Translation of "Sağladı" in English

0.016 sec.

Examples of using "Sağladı" in a sentence and their english translations:

Sağladı.

pounds.

Anlamamızı sağladı.

even though we disagreed.

Tom kanıt sağladı.

Tom provided evidence.

Priya şunu anlamamı sağladı,

And Priya made me realize

Ve korkuyu bırakmamı sağladı.

to abandon fear.

Hükümet bize yiyecek sağladı.

The government provided us with food.

Örgüt, mültecilere yiyecek sağladı.

The organization furnished the refugees with food.

Onun yaşlılığında geçimini sağladı.

She provided for her old age.

O, onlara yiyecek sağladı.

He provided them with food.

O, çevresine uyum sağladı.

He adapted to his environment.

Bunun olmasını Tom sağladı.

Tom made this happen.

Sami polise bilgi sağladı.

Sami provided police information.

Sami, Leyla'ya yardım sağladı.

- Sami helped Layla up.
- Sami helped Layla out.

Sami arkadaşlarına yardım sağladı.

Sami helped his friends out.

30 milyon yolculuk yapılmasını sağladı.

the longest of which was further than 1,500 miles.

Okul bize ders kitapları sağladı.

The school provided us with textbooks.

Hırsız pencereden eve erişim sağladı.

The burglar gained access to the house through a window.

Gönüllü grup, köylülere su sağladı.

The volunteer group provided the villagers with water.

Onlara yiyecek ve para sağladı.

He supplied food and money to them.

O, bana biraz yiyecek sağladı.

She provided me with some food.

Yeni duruma hızlıca uyum sağladı.

He quickly adjusted to the new situation.

Geçimini bir mühendis olarak sağladı.

He earned his living as an engineer.

O onun kolay görünmesini sağladı.

He made it look easy.

Tom birkaç başka detay sağladı.

Tom provided few other details.

Tom, Mary'ye değerli bilgi sağladı.

Tom supplied Mary with valuable information.

Hükümet, yerel milislere silah sağladı.

The government supplied weapons to local militia.

Şehir, çocuklar için yiyecek sağladı.

The city supplied food for the children.

Sami polise DNA örnekleri sağladı.

Sami provided DNA samples to the police.

Sami polise yeni bilgiler sağladı.

Sami provided police new information.

O bana çok yardım sağladı.

He helped me a lot.

Birincisi, karmaşık hayatın evrimleşmesine imkan sağladı.

First, it allowed complex life to evolve.

Ve aradığımız yaratıklardan birini bulmamı sağladı.

and led us to one of the creatures that we've been looking for.

Onun sert cezalara maruz kalmasını sağladı.

made him subject to brutal punishments.

O, yolcuya yiyecek ve giyecek sağladı.

She provided the traveler with food and clothing.

İhtiyacımız olan her şeyi bize sağladı.

He provided us with everything we needed.

Hırsız bu kapıdan eve erişim sağladı.

The burglar gained access to the house through this door.

O hep yeni koşullara uyum sağladı.

She always adapted to new circumstances.

O 4.000 yeni istihdam yaratılmasını sağladı.

That has allowed the creation of 4.000 new jobs.

O bir şarkıcı olarak geçimini sağladı.

He earned his living as a singer.

Öğretmen okuldan sonra onun kalmasını sağladı.

The teacher made him stay after school.

Onun programı büyük bir başarı sağladı.

His program had enormous success.

Oğlan yeni sınıfa çabuk uyum sağladı.

The boy adapted quickly to the new class.

O bana bir gecelik konaklama sağladı.

He accommodated me with a night's lodging.

Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.

The poor girl made a living by selling flowers.

Onlar savaş kurbanları için yiyecek sağladı.

They provided food for the war victims.

Okul hayatına kısa sürede uyum sağladı.

He soon adapted himself to school life.

Kötü hissettiren bu ana ne katkı sağladı?

that feels so much worse than other moments?

Bugüne kadar ayakta kalmasını o bakımlar sağladı

he cared for him to survive until today

Büyük oranlarda petrol ve doğal gaz sağladı.

with large amounts of oil and natural gas.

Kelime işlemcilerinin gelişimi Japoncayı kolaylıkla yazmamızı sağladı.

The development of word-processors has enabled us to type Japanese easily.

Ödül parası dünya gezisine gitmeme olanak sağladı.

The prize money enabled me to go on a world cruise.

O benim çocuk hırsızlarıyla temas kurmamı sağladı.

He put me in touch with the kidnappers.

Tom bunun bir kaza gibi görünmesini sağladı.

Tom made it look like an accident.

Cesurca yaptığı işler, onun ünlü olmasını sağladı.

His acts of courage brought him glory.

Yeni işine hızlı bir şekilde uyum sağladı.

She made a quick adjustment to her new job.

Burs onun yurt dışında eğitim yapmasını sağladı.

The scholarship enabled him to study abroad.

Bu kredi kartı, bize belirli ayrıcalıklar sağladı.

This credit card entitles us to certain privileges.

Durumla ilgili ayrıntılı açıklaman benim anlamamı sağladı.

Your detailed explanation of the situation has let me see the light.

Yüksek geliri ona bir refah ömür sağladı.

His high income afforded him a life of prosperity.

Disiplini uyguladı ve talep edilen malzemelerin ödenmesini sağladı.

He enforced discipline, and made sure requisitioned supplies were paid for.

Vahşi doğanın ne kadar değerli olduğunu anlamamı sağladı.

She'd made me realize just how precious wild places are.

Petrol, suyu, elektriği, yakıtı düşük faizli kredileri sağladı....

Oil has subsidised water, electricity, fuels, low interest loans…

şirketler için önemli faydalar sağladı adaya yatırım yaptı.

provided significant benefits for the companies that invested in the island.

Bu insanlar dünya barışına çok büyük katkı sağladı.

Those people contributed greatly to world peace.

O, misafirine yemek getirdi ve ona barınak sağladı.

He brought food to his guest and provided him shelter.

Öğretmen, kız öğrencilerinin hepsinin ona aşık olmasını sağladı.

The teacher made all of his female students fall in love with him.

Bu, yapışkan topları yapmak için kullanılan özsuyu sağladı.

that provided the sap used to make gutty balls.

Onun yüksek maaşı onun konfor içinde yaşamasını sağladı.

His high salary enabled him to live in comfort.

Kütüphanenin sessizliği, çalışma için mükemmel bir çevre sağladı.

The silence of the library provided the perfect enviroment for studying.

Kütüphanenin sessizliği, öğrenim için mükemmel bir ortam sağladı.

The silence of the library provided the perfect environment for studying.

Bu yeşil ev birçok kişiye iş imkânı sağladı

This green house provided jobs for women and children

- Sami, Leyla'ya yardım sağladı.
- Sami, Leyla'ya yardım etti.

Sami helped Layla up.

Ve tüm süreç boyunca çok daha fazla eğlenmemi sağladı.

and to have way more fun during the whole process.

Bu gelişmeler, bu ve bunun gibi keşifler yapmamızı sağladı.

that's allowed us to make these and many other important discoveries.

Ve bu, resmi politikanın büyük ölçüde sone ermesini sağladı.

And that largely helped bring about an end to the official policy.

Yeni ekipman işi bir saat içinde bitirmemize olanak sağladı.

The new equipment enabled us to finish the work in an hour.

Onun zekası ve deneyimi onun sorunla baş etmesini sağladı.

His intelligence and experience enabled him to deal with the trouble.

Bu benim aynı zamanda üzgün ve mutlu olmamı sağladı.

It made me feel sad and happy at the same time.

Çok şükür, oğlum yeni okulundaki yaşama çabucak uyum sağladı.

Fortunately, my son quickly adjusted to life in his new school.

Sıkıcı bir konser sırasında, kahve benim uyanık kalmamı sağladı.

The coffee enabled me to stay awake during the dull concert.

- Sami'nin ailesi Leyla'yı destekledi.
- Sami'nin ailesi Leyla'nın geçimini sağladı.

Sami's family supported Layla.

- Tom'un fikrini ne değiştirdi?
- Tom'un fikrini değiştirmesini ne sağladı?

What made Tom change his mind?

Şimdiye kadar zekice seçimleriniz bu acımasız çölde hayatta kalmamı sağladı

[Bear] So far, your smart choices have helped me survive this brutal desert,

Şimdiye kadar, petrol bu ülkelerin her türlü borcunu ödemesini sağladı.

Up until now, oil has allowed the payment of all kinds of bills.

Ve, tabi ki... kim en çok üretim kotasından fayda sağladı?

And, of course… who was benefiting the most from those production quotas?

İyi sağlığı onun yetmiş beş yaşına kadar çalışmasına olanak sağladı.

His good health enabled him to work till the age of seventy-five.

- Sami, Leyla'nın cinayetine maddi destek sağladı.
- Sami, Leyla'nın cinayetini fonladı.

Sami funded Layla's murder.

çocuklarımızın ve genç nesillerimizin eğitimine en büyük desteği bu Zoom sağladı

This Zoom provided the greatest support to the education of our children and young generations

Ve sistemli, ev ev yaklaşımı nihai zaferi… yüksek bir fiyata sağladı.

and methodical, house-by-house approach  ensured ultimate victory… at a high price.

Davout'un birliklerini ustaca idare etmesi, Üçüncü Kolordu'nun Prusya saldırısını püskürtmesini sağladı.

Davout’s masterful handling of his troops enabled  Third Corps to repel the Prussian onslaught.  

Ev fiyatlarındaki artış onun evini büyük bir kârla satmasına olanak sağladı.

The rise in house prices enabled him to sell his house at a big profit.

- Savaş kurbanlarına yiyecek temin ettiler.
- Onlar savaş kurbanları için yiyecek sağladı.

- They supplied the war victims with food.
- They provided food for the war victims.

Dün gece bir meteor yağmuru görmek için iyi bir fırsat sağladı.

Last night provided a good opportunity to see a meteor shower.

Ulus devletlerin varlığı, dünya'nın geri kalanında Avrupa'ya büyük bir avantaj sağladı.

The existence of nation-states gave Europe a great advantage over the rest of the world.

Bulunmasını ve Napolyon imparatorluğu çökmeye başladığında bile sonuna kadar direniş göstermesini sağladı.

till the end, even as Napoleon’s empire began to collapse.

Aslında, bu teknoloji tek başına ABD'nin petrol üretiminin iki katına çıkmasını sağladı.

In fact, this technology has lead to the U.S. almost doubling its levels of oil production.

Her zaman kendi kuvvetlerinin yeri ve gücü hakkında güncel bilgilere sahip olmasını sağladı ...

always had up to date information about the  location and strength of his own forces...