek kadın bendim.

저는 그 방에서 유일한 여자였어요.

Tek kıt olan paraydı.

오로지 돈이 귀할 뿐이었지요.

tek bir gün bile yoktur.

하루도 없습니다.

Tek fark şu ki, nöronlarda

다만, 뉴런들의 경우

Tek bir dil yeterli olmazdı.

하나로는 충분치 않을테니까요.

O noktada, canıma tek etmişti.

그 순간, 더는 안되겠다 싶었죠.

Sadece tek bir düğmeye basılarak.

버튼 하나만 누르면 됩니다.

tek veri seti ile sınırlanmış--

한가지 정보에만 국한된 선입관

Bu, tek yerde kalarak yapılır.

한곳에 머무르는 거죠

Tek işleri, tesisi parçalara ayırmak

남은 일이라곤 공장을 철거한 뒤

Tek istedikleri bir şans daha,

그저 기회 한 번이면 돼요.

Bir hikâyeyi yenileyebileceğimiz tek şey

이야기를 대체할 수 있는 유일한 것은

Onları aşan tek tür biziz,

장벽들을 해소한 유일한 존재이죠.

Sadece tek bir sebebi var:

단 한 가지 이유로 구금되어 있지요.

çünkü bunu tek başımıza yapamayız.

이 일을 혼자서는 할 수 없기 때문이죠.

Ancak bunu tek başıma yapamazdım.

그러나 저는 혼자 할 수 없었습니다.

Ve tek bir şey düşünün,

한 가지를 떠올려보세요.

Dolayısıyla tek ebeveynli bir ailede büyüdüm.

저는 편부모 가정에서 자라면서,

Aklına gelen tek bir şey vardı.

머릿속엔 오직 한 가지 생각밖에 없었거든요.

Gerçekleşen tek şey çok hızlı yorulmam.

빨리 지치기만 할 뿐입니다

Bunun yaşandığı tek yer Çin değil.

이런 일이 일어나는 곳은 중국뿐만이 아닙니다.

Hologramın yönlendirmesiyle tek sıra hâlinde düşüyorlar,

이들은 홀로그램으로 교정되어 전부 일렬도 쏟아집니다.

Bu yolculuğa tek başıma çıkmamam gerekiyor.

그리고 그 여정을 혼자서 하지는 않을 겁니다.

Bunu başarmanın tek yolu dünyayı iyileştirmek,

용서받을 수 있는 유일한 방법은 세상을 개선시키는 것이고

Ay'dan etkilenen tek şey hayvanlar değil.

‎달의 영향을 받는 건 ‎동물만이 아닙니다

Tek umudu diğer erkeklerin yanına sokulmak.

‎이 수컷의 유일한 희망은 ‎다른 수컷들 틈에 끼는 겁니다

Fakat buradaki tek avcılar foklar değil.

‎그러나 이곳엔 물개 말고도 ‎다른 사냥꾼이 있습니다

Tek yanlış harekette sırtlanlara yem olur.

‎한 발짝만 잘못 움직여도 ‎하이에나가 새끼를 채어 갈 겁니다

Tek ihtiyacınız, telefon, tablet veya bilgisayar,

필요한 것이라곤 휴대전화, 태블릿, 아니면 컴퓨터

Başlamak için tek gereken bir çatlak.

이게 시작하려면 그냥 갈라진 틈만 있으면 되죠.

Eğer biri yeni, odadaki tek kişi

새로 왔거나 비슷한 사람이 없어서 혼자거나

Eğer odada tek başına birini görürseniz

주변에 비슷한 사람 없이 혼자인 사람이 있을 때

Bunları nasıl tek bir şeye indirgeyebilirsiniz?

어떻게 하나로 융화될 수가 있죠?

Bunu yapabilmemin tek yolu, okyanusta olmaktı.

‎변화를 꾀할 방법은 단 하나 ‎대서양에 가는 거였죠

Tek hissettiğim şey onun saf ihtişamıydı.

‎아름다움이 고스란히 느껴졌죠

Sosyal medyada bir tek Twitter'ı kullanıyorum.

제가 하는 유일한 소셜미디어인 트위터로

çünkü düşmanı dosttan ayırmanın tek yolu buydu.

친구와 적을 구분할 수 있는 유일한 방법이었기 때문입니다.

Paylaşılan kimliğe sahip tek logo bu değil.

그건 공유된 정체성을 가진 유일한 로고가 아닙니다.

Geriye kalan tek şey, kendimizi yeniden canlandırmak

우리 스스로를 다시 한번 현지화하는 작업과

Yapmamız gereken tek şey onu uygulamayı seçmek.

새 경제 이론을 가지겠다고 선택하면 된다는 것입니다.

Tek seçenek var: Bu tepeden halatla inmek.

첫 번째는 로프로 곧장 하강하는 건데

Yapabileceğimiz tek şey kendimizi sıcak tutup beklemek.

이제 체온을 유지하며 기다려볼 뿐입니다

Yapabileceğimiz tek şey Kendimizi sıcak tutup beklemek.

이제 체온을 유지하며 기다려볼 뿐입니다

Tek bir yaprağın sindirimi bir ay sürebilir,

나뭇잎 하나를 소화하는 데 한 달이 걸리기도 하죠.

Tembel hayvanlar gaz çıkarmayan, bildiğimiz tek memeliler.

나무늘보는 배 속에 가스가 차지 않는 유일한 포유동물입니다.

Tek bir hikâyeyi tonlarca veriye tercih ediyoruz.

우리는 무수한 데이터보다 하나의 이야기를 좋아합니다.

Politikada ise tek bir basit anlatı var

정치에서도 터무니없이 강력하다 밝혀진

Her biri tek mikro ilaçlar ihtiva ediyor.

각각의 용기에는 서로 다른 초소형 약물들이 있습니다.

Onun aklında bunlar var olan tek kategoriler.

그리고 그녀의 머릿속엔 온통 그런 생각들 뿐이었습니다.

Kendi kaderine karar verebilen tek tür biziz.

우리 자신의 운명을 스스로 개척하는 유일한 존재이기도 하고요.

Ya da var olabileceği tek yer değil.

꼭 중국만인 것은 아닙니다.

Annenin dönüp onu bulması gerek. Tek başına.

‎어미는 되돌아가서 찾아야 합니다 ‎혼자서요

Bu tek yönlü yolculuğa sadece dişiler çıkar.

‎오직 암컷만이 ‎이 돌아가지 못할 여행을 합니다

Meğer tek başınıza yaparken birçok sorun yaşanıyormuş.

혼자서 하는데는 여러 가지 문제가 있습니다.

Önümüzde kaybedecek tek bir sene bile yok.

이제 우리는 1년도 낭비할 수 없습니다.

Polis sadece tek bir banka hesabına ulaştığında,

그들의 은행 계좌 중 겨우 하나를 경찰들이 확인했을 때,

Milyarlarca kilo ağırlığındaki tek kullanımlık plastik ambalajları

벤쳐 회사를 해보고 싶었습니다.

İkisini tek bir yöne iten faktörler vardı

이 두 사람을 한 방향으로 이끄는 요소들이 있었습니다.

Bu yalan haber kültürünü durdurmanın tek yolu.

이것이 가짜뉴스 문화를 막을 유일한 방법입니다.

Size verebileceğim tek tavsiye benim yaptığımı yapmanız:

저의 유일한 충고는 제가 했던 대로 하시라는 겁니다.

O zamanlar tek yaptığım şey onu düşünmekti.

‎당시에 저는 ‎온통 문어 생각뿐이었어요

Ve bu bile tek başına büyük bir güçtü.

그 자체로 대단한 것이었지만

Bu konuda bir sıkıntı yok, tek şansımız bu.

그게 우리의 유일한 선택이었습니다.

El arabası sisteminden geriye kalan tek şey bu.

저 수레 장치에서 남은 건 이게 다네요

Aslında yaptığım tek şey bu dalları birbirine sarmak.

이 나뭇가지들을 모조리 서로 엮고 있습니다

Ve yalnız olup olmadığımızı öğrenmenin tek yolu var.

우리뿐인지 확인할 방법은 하나뿐입니다

Bu yüzden tek sorumlu gelişmekte olan beyin değil.

그렇다고 자라고 있는 뇌만 탓할 순 없죠.

Dünya ve Ay aslında tek yumurta ikizleri gibidir.

지구와 달은 실제로 일란성 쌍둥이와 마찬가지입니다.

Geri kalan zamanda tek bir soru üzerinde durduk:

남은 시간 동안 이 얘기에만 매달렸어요.

Her iki fikri de alıp tek fikirde birleştirebilirim.

두 아이디어를 이용해서 한 아이디어를 만들 수 있다는 걸요.

Yani bir haftalığına tek başıma Maine'e kampa gittim,

메인주(州)로 일주일 동안 혼자 캠핑을 간거죠.

Tek başına bir sırtlanın aslan karşısında şansı yok.

‎하이에나는 단독으로 ‎사자의 상대가 못 됩니다

Bahara sağ çıkarlarsa tek başlarına yaşamaya hazır olacaklar.

‎봄까지 무사히 버틴다면 ‎홀로 설 준비가 될 것입니다

Fakat inanılmaz duyuları tek bir göreve odaklıdır. Leşçillik.

‎하지만 울버린의 놀라운 감각은 ‎오직 한 가지 목표에 ‎집중돼 있습니다 ‎죽은 먹이를 찾는 겁니다

Ama tek bir tanesi bir milyon incir üretebilir.

‎하지만 한 그루에서 나는 무화과가 ‎100만 개나 됩니다

Trol tekneleri tek seferde yüzlerce ton balık çekebilir.

‎저인망 어선은 출항 한 번에 ‎수백 톤까지 잡아 올립니다

Yani her 600.000 insan için tek bir cerrah.

인구 60만 명에 1명꼴이죠.

Tek amaçları geçim derdi ve yiyecek, değil mi?

최저생활과 식량이 관건입니다. 그렇죠?

Bugün tırmanış ekibinden hayatta kalan tek kişi benim.

당시 원정에 참가한 셰르파 중에 나만 아직 살아있어요.

Öyleyse, sizi bu tek soruyla baş başa bırakacağım.

제가 여러분들께 이 질문 하나만 남기겠습니다--

Salondaki adrenalin seviyesini arttırmak için tek yaptığım burayı çekmek.

허나 분위기를 고조시키려면, 이걸 당겨야죠.

çünkü tek yaptığım küçümseyici şekilde kalemi topun üstünde sallamak

이제 무심하게 펜을 흔들건데 공 위에서요,

Tek sorun şu ki Büyük Kanyon pek ulaşılır değil.

바로 그랜드 캐년에 가는 게 쉽지 않다는 점이었습니다.

Sonuçta bu küresel krizden tek faydalananlar onlar, değil mi?

애초에 그들은 유일하게 기후 위기로부터 이득을 얻는 쪽이잖아요?

Parslarla ilgili tek bir olumlu şehir efsanesi aklıma gelmiyor.

표범에 대한 긍정적인 도시 괴담은 하나도 떠오르지 않네요