Translation of "Kaybolmuş" in English

0.006 sec.

Examples of using "Kaybolmuş" in a sentence and their english translations:

Kaybolmuş hissediyorum.

I feel so lost.

Kaybolmuş görünüyorsun.

You look lost.

Kaybolmuş olmalısın.

You must be lost.

Kaybolmuş gibi görünüyorum.

I seem to be lost.

Tom kaybolmuş görünüyordu.

Tom seemed lost.

Tom kaybolmuş görünüyor.

Tom appears to have vanished.

Her şey kaybolmuş.

- Everything's gone.
- Everything is gone.

Bisikletimi kaybolmuş buldum.

I found my bicycle gone.

O kaybolmuş olamaz.

It can't have just vanished!

Kaybolmuş olabileceğinden korkuyorum.

I am afraid she may have lost her way.

Kaybolmuş gibi görünüyorsun.

You seem to be lost.

Tom kaybolmuş olmalı.

Tom must be lost.

Tom kaybolmuş olabilir.

- Tom may be lost.
- Tom might be lost.

Sanırım kaybolmuş olabiliriz.

I think we might be lost.

Kaybolmuş gibi görünüyorlardı.

They looked like they were lost.

Kitap kaybolmuş olabilir.

- The book may be lost.
- It's possible that the book is lost.
- It's possible the book is lost.

Tom kaybolmuş gibi görünüyor.

Tom seems to be lost.

Sen yokken kaybolmuş hissediyorum.

When you are away, I feel lost.

Uçak ortadan kaybolmuş görünüyor.

The plane appears to have vanished into thin air.

Ben sensiz kaybolmuş hissettim.

I felt lost without you.

Ben onsuz kaybolmuş hissettim.

I felt lost without him.

Tom ortadan kaybolmuş görünüyor.

Tom seems to have disappeared.

Sadece çok kaybolmuş hissediyorum.

I just feel so lost.

Kaybolmuş ve şaşkın hissediyorum.

I feel lost and confused.

Bence Tom kaybolmuş olabilir.

- I think Tom might've gotten lost.
- I think Tom may have gotten lost.
- I think that Tom might've gotten lost.

Korkarım Tom kaybolmuş olabilir.

- I'm afraid Tom may have gotten lost.
- I'm afraid that Tom may have gotten lost.

"çeviride kaybolmuş" terimiyle de tanıştım.

that many of you may be familiar with, which is "lost in translation."

O, kaybolmuş ve rahatsız hissetti.

He felt lost and uncomfortable.

Tom gözden kaybolmuş gibi görünüyor.

Tom seems to have vanished.

Yolcu koltuğunda bıraktığım çanta kaybolmuş!

The bag I left on the passenger seat is missing!

Tom tamamen kaybolmuş gibi görünüyor.

Tom seems to be completely lost.

Tom düşüncelerde kaybolmuş gibi görünüyordu.

Tom seemed lost in thought.

Tom Mary'ye kaybolmuş gözüyle baktı.

Tom gave Mary up for dead.

Tom kaybolmuş ve şaşırmış gibi görünüyor.

Tom looks lost and confused.

O, düşünce içinde kaybolmuş gibi görünüyordu.

He seemed to be lost in thought.

Tom bazen sadece kaybolmuş gibi görünüyor.

Tom just seems lost sometimes.

Onlar tarihte kaybolmuş bir uygarlığın kalıntılarını çaldılar.

They took away the remains of a civilization lost in history.

Sanki dünya onun ayağının altından kaybolmuş gibiydi.

It was as if the earth were to disappear from under his feet.

Kaybolmuş gibiydim ve bu döngüye bir kez girince

I felt very lost, and once I was in that rut

Hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim. Hiç böyle kaybolmuş hissetmemiştim.

I'd never felt so alone. I'd never felt so lost.

Bill 20 dakika geç kaldı. Bir yerde kaybolmuş olmalı.

Bill is 20 minutes late. He must have gotten lost somewhere.

Bu günlerde kaybolmuş gençliğimize hasretli bir şekilde geri dönüp bakıyoruz.

These days we look back wistfully towards our lost youth.

Sabrım yok, hemen sinirleniyorum, kendimi kaybolmuş, yalnız, berbat ve yaşlı hissediyorum.

I have no patience, quick to anger, feel lost, lonely, ugly and old.

- Kaybedilen zaman bir daha asla geri getirilmez.
- Kaybolmuş zaman asla tekrar bulunmaz.

Lost time is never found again.

Firari buradan elli kilometre uzaktaki küçük bir kasabada ortaya çıkmış, ama sonra gözden kaybolmuş.

The fugitive surfaced in a small town fifty miles from here but then disappeared again.