Translation of "Anlaşmaya" in English

0.006 sec.

Examples of using "Anlaşmaya" in a sentence and their english translations:

Dünyayı anlaşmaya çağırıyor

calls on the world to agree

Sonunda anlaşmaya vardık.

We came to an agreement in the end.

Düşmanla anlaşmaya vardılar.

They came to terms with their enemy.

Bir anlaşmaya varabileceğimize eminim.

I'm sure we can come to an agreement.

Bu karşılıklı anlaşmaya dayalıydı.

It was consensual.

Bir anlaşmaya vardığımıza sevindim.

I'm glad we reached an agreement.

Herkes bir anlaşmaya vardı.

Everybody came to an agreement.

Onunla anlaşmaya karar verdik.

We decided to make a deal with him.

Biz henüz anlaşmaya varmadık.

We haven't yet closed the deal.

Onlar bir anlaşmaya vardı.

They came to an understanding.

O onunla anlaşmaya geldi.

He came to terms with her.

Onları anlaşmaya teşvik etti.

He urged them to come to an agreement.

Biz bir anlaşmaya vardık.

We've come to an arrangement.

Bir anlaşmaya varmak zorundayız.

We have to come to some agreement.

Bu anlaşmaya nasıl vardık?

How did we get this deal?

- Pazarlık yaptık.
- Biz anlaşmaya vardık.

We made a bargain.

Biz zaten bir anlaşmaya vardık.

We have already reached an agreement.

Sanırım bir anlaşmaya varmamızın zamanıdır.

I think it's time for us to come to an agreement.

Tom ve Mary anlaşmaya vardı.

Tom and Mary came to an understanding.

Tom ve ben anlaşmaya vardık.

Tom and I made a bargain.

İnşallah ortağım seninle anlaşmaya varabilir.

I hope my partner can come to an agreement with you.

Biz sizin koşullarınızla anlaşmaya hazırız.

We are agreeable to your conditions.

Onlar sözde bir anlaşmaya vardılar.

They supposedly have reached a deal.

Birçok Amerikalı anlaşmaya karşı çıktı.

Many Americans opposed the treaty.

Herhangi bir anlaşmaya vardınız mı?

Did you reach any agreement?

Onlar ateşkes şartları üzerinde anlaşmaya vardılar.

They agreed on cease-fire terms.

- Bizimle mutabık kaldın.
- Bizimle anlaşmaya vardın.

You made a bargain with us.

Biz toplantının sonunda bir anlaşmaya vardık.

We reached an agreement at the end of the meeting.

İki devletin bir anlaşmaya varması gerekiyor.

The two states should reach an agreement.

Tom ve Mary bir anlaşmaya vardılar.

Tom and Mary reached an agreement.

Tom ve Mary bir anlaşmaya varamadılar.

Tom and Mary failed to reach an agreement.

Tom ve ben bir anlaşmaya vardık.

Tom and I reached an agreement.

İki saatlik tartışmadan sonra bir anlaşmaya vardık.

We arrived at an agreement after two hours' discussion.

Biz bir fiyat üzerinde bir anlaşmaya vardık.

We came to an agreement on a price.

Sendika ve şirket yeni sözleşme konusunda anlaşmaya vardı.

The union and the company have agreed upon a new contract.

- Henüz bir anlaşmaya varılamadı.
- Henüz bir anlaşma sağlanmadı.

No deal has been reached yet.

Anlaşmaya göre 4 ile 8 yıl arasında ceza yatacak

According to the agreement, there will be a penalty between 4 and 8 years

Tüm partiler için kabul edilebilir bir anlaşmaya sonunda ulaşıldı.

An agreement acceptable to all parties was finally reached.

İki ülke bu ihtilaf üzerine politik bir anlaşmaya vardı.

The two countries came to a political settlement over this dispute.

- Uzlaşmamız gerekiyor.
- Mutakabata varmamız gerekiyor.
- Anlaşmaya varmamız gerekiyor.
- Anlaşmamız gerekiyor.

We need to come to an agreement.

Hatırı sayılır bir tartışmadan sonra, alıcı ve satıcı anlaşmaya vardı.

After considerable argument, the buyer and the seller finally came to terms.

Bu konu geçmişte zaten sıcak bir şekilde tartışılmış ancak anlaşmaya varılamamıştır.

This topic has already been hotly debated in the past, but no agreement was reached.

Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.

I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.

- Anlaşmayı cebren imzaladı.
- Anlaşmaya isteği dışında imza attırıldı.
- Anlaşma ona rızası dışında imzalattırıldı.

He was made to sign the contract against his will.

Arabulucular iki taslak metin üzerinde anlaşmaya vardı, ama hala anlaşma sağlanamayan birçok konu var.

Negotiators have agreed on two draft texts, but there are still many areas of disagreement.

- Sami, savcı ile anlaşma yaptı.
- Sami, savcı ile anlaşmaya vardı.
- Sami, savcı ile anlaşma sağladı.

Sami cut a deal with the prosecutor.

- Sami polislerle anlaşma yapmayı umuyordu.
- Sami polislerle anlaşma sağlamayı umuyordu.
- Sami polislerle anlaşmaya varmayı umuyordu.

Sami hoped to cut a deal with the cops.

Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.

- When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- When we hear of a divorce we assume it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.

Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?

What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?