Translation of "Içine" in French

0.009 sec.

Examples of using "Içine" in a sentence and their french translations:

Laboratuvarımda, insanların içine

Dans mon labo, on cherche à savoir

Diz içine girebiliriz.

nous devrions arriver à l'intérieur du genou.

Buzun içine düştüğünde.

ils sont tombés à travers la glace.

Onun içine etme!

- Ne le fous pas en l'air !
- Ne le foire pas !
- Ne le foirez pas !

Suyun içine daldı.

- Elle a plongé dans l'eau.
- Elle plongea dans l'eau.

Gömleğini içine sok.

- Rentre ta chemise dans ton pantalon !
- Rentrez votre chemise dans votre pantalon !

Suyun içine düştüm.

- Je suis tombé dans l'eau.
- Je suis tombée dans l'eau.

Kutunun içine baktım.

J'ai jeté un coup d'œil à l'intérieur de la boîte.

Sizi resmen içine çekiyor!

Ça m'aspire carrément !

Tanrım, beni içine çekiyor.

Ça m'aspire complètement.

Sizi resmen içine emiyor.

Ça m'aspire carrément !

Tamam, içine girelim bakalım.

Bon, on y va.

Bu deliğin içine girdi.

Elle est partie dans ce trou.

Onu kutunun içine koydu.

Il l'a mise dans la boîte.

Onun gözlerinin içine baktı.

Il la regarda dans les yeux.

Kağıtları odanın içine fırlatıyorlar.

Elles jettent des papiers à travers la pièce.

Tom çukurun içine düştü.

Tom tomba dans le ravin.

Ben içine kapanık biriyim.

Je suis introverti.

Komedinin içine ettiğin yeter!

Arrête ton cinéma !

Peki, bir de içine bakalım.

Regardons à l'intérieur, OK ?

Pekâlâ, buradan arazinin içine giriyoruz.

Bon, on continue vers l'arrière-pays.

Gözlerimizle içine sızamadığımız bir dünyadır.

C'est un monde impénétrable pour nos yeux.

Şu an eklem içine giriyoruz.

Nous venons juste d'entrer dans l'articulation.

Oğullarım bu seçimin içine gömülmüştü.

Mes fils ont été inondés durant ces élections.

Olduğum gibi yerin içine gireceğim

J'irai sous terre telle que je suis

O onu kutunun içine koydu.

- Elle l'a mis dans la boîte.
- Elle l'a mise dans la boîte.
- Elle le mit dans la boîte.
- Elle la mit dans la boîte.

- Kutunun içine bakın.
- Kutuya bak.

- Regarde dans la boîte.
- Regardez à l'intérieur de la boîte.

Tom pantolonunu gömleğinin içine soktu.

Tom a rentré sa chemise dans son pantalon.

Gitarist kendini kalabalığın içine fırlattı.

Le guitariste s'est jeté dans la foule.

Jérôme ayaklarını tabağın içine koydu.

Jérôme a mis les pieds dans le plat.

O, çantasının içine baktı mı?

A-t-elle regardé dans son sac ?

Kaynar suyun içine yumurtaları koy.

Mets les œufs dans l'eau bouillante.

Tom paraları kutunun içine koydu.

- Tom a mis les pièces dans la boîte.
- Tom mit les pièces dans la boîte.

Bu ifadeyi parantezler içine koymalısın.

Tu devrais mettre cette phrase entre parenthèses.

Tom onu kutunun içine koydu.

Tom l'a mis dans la boîte.

Küresel ekonomi durgunluk içine düştü.

L'économie mondiale est tombée en récession.

Sekreter mektubu zarfın içine koydu.

La secrétaire a mis la lettre dans l'enveloppe.

Kutuyu açtım ve içine baktım.

J'ai ouvert la boîte et regardé dedans.

Yumurtaları kaynar suyun içine koyun.

Mettez les œufs dans l'eau bouillante.

Kutunun içine bir göz attım.

J'ai jeté un coup d'œil à l'intérieur de la boîte.

Bizi artırılmış gerçekliğin içine daldıran teknoloji

Une technologie qui nous immerge dans les réalités augmentées,

Yeni teknoloji sayesinde... ...karanlığın içine bakabiliyoruz.

Grâce aux nouvelles technologies, nous pouvons percer l'obscurité.

...sekiz gözüyle manzarayı iyice içine çeker.

elle s'imprègne des lieux avec ses huit yeux.

Saygı, önündeki kişinin gözünün içine bakmaktır,

C'est regarder dans les yeux la personne se tenant face à vous,

İri ve parlak gözlerinin içine baktım

Je plongeai mon regard dans ses grands yeux flamboyants

Lütfen doğru cevabı daire içine alın.

- Entourez la bonne réponse, s'il vous plaît.
- Veuillez entourer la bonne réponse.

Curiosity Gale kraterinin içine iniş yaptı.

Curiosity s'est posé à l'intérieur du cratère de Gale.

Tom kutuyu açtı ve içine baktı.

Tom ouvrit la boîte et jeta un coup d'œil à l'intérieur.

Odanın içine göz attım, kimseyi göremedim.

Regardant dans la pièce, je n'ai trouvé personne.

Onu kağıt bir torba içine koyun.

Mets-le dans un sac en papier.

Mary çantasına açtı ve içine baktı.

Mary ouvrit son sac et le parcourut du regard.

Patlayıcılar bir çöp kutusunun içine saklanmıştı.

Les explosifs étaient cachés dans une poubelle.

- Polisler binanın içine gaz bombaları attılar.
- Polisler binanın içine göz yaşartıcı gaz bombaları attılar.

Les flics ont jeté des grenades lacrymogènes dans le bâtiment.

- Adım neden çembere alınmış?
- İsmim neden yuvarlak içine alındı?
- Adım neden daire içine alınmış?

Pourquoi mon nom est-il entouré ?

Uzaktan çalışmanın içine kapanık insanların rüyası sanabilirsiniz.

On peut penser que travailler à distance est un rêve d'introverti :

Bu başınıza gelirse ve buzun içine düşer,

Si ça vous arrive, que vous passez à travers la glace

Peki, ne yapacağız? Mağaranın içine mi girelim,

On fait quoi, alors ? On descend dans la grotte ?

Biraz su alıp bunu deliğin içine dökebilirim.

pour aller chercher de l'eau et la verser dans le trou

İşe yararsa onu bunun içine sokmaya çalışacağız.

Si ça marche, on essaiera de la mettre là-dedans.

Ve onu bu şeffaf şişenin içine koyabilirim.

et je la mets dans cette bouteille transparente.

Yiyecek taşıdım, içine yiyecek koyup ağaçlara astım.

transporté à manger, accroché de la nourriture aux arbres.

- Kendimizi neyin içine soktuk?
- Kendimizi neye bulaştırdık?

Dans quoi nous sommes nous fourrés ?

Bir valizin içine konmuş ve evin altına gömülmüştü.

Elle avait été mise dans une valise et enterrée sous la maison.

Onları içine alan ve destekleyen bir toplum yaratmaya

une société qui intègre et soutient,

Bunu kimyasallarla doldurup tüm kayaları bunun içine atarlardı

On les remplissait de produits chimiques, on y déversait toutes les pierres,

Ya da o paslı hurda yığınının içine gireceğiz.

Ou alors, on cherche dans ce tas de tôle.

Ve onu koyun derisi veya kağıdın içine sardılar,

l'ont entourée de ficelle, de peau de mouton, de papier

O hazır kahveyi karıştırdı ve sütün içine döktü.

Tout en agitant le café instantané, elle lui ajoutait du lait.

Tom'un gözlerinin içine baktım ve ona doğruyu söyledim.

J'ai regardé Tom dans les yeux et lui ai dit la vérité.

- Biz onun içine baktık.
- Oraya bir burnumuzu soktuk.

- On y a jeté un œil.
- On y a fourré le nez.

Sen bu sözcük grubunu tırnak içine alman gerekir.

Vous devriez mettre cette phrase entre guillemets.

Ve beyinlerinin içine bakıyoruz, işte burada gördüğünüz şey bu.

et on peut observer l'intérieur de leur cerveau, ce que vous voyez là.

Kaşıntı yapan mavi bir hastane elbisesinin içine saklanıp, ağlayarak.

à pleurer dans ma chemise d'hôpital bleue et rêche.

Elbette, dişi yaban arısının yumurtalarını incir çiçeğinin içine bırakması,

Bien sûr qu'une figue peut naître

Ama artık, yeni teknoloji sayesinde bu karanlığın içine bakabiliyoruz.

Mais, grâce aux nouvelles technologies, nous pouvons percer l'obscurité...

Biz bir pasta yaptık ve içine haşhaş tohumu koyduk.

Nous avons fait un gâteau et nous avons mis des graines de pavot dedans.

Bu kitap benim, ben onun içine adımı kendim yazdım.

Ce livre m'appartient ; j'ai moi-même écrit mon nom à l'intérieur.

Gözümün içine baka baka nasıl yalan söyleyebildin be Tom?

Tom, comment t’as pu me mentir en face de même ?

Bu nedenle kendime bir pelerin yaptım ve iyice içine saklandım.

Alors je me suis fait mes propres capes, que j'attachais fermement autour de moi.

Ama orası mağaranın içine göre en azından 20 derece daha sıcaktır.

Mais il y fait 20 degrés de plus que dans la grotte.

Domates çorbası için İskoç tarifi: Kırmızı fincan içine sıcak su dökün.

Recette écossaise de soupe à la tomate : verser de l'eau chaude dans une tasse rouge.

Dondurma yemek beni her zaman mutlu bir ruh hali içine koyar.

- Manger de la glace me met toujours de bonne humeur.
- Manger de la crème glacée me met toujours de bonne humeur.

Biz yaşamımızdan tek bir sayfa yırtamayız ama kitabı ateşin içine atabiliriz.

Nous ne pouvons arracher une seule page de notre vie, mais nous pouvons jeter le livre au feu.

- Yanlışlıkla kahve bardağının içine tuz koydu.
- Kahve fincanına kazara tuz attı.

Il a mis par erreur du sel dans sa tasse de café.

Ve onu bu şeffaf şişenin içine koyabilirim. Tüm böcekler ışığa doğru uçacaktır.

et je la mets dans cette bouteille transparente. Tous les insectes vont voler vers la lumière.

Bir atık su arıtma tesisi şehrin su kaynağının içine zehirli kimyasallar boşalttı.

Une station d'épuration des eaux usées déverse des produits chimiques toxiques dans l'eau de la ville.

- Neye bulaştığımı bilmiyordum.
- Nasıl bir işin içine girdiğimden haberim yoktu.
- Başıma gelecekleri bilmiyordum.

Je ne savais pas dans quoi j'étais en train de m'engager.

Bu bina dışarıdan dikkat çekici değildir ama içine bakarsanız çok güzel bahçeli bir iç avlu vardır.

De l'extérieur, ce bâtiment n'est pas exceptionnel, mais si vous jetez un coup d'œil à l'intérieur, vous verrez une cour avec un très beau jardin.

Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.

Les cuillères fendues ont un rôle particulier dans le rituel de l'absinthe. Elles sont utilisées pour tenir un morceau de sucre au-dessus d'un verre tandis qu'on le dissout dans sa boisson à l'aide d'eau froide.