Translation of "Sağlamak" in English

0.007 sec.

Examples of using "Sağlamak" in a sentence and their english translations:

Bitkinin büyümesini sağlamak için

is that they use a precise nutrient formula

Koruma sağlamak için oluşturuldu.

or membership in a particular social group.

Onların anlamasını sağlamak zorundasın.

You have to make them understand.

Koşullara uyum sağlamak zorundasın.

You have to adapt to circumstances.

Biz katkı sağlamak istiyoruz.

We want to contribute.

Gerçekten gelişim sağlamak istiyor.

He really wants to improve.

Evet, yalnızlığı anlamalarını sağlamak istedim,

I wanted, yeah, to make them understand it,

...çünkü ailelerinin geçimini sağlamak zorundalar.

because they have to support their families.

Onun teoriyi anlamasını sağlamak imkansızdır.

It is impossible to make her understand the theory.

Seninle kalıyorken geçimimi sağlamak istiyorum.

I'd like to earn my keep while I'm staying with you.

Geçimimi sağlamak için bunu yapabilirim.

I could do this for a living.

Bu kasabada düzeni sağlamak zordur.

It's difficult to keep order in this town.

Taze ve sağlıklı gıda üretimi sağlamak

I get to be a part of all these cool projects

Dolayısıyla, çok hafif olmasını sağlamak lazım.

So you want to keep it very light.

Onun yeni teoriyi anlamasını sağlamak imkansızdır.

It is impossible to get him to understand the new theory.

Şimdi geçimimi sağlamak için utanç duyuyorum.

I feel ashamed for living on now.

Baban geçimini sağlamak için ne yapar?

What does your father do for a living?

İnsanların işe geri dönmesini sağlamak zorundayız.

We have to make sure people get back to work.

Geçimimi sağlamak için bu işi yapıyorum.

- I do this for a living.
- I do that for a living.

Bu, kadınların gerçekten iyileşmeye başlamasını sağlamak için

this is an "as long as it takes" program,

İşim, özetle, yanlış şeyleri dışarıda bırakmanızı sağlamak.

My job, in a nutshell, is to make you filter out the wrong things.

Fayda sağlamak için icat edildiğini anladığımız zaman

in order to advantage themselves and us,

Imkan sağlamak için zorlu engellerin üstesinden geliyorlar.

to allow these girls to have the best possible chances in life.

Geçimini sağlamak için bir emekli maaşı var.

He has a pension to live on.

Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürüyor.

Tom drives a truck for a living.

Tom'un geçimini sağlamak için yaptığı şey budur.

This is what Tom does for a living.

Bunun bir dikdörtgen gibi görünmesini sağlamak için,

In order to get this to look anything like a rectangle.

Bize bir indirim yapmalarını sağlamak zor olacak.

It'll be difficult to get them to give us a discount.

Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürmektedir.

Tom drives a truck for a living.

Onun olmamasını sağlamak için ne gerekiyorsa yapacağım.

I'll do whatever it takes to make sure that doesn't happen.

Bunun olmasını sağlamak için ne gerekiyorsa yapacağım.

I'll do whatever it takes to make that happen.

Ebeveynlerin geçimini sağlamak için ne iş yapıyor?

What do your parents do for a living?

İyi haber şu ki bunu sağlamak çok basit.

So the good news about all this is that it's very easy to manage.

Kadınların ve kızların, onu tamamen sahiplenmesini sağlamak da

then empowering women and girls to fully own it

İhtiyacımız olan tüm parayı sağlamak için sana güveniyoruz.

We're banking on you to provide all the money we need.

Televizyon bilgi sağlamak için çok önemli bir araçtır.

Television is a very important medium through which to provide information.

Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.

They tried very hard to gain an advantage over one another.

O beyefendi geçimini sağlamak için ne işle meşgul?

What does that gentleman do for a living?

Onlar düzeni sağlamak için polisi aramak zorunda kaldı.

They had to call the police to restore order.

Onun o projeyi ciddiye almasını sağlamak için buradayız.

We have got to get him to take that project seriously.

Tom uyum sağlamak için çok zor zaman geçirdi.

- Tom had a very hard time adapting.
- Tom had a very difficult time adapting.

Ve bunun başka bir çocuğun başına gelmemesini sağlamak istiyordum.

and I wanted to make sure that this never happens to another kid.

Ve bundan ortaokul ve lise öğrencilerinin de faydalanmasını sağlamak.

and making it available for kids in middle schools and high schools.

Londra ve İngiltere'nin bölgesel seçim ortağı olmasını sağlamak için

to Indonesia (19-21 May) helping to make sure London and the UK remain the regional partner

Dan hapishanenin dışındaki hayata uyum sağlamak için mücadele etti.

Dan struggled to adapt to life outside jail.

Tom Mary'ye babasının geçimini sağlamak için ne yaptığını sordu.

Tom asked Mary what her father did for a living.

Tom geçimini sağlamak için ne yaptığı hakkında konuşmaya başladı.

Tom began talking about what he did for a living.

Sami ve komşuları Leyla'nın geçimini sağlamak için para topladılar.

Sami and his neighbors raised money to support Layla.

Barış sağlamak ve savaşları durdurmak için yapabilceğimiz şeylerden biri de

And one of the things that we can do to stop wars and to have peace

Ne yazık ki ormanlar bu alanı sağlamak için yok ediliyor

Unfortunately, forests are often cleared to supply it,

İnsan çevresel değişikliklere uyum sağlamak için büyük bir kapasiteye sahiptir.

Man has a great capacity to adapt to environmental changes.

Bu tür hataların gelecekte olmamasını sağlamak için elimden geleni yapacağım.

I'll do my best to ensure that such mistakes don't occur in the future.

- Yaşamımı kazanmak için şarkı söylüyorum.
- Geçimimi sağlamak için şarkı söylüyorum.

I sing to make my living.

"Ne diye biz onlara uyum sağlamak zorundayız da, tam tersi değil?"

“Why do we have to adapt to them and not the other way round?”

Yanı sıra ordu yönetiminin her yönü; verimli hareket ve tedarik sağlamak;

as well as every aspect of army administration;  ensuring efficient movement and supply;  

- Daha iyi bir finansal katılım sağlamak için hırslı bir plan başlattılar.

- They have started an ambitious plan to achieve better financial inclusion.

Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.

I'll do everything within my power to make sure your children are safe.

Sami, çocukları için istikrarlı bir ortam sağlamak için çok sıkı çalıştı.

Sami worked very hard to provide a stable environment for his children.

Ben Varşova'yı terk etmek ve geçimimi başka bir yerde sağlamak zorunda kaldım.

I had to leave Warsaw and make my living somewhere else.

Bir aptala öğretmeye çalışmak ölü bir adam için tıbbi tedavi sağlamak gibidir.

Trying to teach a fool is like providing medical treatment for a dead man.

Onların evde kalmasını sağlamak için çok uğraştım fakat onlar beni dinlemeyi reddettiler.

I tried hard to make them stay home, but they refused to listen to me.

Hakim mahkemeye düzeni sağlamak için birkaç sefer tokmağı aşağı vurmak zorunda kaldı.

The judge was forced to slam her gavel down multiple times in order to restore order to the court.

Herkes cümlelerin doğru seslendirilmesini ve doğru bir biçimde yazılmasını sağlamak için yardımcı olabilir.

Everyone can help ensure that sentences sound correct, and are correctly spelled.

. Kendi adamlarına düzgün bir şekilde ödeme yapılmasını ve beslenmesini sağlamak için ilk önceliği yaptı

He made it his first priority to ensure his own men were properly paid and fed – something

- Tom asla kendi geçimini yapmak zorunda kalmadı.
- Tom kendi geçimini sağlamak zorunda kalmadı hiç.

Tom has never had to earn his own living.

- Derdimi anlatacak kadar Fransızca konuşabileceğime eminim.
- Geçimimi sağlamak için Fransızcayı yeterince iyi konuşabileceğime eminim.

I'm sure I can speak French well enough to get by.

(“Size bir fikir vermek, herkese uyum sağlamak için Bu ziyaretçiler, 2017 yılında Dominik otelleri açıldı

(“To give you an idea, to accommodate all these visitors, in 2017 Dominican hotels opened

"Hey, neden pencere açık?" "Biraz hava sağlamak için açtım. Eğer üşüyorsanız, onu kapatmak için çekinmeyin."

"Hey, why is the window open?" "I just opened it to let in a little air. If you're cold, feel free to close it."

Tom bu tür bir şeyin tekrar olmamasını sağlamak için gücü dahilinde her şeyi yapacağını söyledi.

Tom promised to do everything within his power to ensure that this kind of thing wouldn't happen again.

- Fabrika işçilerinin aileleri okul, hastane ve mağazalara ihtiyaç duyar; böylece bu hizmetleri sağlayacak daha fazla insan yaşamak için bu bölgeye gelir ve de bir şehir oluşur.
- Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.

The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.