Translation of "Fısıldadı" in German

0.005 sec.

Examples of using "Fısıldadı" in a sentence and their german translations:

Tom fısıldadı.

Tom flüsterte.

Cevabı kulağıma fısıldadı.

Er flüsterte mir die Antwort ins Ohr.

O sana ne fısıldadı?

Was hat sie dir zugeflüstert?

"Kapa çeneni." diye fısıldadı.

„Sei still“, flüsterte er.

Tom, Mary'nin kulağına fısıldadı.

Tom flüsterte Maria ins Ohr.

"Seni seviyorum" diye fısıldadı.

„Ich liebe dich!“ flüsterte sie.

Alice "Mary?" diye fısıldadı.

„Maria?“ flüsterte Elke.

- Onun kulağına bir şey fısıldadı.
- Onun kulağına bir şeyler fısıldadı.

Sie flüsterte ihm etwas ins Ohr.

O bana bir şey fısıldadı.

Er flüsterte mir etwas zu.

O, ona bir şey fısıldadı.

Er flüsterte ihr etwas zu.

O, bana aç olduğunu fısıldadı.

Sie flüsterte mir zu, dass sie hungrig sei.

O, sessiz ol diye fısıldadı.

„Schweige“, flüsterte er.

O, "seni seviyorum" diye fısıldadı.

„Ich liebe dich!“ flüsterte er.

Tom Mary'ye bir şeyler fısıldadı.

- Tom flüsterte Maria etwas zu.
- Tom hat Maria etwas zugeflüstert.

Onun kulağına bir şey fısıldadı.

Er flüsterte ihr etwas ins Ohr.

- Onun kulağına tatlı ama anlamsız şeyler fısıldadı.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.

Er wisperte ihr zärtliche Worte ins Ohr.

Tom Mary'nin kulağına bir şeyler fısıldadı.

Tom flüsterte Maria etwas ins Ohr.

Mary, Tom'un kulağına bir şey fısıldadı.

Maria flüsterte Tom etwas ins Ohr.

Tom, Mary'nin kulağına bir şey fısıldadı.

Tom flüsterte Maria etwas ins Ohr.

"Suda bir köpekbalığı var "diye fısıldadı.

„Da ist ein Hai im Wasser!“, flüsterte sie.

Tom Mary'ye en gizli sırrını fısıldadı.

Tom flüsterte Maria sein dunkelstes Geheimnis zu.

"Ölüm Bahçesi demek istiyorsun" diye fısıldadı.

„Du meinst den Garten des Todes“, flüsterte sie.

Onun kulağına "Seni seviyorum" diye fısıldadı.

„Ich liebe dich!“ flüsterte er ihr ins Ohr.

Tom, Mary'ye benim duyamadım bir şey fısıldadı.

Tom flüsterte Maria etwas zu, das ich nicht hören konnte.

Tom Mary'ye bir şey fısıldadı ve o gülümsedi.

Tom flüsterte Maria etwas zu, und sie lächelte.

Tom Mary'nin kulağına bir şeyler fısıldadı ve o gülümsedi.

Tom flüsterte Maria etwas ins Ohr, und sie lächelte.

Tom Mary'ye bir şeyler fısıldadı ve sonra odadan çıktı.

Tom flüsterte Maria etwas zu und verließ daraufhin den Raum.

Tom Mary'nin kulağına bir şeyler fısıldadı ve o, başını salladı.

Tom flüsterte Maria etwas ins Ohr, und sie nickte.

Tom etrafa baktı ve sonra Mary'nin kulağına bir şey fısıldadı.

Tom sah sich um und flüsterte Maria dann etwas ins Ohr.

Tom "Sadece gözlerini kapat." diye fısıldadı ve Mary gözlerini kapatınca, onun dudaklarını hafifçe öptü.

„Mach mal die Augen zu!“ flüsterte Tom, und als Maria die Augen schloss, küsste er sie sanft auf die Lippen.

„Bu imkansız!“ dedi korku. „Çok fazla risk!“ dedi tecrübe. „Anlamı yok!“ dedi kaygı. „Dene!“ diye fısıldadı kalp.

„Das ist unmöglich!“, sagt die Angst. „Das Risiko ist zu groß!“, sagt die Erfahrung. „Das macht kein Sinn!“, sagt der Zweifel. „Versuch es!“, flüstert das Herz.