Translation of "Karşılıklı" in English

0.005 sec.

Examples of using "Karşılıklı" in a sentence and their english translations:

Hayranlık karşılıklı.

The admiration is mutual.

Duygu muhtemelen karşılıklı.

The feeling is probably mutual.

Tartışma karşılıklı saygıya dayalıdır.

Discussion is based upon mutual respect.

Karşılıklı anlayış, barışı sağlar.

Mutual understanding makes for peace.

Dostluk karşılıklı anlayışla oluşur.

Friendship consists of mutual understanding.

Bu karşılıklı anlaşmaya dayalıydı.

It was consensual.

Bizim karşılıklı arkadaşlarımız var.

We have mutual friends.

Karşılıklı adımlar atmak gerekmektedir.

Mutual steps have to be taken.

Onun hisleri karşılıklı değildi.

Her feelings were not reciprocated.

Dostluk karşılıklı güven gerektirir.

Friendship requires mutual trust.

Bu karşılıklı bir karardı.

It was a mutual decision.

Onlar karşılıklı anlaşmayla boşandılar.

They divorced by mutual agreement.

Karşılıklı farklılıklarımızla kendimizi zenginleştirelim.

Let us enrich ourselves with our mutual differences.

Sözleşme karşılıklı olarak feshedildi.

The contract has been mutually terminated.

Tom ve Mary karşılıklı gülüştüler.

Tom and Mary exchanged smiles.

Tom ve Mary karşılıklı oturdular.

Tom and Mary sat across from each other.

Biz birbirimizle karşılıklı yemeğe oturduk.

We sat down to dinner in opposition to each other.

Biz karşılıklı ödünlerle sorunu çözdük.

We solved the problem by mutual concessions.

Karşılıklı çıkarlar bulursanız, birbirinizle anlaşırsınız.

Find mutual interests, and you will get along with each other.

Bence bu karşılıklı olark yararlı.

I think it's mutually beneficial.

- Bu sorun, karşılıklı yanlış anlamadan ortaya çıktı.
- Bu problem karşılıklı yanlış anlamadan doğdu.

This problem arose from a mutual misunderstanding.

Tom'la Mary sahilde oturup karşılıklı konuştular.

Tom and Mary sat on the beach and talked to each other.

Onu seviyorum, ama duygu karşılıklı değil.

I love her, but the feeling is not mutual.

- Bir arkadaşlığı sürdürmek için, karşılıklı sevgi olması gerekir.
- Bir arkadaşlığı sürdürmek için, karşılıklı sevgi olmalı.

To maintain a friendship, there must be mutual affection.

- Yöneticilerle yüz yüze oturduk.
- Yöneticilerle karşılıklı oturduk.

We sat face to face with executives.

Bu planı gerçekleştirmek karşılıklı olarak yararımıza olacaktır.

It will be to our mutual benefit to carry out the plan.

Karşılıksız aşkı sevmiyorum; aşkımızın karşılıklı olmasını istiyorum.

I don't like unrequited love; I want our love to be mutual.

Tom Mary'yi seviyor ama duygu karşılıklı değil.

- Tom loves Mary, but the feeling is not mutual.
- Tom loves Mary, but the feeling isn't mutual.

Tom yerleri Mary ile karşılıklı değiştirebilmeyi diliyor.

Tom wishes he could swap places with Mary.

Onlar karşılıklı ilgi alanları konusunda sizinle konuşmak istiyorlar.

They want to talk to you about areas of mutual interest.

Onun onu sevdiğini herkes bilir ve karşılıklı olarak.

Everybody knows that he likes her and vice versa.

Evlilik karşılıklı olarak ve son derece eğitici olmalı.

Marriage should be mutually and infinitely educational.

Keyif, sevgi ve karşılıklı destek için bir kaynak olabilir.

it can be a source of joy and love and mutual support.

Çatışma uzak mesafeden atıcı ve mızrakçıların karşılıklı hamleleriyle başlıyor.

Skirmishes get into range and begin exchanging projectiles.

Norveççe, İsveççe ve Danimarkaca karşılıklı olarak yüksek derecede anlaşılabilirdir.

Norwegian, Swedish and Danish are mutually intelligible to a high degree.

- Bir tür karşılıklı anlayış olmalı.
- Bir tür uzlaşma olmalı.

There must be some sort of give-and-take.

Aralarında karşılıklı saygı ve sadakate dayalı özel bir bağ kuruldu

and a special bond was formed between  them, based on mutual respect and loyalty

Biz hedefe ulaşmak için karşılıklı yardımın gerekli olduğu sonucuna vardık.

We concluded that mutual aid was essential for attaining the goal.

Bizim karşılıklı sorunumuza bir çözüm bulmak için birlikte çalışmamız gerekmektedir.

We need to work together to find a solution to our mutual problem.

Hani karınla aslında iş yerindeyken çekildiğin karşılıklı attığın fotoğraflar var ya hani

You know, there are photos you took with your wife while you were at work

İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.

The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.

İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.

As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.

Zaten tam olarak bilmediğim bir konuda, o kişiyle karşılıklı tartışmaya girip de sinirlerimi bozmak istemiyorum.

I don't want to get angry, arguing with that guy on a subject which I don't know thoroughly.

Ben buraya dünyada Birleşik Devletler ve Müslümanlar arasında yeni bir başlangıç noktası aramak için geldim; biri karşılıklı ilgi ve karşılıklı saygıya dayalı; biri Amerika ve Müslümanın münhasır olmadığı ve rekabet içinde olması gerekmeyen gerçeğine dayalı.Bunun yerine onlar örtüşürler ve ortak prensipleri paylaşırlar - adalet ve ilerleme prensipleri tüm insanların hoşgörü ve haysiyeti.

- I have come here to seek a new beginning between the United States and Muslims around the world; one based upon mutual interest and mutual respect; and one based upon the truth that America and Islam are not exclusive, and need not be in competition. Instead, they overlap, and share common principles – principles of justice and progress; tolerance and the dignity of all human beings.
- I have come here to seek a new beginning between the United States and Muslims around the world; one based upon mutual interest and mutual respect; and one based upon the truth that the United States and Islam are not exclusive, and need not be in competition. Instead, they overlap, and share common principles – principles of justice and progress; tolerance and the dignity of all human beings.

Roma dünyasında hüküm süren muhtelif ibadet şekillerinin tümü, insanlar tarafından mütesaviyen doğru, düşünürü tarafından yanlış, yargıcı tarafından da faydalı olarak görüldü. Ve böylelikle müsamaha yalnızca karşılıklı müsamahayı değil, aynı zamanda dinsel uyumu da ortaya koydu.

The various modes of worship which prevailed in the Roman world were all considered by the people as equally true; by the philosopher as equally false; and by the magistrate as equally useful. And thus toleration produced not only mutual indulgence, but even religious concord.