Translation of "Etmiş" in German

Tom istifa etmiş.

Tom ist zurückgetreten.

Gazeteye göre intihar etmiş.

Laut der Zeitung hat er Selbstmord begangen.

Onu hayal etmiş olmalıyım.

Ich muss es geträumt haben.

O adam intihar etmiş olamaz.

- Dieser Mann kann sich nicht selbst umgebracht haben.
- Dieser Mann kann keinen Selbstmord begangen haben.

Ülkeyi terk etmiş gibi görünüyor.

Er scheint das Land verlassen zu haben.

Tom caddenin karşısında park etmiş.

Tom parkt auf der anderen Straßenseite.

Biri benim yerime park etmiş.

Jemand hat auf meinem Platz geparkt.

Tom fark etmiş gibi görünmüyor.

Tom scheint es nicht bemerkt zu haben.

- Arabamı başka bir yere park etmiş olmalıyım.
- Arabamı başka yere park etmiş olmalıyım.

- Ich muss meinen Wagen anderwärts abgestellt haben.
- Ich muss mein Auto woanders geparkt haben.

Tom ülkeyi terk etmiş gibi görünüyor.

Tom scheint das Land verlassen zu haben.

Kocası vefat etmiş bir kadın duldur.

- Eine Frau, deren Mann gestorben ist, ist eine Witwe.
- Eine Frau, deren Mann starb, ist eine Witwe.
- Eine Frau, die ihren Mann verloren hat, ist eine Witwe.

Geçen yaz İngiltere'yi ziyaret etmiş olmalı.

Sie muss letzten Sommer in England gewesen sein.

Annem bir şeylerin doğru gitmediğini fark etmiş,

bemerkte sie, dass etwas nicht stimmte.

Kurnazlığıyla köpek balığını tamamıyla alt etmiş oldu.

Der Hai wurde komplett überlistet.

Bu bölgeyi daha önce ziyaret etmiş olanlar,

Die Leute, die diese Region besucht haben,

- Tom terk etmiş olmalı.
- Tom gitmiş olmalı.

Tom muss gegangen sein.

- Tom kaçmış olmalı.
- Tom firar etmiş olmalı.

Tom muss entkommen sein.

Bölümün sonunda onun anlamını tahmin etmiş olacaksınız.

Du wirst seine Bedeutung bis zum Ende des Kapitels erraten haben.

- O korkudan altına etmiş.
- Ödü bokuna karışmış.

Ihm geht der Arsch auf Grundeis.

Bunu yaparsan ormanın tüm sürecine müdahale etmiş oluyorsun.

dass man den ganzen Prozess des Waldes stören würde.

Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.

Ich muss mich schlecht ausgedrückt haben.

Evimizin dışında park etmiş bir polis arabası var.

Vor unserem Haus steht ein Polizeiwagen.

Tom Mary'nin orada olduğunu fark etmiş gibi görünmüyordu.

Tom schien nicht zu bemerken, dass Maria da war.

Tom, o ve Mary'nin kavga etmiş olduklarını söyledi.

- Tom sagte, dass er und Maria gestritten hätten.
- Tom sagte, er und Maria hätten sich gestritten.

Dedem henüz 28 yaşındayken kalp yetmezliğinden vefat etmiş.

Mein Großvater starb mit nur 28 Jahren an Herzversagen.

Koku, Tom’u hiç de rahatsız etmiş gibi görünmüyordu.

Der Geruch schien Tom überhaupt nicht zu stören.

Artık bir kurban değil, cinsel istismarla baş etmiş biriydim.

Ich war nicht mehr Opfer, sondern Überlebende des Missbrauchs.

Tom okulun önünde park etmiş otobüste oturan Mary'ye bakıyordu.

Tom stierte Maria an, die in dem Schulbus saß, der vor der Schule parkte.

Onun birden istifade etmiş olması, bizim için büyük sürpriz.

Zu unser aller Erstaunen trat er plötzlich zurück.

Tom herhangi bir sorun olduğunu fark etmiş gibi görünmüyordu.

Tom sind offenbar keine Probleme aufgefallen.

Nara'yı tekrar ziyaret edersem, onu dört kez ziyaret etmiş olacağım.

- Wenn ich Nara noch ein weiteres Mal besuche, werde ich es insgesamt viermal besucht haben.
- Falls ich Nara erneut besuche, werde ich es viermal besucht haben.

Yangın musluğunun önünde park etmiş sarı bir okul otobüsü vardı.

Vor dem Hydranten parkte ein gelber Schulbus.

Küçük kız, kendisine çiçek teklif etmiş olan çocuğa bir öpücük verdi.

Das kleine Mädchen gab dem Jungen, der ihm eine Blume brachte, ein Küsschen.

Biri, Esperanto gramerinde noktalama işaretlerinden hiç söz etmediklerini fark etmiş midir?

Ist es schon jemandem aufgefallen, dass man in Esperanto-Lehrbüchern nie Interpunktion bespricht?

Ama 1815'te Grouchy değil Davout İmparatorun sağ kanadına komuta etmiş olsaydı ...

Aber wenn Davout, nicht Grouchy, 1815 den rechten Flügel des Kaisers befehligt hätte ...

Filmlerde gördüklerimize benzer uzaylıların şu ana kadar gezegenimizi ziyaret etmiş olmalarının olası olmadığını düşünüyorum.

Ich halte es für unwahrscheinlich, dass Außerirdische, die so aussehen wie in den Filmen, unseren Planeten je besucht haben.

- Ona işinde yardım etmiş olman gerekirdi.
- Ona işinde yardım etmen gerekirdi.
- Ona işinde yardım etmeliydin.

Du hättest ihm bei seiner Arbeit helfen sollen.