Translation of "Öylesine" in German

0.005 sec.

Examples of using "Öylesine" in a sentence and their german translations:

Öylesine bakınıyoruz.

Wir sehen uns nur um.

Öylesine bir şoktu.

Es war ein solcher Schock.

Öylesine yorgunum ki...

Ich bin ja so müde ...

Bu öylesine hüzünlü bir hikaye.

Das ist so eine traurige Geschichte.

Niçin öylesine eski bir arabayı istiyorsun?

Wofür möchten Sie so ein altes Auto?

Öylesine bir plan kesin başarısız olacaktır.

So ein Plan muss einfach scheitern.

Öylesine sıkıcı bir konuşmaydı ki uyuyakaldım.

Die Rede war so langweilig, dass ich eingeschlafen bin.

Hikayeye inanacak kadar öylesine aptal değildir.

Er ist nicht so dumm, diese Geschichte zu glauben.

Fakat öylesine büyük bir yangın çıkmıştı ki

aber so ein großes Feuer brach aus

O, öylesine aptal bir şey söylemiş olamaz.

Er kann so etwas Dummes nicht gesagt haben.

Tom öylesine sarhoştu ki kapıyı bile açamadı.

Tom war so betrunken, dass es ihm noch nicht einmal gelang, die Tür zu öffnen.

Hem zihnimize hem de toplumumuza öylesine işlemiş ki

ist so in unserem Verstand verwurzelt und in unserer Gesellschaft,

Öylesine eski bir şarkı ki onu herkes bilir.

Es ist ein so altes Lied, dass es jeder kennt.

Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.

Ich weiß nicht, wie ich dieses große Anwesen managen soll.

Öylesine haksız bir şey yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.

Ich stürbe lieber, als dass ich solch eine Ungerechtigkeit beginge!

Öylesine soğuk bir gündü ki caddede hiç kimse yoktu.

Es war ein so kalter Tag, dass niemand auf der Straße war.

Öylesine güzel bir gündü ki birçok çocuk parkta oynuyordu.

Es war solch ein schöner Tag, dass viele Kinder im Park spielten.

Kendisini Beatles dinlemeye öylesine kaptırmıştı ki onunla olan randevusunu kaçırdı.

Sie war so darin vertieft, die Beatles zu hören, dass sie das Stelldichein mit ihm versäumte.

Bu nehir öylesine kirli ki, balıklar artık onun içinde yaşayamıyorlar.

Dieser Fluss ist so verschmutzt, dass in ihm Fische nicht mehr leben können.

O bize öylesine komik bir hikaye anlattı ki biz hepimiz güldük.

Er erzählte uns solch eine lustige Geschichte, dass wir alle lachten.

O ve ben öylesine yakın arkadaşlarız ki neredeyse birbirimizin aklını okuruz.

Er und ich sind so enge Freunde, dass wir fast die Gedanken des anderen lesen können.

Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni fark etmedi.

Mein Bruder war so ins Lesen vertieft, dass er nicht merkte, wie ich den Raum betrat.

Tren öylesine kalabalıktı ki Ueno'ya kadar bütün yol boyunca ayakta durmak zorundaydım.

Der Zug war so voll, dass ich bis Ueno stehen musste.

Tom öylesine yaşlıydı ki köydeki en yaşlı bile önceleri onu yaşlı bir adam olarak biliyordu.

Tom ist so alt, dass selbst die Ältesten im Dorf ihn nur als alten Mann kennengelernt haben.

Güzel kadınlar genç ölür- ya da öylesine demişler. Eğer öyleyse benim karım uzun bir hayat yaşayacak.

Schöne Frauen sterben jung, sagt man. Wenn das so ist, wird meine Frau lange leben.