Translation of "Uyum" in English

0.011 sec.

Examples of using "Uyum" in a sentence and their english translations:

uyum sağlamaksa evet

yes to adapt

Uyum sağlamayı öğrenmelisin.

You must learn to adapt.

Hadi, uyum sağlayın. Hadi!

Come on, keep up. Come on!

Çeşitli koşullara uyum sağlamalısınız.

You must adapt to a variety of conditions.

Yeni koşullara uyum sağlayamadı.

He couldn't adapt to new circumstances.

O, çevresine uyum sağladı.

He adapted to his environment.

Tom baş uyum görevlisi.

Tom is the chief compliance officer.

Koşullara uyum sağlamak zorundasın.

You have to adapt to circumstances.

Bir uyum dönemi vardı.

There was an adjustment period.

Vücut strese uyum sağlar.

The body adapts to stress.

Birlikte iyi uyum sağlıyoruz.

We fit together well.

Alyans mükemmel uyum sağlar.

The wedding ring fits perfectly.

Tom uyum sağlamaya çalışıyordu.

Tom tried to fit in.

Hepimiz buna uyum sağladık.

We all have adjusted.

Ve biz hâlâ uyum aşamasındayız.

and we have yet to adapt.

Sık sık uyum sağlamakta zorlanırdım.

I often struggled to fit in.

Her yere yeniden uyum getirecek.

restore harmony to the land.

Gençler değişime kolayca uyum sağlarlar.

The young adapt to change easily.

Değişen koşullara hızla uyum sağla.

Quick to adapt to changing circumstances.

Aralarında bir uyum hüküm sürdü.

A harmony prevailed among them.

Onun konuşması duygularıyla uyum sağlamadı.

His speech did not accord with his feelings.

Yeni duruma hızlıca uyum sağladı.

He quickly adjusted to the new situation.

Müzik, filmin yapısıyla uyum içinde.

The music is in balance with the structure of the movie.

Uyum bizim için kolay olmadı.

It hasn't been easy for us to adapt.

Yeni okuluma çabucak uyum sağladım.

I quickly adapted myself to my new school.

Japonlar doğayla uyum içinde yaşarlar.

The Japanese live in harmony with nature.

Şu renkler birlikte uyum sağlar.

- Those colors go well together.
- Those colours go well together.

Bu mükemmel bir uyum sergiliyor.

This fits perfectly.

Doğayla uyum içinde yaşamayı öğrenmeliyiz.

We must learn to live in harmony with nature.

Her zaman uyum sağlamayı başarırlar.

They always manage to adapt.

Bazı insanlar kolayca uyum gösterirler.

Some people adjust easily.

Ben sadece akıntıya uyum sağladım.

I just went with it.

Zeka, değişikliklere uyum sağlama yeteneğidir.

Intelligence is the ability to adjust to changes.

- Çabucak alışırım.
- Hızla uyum sağlayacağım.

I'll adapt quickly.

Bazı bitkiler soğuğa uyum sağlıyamıyorlar.

Some plants cannot adapt themselves to the cold.

Niyetli olmayanlar uyum sağlamazken, kalmaya niyetli olanlar adanın konuşma yapılarına çabucak uyum sağladılar.

Those who intended to stay quickly adopted the island speech patterns, while those who did not, did not.

Bu tuzağa zihinsel uyum yapbozu diyorum

I call this trap the mental harmony puzzle,

Böylece zihnimiz zihinsel uyum içinde hissedebilir

so it can feel in mental harmony.

Eğitim; seçenekler, uyum yeteneği, güç demek.

Education can mean options, adaptability, strength.

Ve Batı değişmedi ve uyum sağlayamadı.

and the West didn't adjust and adapt.

Ondan biraz hayata uyum sağlamayı öğrendi

he learned to adapt to life a little from him

Bina çevresi ile uyum içinde değildir.

The building doesn't blend in with its surroundings.

Birbirleriyle mükemmel bir uyum içinde çalıştılar.

They worked in perfect harmony with each other.

Şimdi sana bir uyum kursu vereceğim.

Now I'll give you an orientation course.

O hep yeni koşullara uyum sağladı.

She always adapted to new circumstances.

Yakında bir yurtta yaşamaya uyum sağlayacaksın.

You will soon adjust to living in a dormitory.

Oğlan yeni sınıfa çabuk uyum sağladı.

The boy adapted quickly to the new class.

İnsan beyni yeni durumlara uyum sağlayabilir.

The human brain can adapt to new situations.

Onun yeni şartlara uyum sağlaması hızlıdır.

He is quick to adapt to new circumstances.

- Uyum içinde davrandım.
- Ben uyumlu davrandım.

I played along.

- Açıkçası uyum zordu.
- Açıkçası ayarlamak zordu.

Obviously the adjustment was hard.

Flütler ve kemanlar uyum içinde çalıyorlar.

The flutes and violins are playing in unison.

Tahta nefesli çalgılar uyum içinde çalıyorlar.

The woodwinds are playing in unison.

Okul hayatına kısa sürede uyum sağladı.

He soon adapted himself to school life.

Herkesin buna uyum sağlaması zaman aldı.

Everyone has taken time to adjust.

- Kedi ve köpeğim birbiriyle uyum içerisinde yaşıyor.
- Köpeğim ve kedim birbirleriyle uyum içinde yaşarlar.

My dog and cat live in harmony with each other.

Gecenin karanlığında... ...sokağa uyum sağlayanlar çoğalmayı sürdürür.

Under the cover of night, the streetwise can go forth and multiply.

Yeni çevreme uyum sağlamayı oldukça zor buldum.

I found it pretty hard to adjust to my new surroundings.

- Araya kaynamaya çalıştım.
- Ortama uyum sağlamaya çalıştım.

I tried to blend in.

O, yeni çevreye her zaman uyum sağlar.

She always adapted to new circumstances.

Bu köyün insanları doğayla uyum içinde yaşarlar.

The people of this village live in harmony with nature.

Yeni işine hızlı bir şekilde uyum sağladı.

She made a quick adjustment to her new job.

Karıncalar ve arılar, çalışkanlık ve uyum örnekleridir.

Ants and bees are examples of industry and harmony.

Sami durum ne olursa olsun uyum sağlayabilirdi.

Sami could adapt to whatever the situation was.

Onun mavi ayakkabıları o elbise ile uyum sağlar.

Her blue shoes go well with that dress.

Genç hayvanlar hızla yeni bir çevreye uyum sağlarlar.

Young animals adapt quickly to a new environment.

O benim piyano çalmamla uyum içinde dans etti.

She danced in tune with my piano-playing.

Tom uyum sağlamak için çok zor zaman geçirdi.

- Tom had a very hard time adapting.
- Tom had a very difficult time adapting.

Üçüncüsü ise uyum, bağ ve birlikten oluşan bir deneyimdi.

and thirdly, these experiences of harmony and connection and unity.

Sadece dünyanın geri kalanının değişmesi ve uyum sağlaması gerek.

it's only the rest of the world that has to change and adapt.

Bu hayvanların şartlara uyum sağlayabilir olduğunu görmenizi sağlıyor bu.

Really makes you take a step back and realize how adaptable these animals are.

Ve vücut uyum sağladıkça her şey daha da kolaylaşıyor.

And then, as your body adapts, it just becomes easier and easier.

Şu ayakkabılar bu beyaz etekle mükemmel bir uyum sağlar.

Those shoes are a perfect match for this white skirt.

Çok şükür, oğlum yeni okulundaki yaşama çabucak uyum sağladı.

Fortunately, my son quickly adjusted to life in his new school.

Dan hapishanenin dışındaki hayata uyum sağlamak için mücadele etti.

Dan struggled to adapt to life outside jail.

İnsan çevresel değişikliklere uyum sağlamak için büyük bir kapasiteye sahiptir.

Man has a great capacity to adapt to environmental changes.

O anda dünya ile tam bir uyum içinde olduğumu hissettim.

At that moment, I felt in complete harmony with the world.

- Tom çok iyi uyum sağlayacak.
- Tom çok güzel ayak uyduracak.

Tom is going to fit right in.

İnsan bünyesi, Dünya dışındaki ortamlara uyum sağlayabilecek kadar esnek mi?

Is the human condition flexible enough to adapt to environments beyond Earth?

- Tom adapte olmakta çok zorlandı.
- Tom ciddi uyum sorunu yaşadı.

Tom had a very tough time adapting.

- Buraya ayak uyduramıyorum.
- Burası bana göre değil.
- Buraya uyum sağlayamıyorum.

I don't fit in here.

"Ne diye biz onlara uyum sağlamak zorundayız da, tam tersi değil?"

“Why do we have to adapt to them and not the other way round?”

Ve bunun zihinsel uyum yapbozunun bir tuzağı olduğunu bile fark etmezdik.

and that is a trap of the mental harmony puzzle.

Fakat bu uyumla mücadele etmeliyiz çünkü bu uyum seçici algıyı tetikler,

But we have to fight this harmony because it triggers selective perception,

- O tüm sınıf arkadaşlarıyla uyum içindedir.
- Sınıf arkadaşlarının hepsiyle iyi anlaşıyor.

He is in harmony with all his classmates.

- Kız kardeşler birbirleriyle ahenk içerisinde yaşadı.
- Kız kardeşler birbirleriyle uyum içinde yaşadı.

The sisters lived in harmony with each other.

Şirket çalışanları, bölümlere ayrıldığında ve birbirleriyle uyum içinde hareket etmediklerinde birçok sorun oluşabilir.

Many problems can occur when employees inside the company are compartmentalized and don't communicate with each other.

(“Size bir fikir vermek, herkese uyum sağlamak için Bu ziyaretçiler, 2017 yılında Dominik otelleri açıldı

(“To give you an idea, to accommodate all these visitors, in 2017 Dominican hotels opened

Mary çok uzun zamandır Japonya'da yaşıyor. Onun Japon geleneklerine uyum sağlamasının zamanının geldiğini düşünmüyor musun?

Mary's been living in Japan so long. Don't you think it's time she adjusted to Japanese customs?

Yüksek tavanlı ve büyük odaları olan bir bina onun yerini alan renksiz ofis bloklarından daha az pratik olabilir, ama genellikle çevresi ile iyi uyum sağlar.

A building with high ceilings and huge rooms may be less practical than the colorless block of offices that takes its place, but it often fits in well with its surroundings.

- Mary ve Tom sadece altı aydır burada yaşıyorlar ama şimdiden iyi adapte olmuşlar.
- Mary ve Tom yalnızca altı aydır burada oturuyorlar ama şimdiden iyi uyum sağladılar.

Mary and Tom have only been living here for six months, but they have already adapted well.

Paris sendromu bir tür kültür şokudur. Şehrin moda merkezi imgesine kapılıp Paris'te yaşamaya başlayan, sonrasında yerel adetlere ve kültüre iyi uyum sağlayamayıp, zihinsel dengesini yitiren ve depresyona yakın belirtiler gösteren yabancıları tanımlamak için kullanılan psikiyatrik bir terimdir.

The Paris syndrome is a type of culture shock. It's a psychiatric term used to describe foreigners who start living in Paris, drawn to the image of the city as a center of fashion, don't adapt well to the local customs and culture, lose their mental balance and exhibit symptoms close to depression.