Translation of "Alışkın" in English

Buna alışkın değilim.

I'm not used to this.

Tom oturmaya alışkın.

Tom is used to sitting.

Ona alışkın değilim.

I'm not used to it.

Tom kazanmaya alışkın.

Tom is used to winning.

Buna alışkın değildim.

- I wasn't used to that.
- I wasn't used to it.

Tom sıcaklığa alışkın.

Tom is used to the heat.

Tom soğuğa alışkın.

Tom is accustomed to the cold.

İngilizler kuyruklarda durmaya alışkın.

British people are used to standing in queues.

Bob, çok çalışmaya alışkın.

- Bob is accustomed to hard work.
- Bob got used to hard work.

O seyahat etmeye alışkın.

- He is used to traveling.
- He's accustomed to traveling.
- He's used to traveling.

Aktörler kendini göstermeye alışkın.

Actors are used to appearing in public.

Erken kalkmaya alışkın değilim.

I'm not accustomed to getting up early.

Böyle tedaviye alışkın değilim.

I'm not used to treatment like that.

Mary Tom'un karamsarlığına alışkın.

Mary is used to Tom's moods.

Tom seyahat etmeye alışkın.

Tom is used to traveling.

Tom çok çalışmaya alışkın.

Tom is accustomed to working hard.

Tom zor işe alışkın.

Tom is accustomed to hard work.

Şehir seslerine alışkın değilim.

I'm not accustomed to the city noises.

Zor işe alışkın değilim.

- I am not used to hard work.
- I'm not accustomed to hard work.
- I'm not used to hard work.

Tom başarısızlığa alışkın değildi.

Tom wasn't used to failure.

O buna alışkın değil.

- He's not used to it.
- He's not accustomed to it.

Ben ona alışkın değilim.

I'm not used to that.

Biz buna alışkın değiliz.

We're not used to it.

Babam seyahat etmeye alışkın.

My father is used to travelling.

Tom çocuklarla konuşmaya alışkın.

Tom is used to talking to children.

Tom yabancılarla konuşmaya alışkın.

Tom is used to talking to strangers.

Ben bağrılmaya alışkın değilim.

I'm not used to being yelled at.

Ağrıya alışkın olduğumu düşünüyorum.

I think I'm used to the pain.

Bu soğuğa alışkın değilim.

I'm not used to this cold.

Ben beklemeye alışkın değilim.

I'm not used to waiting.

Baharatlı yiyeceğe alışkın değilim.

I'm not used to spicy food.

Biz beklemeye alışkın değiliz.

We aren't accustomed to waiting.

Tom onu yapmaya alışkın.

- Tom is used to doing that.
- Tom is accustomed to doing that.

Onu yapmaya alışkın değilim.

I'm not used to doing that.

Bunu yapmaya alışkın değilim.

I'm not used to doing this.

Onu yapmaya alışkın değiliz.

We're not used to doing that.

Bunu yapmaya alışkın değildim.

I wasn't used to doing that.

Karar vermeye alışkın değilim.

I'm not used to making decisions.

- Bu şekilde çalışmaya alışkın değilim.
- Bu tür işe alışkın değilim.

I'm not used to this kind of work.

- Bu adamlar sıkı çalışmaya alışkın.
- Bu adamlar zor işe alışkın.

These men are used to hard work.

- Bu kadar çok gürültüye alışkın değiliz.
- Çok fazla gürültüye alışkın değiliz.

We're not used to so much noise.

Mary alay edilmeye alışkın değildir.

Mary is not used to being made fun of.

Küçük çocuk yetişkinlerle konuşmaya alışkın.

The little boy is used to talking with grown-ups.

Ben erken kalkmaya alışkın değilim.

I'm not used to getting up early.

Uzun mesafeleri yürümeye alışkın değilim.

I'm not used to walking long distances.

Ben böyle davranılmaya alışkın değilim.

I'm not used to being treated like that.

Kahveyi şekersiz içmeye alışkın değilim.

- I am not used to drinking coffee without sugar.
- I'm not used to drinking coffee without sugar.

Onlar bir çadırda uyumaya alışkın.

They are used to sleeping in a tent.

Tom uzun mesafeleri yürümeye alışkın.

Tom is used to walking long distances.

Tom o tür duruma alışkın.

Tom is used to that type of situation.

Tom bu tür şeye alışkın.

Tom is used to this kind of thing.

Tom bu tür durumlara alışkın.

Tom is used to these sorts of situations.

Tom şehir hayatına alışkın değil.

- Tom isn't accustomed to city life.
- Tom isn't used to city life.

Tom şehirde yaşamaya alışkın değil.

- Tom isn't used to city life.
- Tom isn't used to living in the city.

Boston'da yaşamaya hâlâ alışkın değilm.

I'm still not used to living in Boston.

Bu tür yemeğe alışkın değilim.

I'm not used to this kind of food.

Herkesin içinde konuşmaya alışkın değilim.

I'm not used to talking in public.

Henüz buna hâlâ alışkın değilim.

I'm still not used to it yet.

Bu tür soğuğa alışkın değilim.

I'm not used to this kind of cold.

Bu tür sıcaklığa alışkın değilim.

I'm not used to this kind of heat.

İnsanların yöntemlerimi sorgulamasına alışkın değilim.

I'm not used to having people question my methods.

İnsanların kararlarımı sorgulamasına alışkın değilim.

I'm not used to having people question my decisions.

O uzun mesafe yürümeye alışkın.

He is used to walking long distances.

Tom yeni işine alışkın değil.

Tom isn't used to his new job.

Bu şekilde çalışmaya alışkın değilim.

I'm not used to this kind of work.

Toplum içinde konuşmaya alışkın değilim.

I'm not used to speaking in public.

Yapmaya alışkın olduğum şey bu.

It's what I'm used to doing.

Tanımadığım insanlarla konuşmaya alışkın değilim.

I'm not used to talking to people I don't know.

Bu tür rekabete alışkın değilim.

I'm not used to this kind of competition.

Bu tür şeylere alışkın değilim.

- I'm not used to this kind of stuff.
- I'm not used to this kind of thing.

Tom bir çadırda uyumaya alışkın.

Tom is used to sleeping in a tent.

Musluk suyu içmeye alışkın değilim.

- I'm not used to drinking tap water.
- I'm not used to drinking water from the tap.

Tom yalınayak yürümeye alışkın değildir.

Tom isn't accustomed to walking barefooted.

Tom motosiklete binmeye alışkın değildir.

Tom isn't used to riding a motorcycle.

Tom geceleri çalışmaya alışkın değil.

Tom isn't accustomed to working at night.

Tom onu yapmaya alışkın değil.

Tom isn't accustomed to doing that.

Biz evde olmaya alışkın değiliz.

We're used to not being home.

Onlar yazın nemli iklimine alışkın.

They are used to the humid climate of the summer.

Bütün gece yatmamaya alışkın değilim.

I'm not used to staying up all night.

Bu tür yiyeceğe alışkın değiliz.

We're not used to this kind of food.

Tom bunu yapmaya alışkın değil.

- Tom isn't used to doing this.
- Tom isn't used to doing that.

Tom ayakkabı giymeye alışkın değil.

Tom isn't used to wearing shoes.

Tom buradaki yiyeceğe alışkın değil.

Tom isn't used to the food here.

Tom bu havaya alışkın değil.

Tom isn't used to this weather.

Bütün gece çalışmaya alışkın değilim.

I'm not used to working all night.

- Onlar bizim geleneklerimize henüz alışkın değil.
- Onlar bizim törelerimize henüz alışkın değil.

They are not used to our customs yet.

Tom Japon yiyecekleri yemeğe alışkın değildi.

Tom was not used to eating Japanese food.

Kız kardeşim yemek pişirmeye alışkın değildir.

My sister isn't used to cooking.

Ben uzun mesafeler yürümeye alışkın değilim.

- I'm not accustomed to walking long distances.
- I am not accustomed to walking long distances.