Translation of "Zorunda" in Arabic

0.040 sec.

Examples of using "Zorunda" in a sentence and their arabic translations:

zorunda kaldık.

لمحاربة تلك الأنواع الجديدة من البكتيريا.

Gitmek zorunda kalacaksın."

لهذا يجب عليك أن تغادري."

Yolunu bulmak zorunda,

سيضطرون لإيجاد طريقهم

Şansını denemek zorunda.

‫عليه أن يفعلها.‬

Sevmek zorunda değilsin

ليس عليك أن تحب

Denemek zorunda kaldım.

كان عليّ أن أحاول.

Çalışmak zorunda değilsin.

ليس عليك أن تدرس.

- Sami ayrılmak zorunda kalacak.
- Sami gitmek zorunda kalacak.
- Sami terk etmek zorunda kalacak.

سيكون على سامي المغادرة.

- Siz oraya gitmek zorunda değilsiniz.
- Oraya gitmek zorunda değilsin.

ليس من الضروري أن تذهب.

Gücünü göstermek zorunda değilsin.

لا تحتاج لأن تثبت قوّتك.

Açıklamak zorunda kalana kadar.

لشخص لم يكن هنا أبداً من قبل.

Bunu kuramlaştırmak zorunda değilsiniz.

وليس علينا أن نضع نظريات حولها.

Gerçekten konuşmak zorunda değilim

وأيضا ليس هناك داع للضحك،

Topluluklarından ayrılmak zorunda değiller.

من دون الحاجة إطلاقاً لمغادرة مجتمعاتهم.

Işçilerin çalışmak zorunda kaldığı

كان على العمال أن يعملوا

İstifa etmek zorunda kaldım.

كان علي أن أستقيل.

Bu manidar olmak zorunda.

لا بد أن لهذا معنى.

Yarın gelmek zorunda değilsin.

ليس عليك أن تأتي غدًا.

O, çalışmak zorunda değildir.

إنه لا يحتاج إلى أن يعمل.

Onu kovmak zorunda kalabilirim.

قد تضطر إلى طردها.

Toplantıyı ertelemek zorunda kalacağız.

علينا تأجيل الاجتماع.

Gezimizi ertelemek zorunda kaldık.

اضطررنا أن نؤجل جولتنا .

Bu şekilde olmak zorunda değil.

لا يجب أن يكون بهذه الطريقة.

Eve geri dönmek zorunda kaldım.

لذا وجب العودة إلى الوطن.

Mahallelere kendim gitmek zorunda kaldım.

كان علي الذهاب للأحياء الفقيرة بنفسي.

Bir kitabın olmak zorunda değil.

حتى تقوموا بهذا في حياتكم الفعلية.

Çok fazla beklemek zorunda kalmayacak...

لن يضطر للانتظار طويلاً...

Yavrularını 24 saat beslemek zorunda.

‫يجب إطعام صغارها على مدار الساعة.‬

Insanların söylediğine inanmak zorunda kalıyorsunuz

عليك أن تصدق ما يقوله الناس

Ve bunları ayırmak zorunda değiliz.

ولا يتعين علينا حل هذه الأمور.

Bizden biri gitmek zorunda kalacak.

واحد منّا سيضطر للرحيل.

Onun söylediklerini dinlemek zorunda değilsin.

- لا يجب عليك أن تستمع إلی ما يقول.
- ليس عليك أن تستمع إلی ما يقول.

Bütün soruları yanıtlamak zorunda mıyım?

- هل علي أن أجيب علی أسئلتك كلها؟
- هل يجب علي أن أجيب علی أسئلتك كلها؟

O onu beklemek zorunda kalacak.

- سيكون عليها أن تنتظره.
- سيستوجب عليها أن تنتظره.

Söylemek zorunda olduğum şeyi dinle.

اسمع لما عندي ان اقول.

Herkes kelimeleri ezbere öğrenmek zorunda.

- على الجميع أن يحفظ تلك الكلمات.
- يجب على الكل أن يتعلموا الكلمات عن ظهر قلب.

Onu şimdi yapmak zorunda değilsin.

لا يجب عليك القيام بذلك الآن.

Seni tekrar aramak zorunda kalacağım.

سأعاود الإتصال بك.

Tom terk etmek zorunda değildi.

لم يكن على توم الذهاب.

Bir şey yapmak zorunda değildim.

لم يكن عليّ فعل شيء.

Ben çok çalışmak zorunda olacağım.

عليك العمل بجدّ.

Onu hemen yapmak zorunda mıyım?

- هل يجب أن أفعل ذلك الآن؟
- أيجب أن أقوم بذلك على الفور؟

Jamal şimdi eve gitmek zorunda.

على جمال أن يعود للمنزل الآن.

Sami bu pisliği temizlemek zorunda.

على سامي تنظيف هذه الفوضى.

İlgilenmediğim hiçbir şeyi duymak zorunda değilim.

لست ملزماً لسماع أي شيء لايهمني.

Yüksek sesle cevap vermek zorunda değilsiniz:

ولا يجب عليكم الإجابة بصوت عالي:

Kitlesel fon yaratmak zorunda mı kalacağız?

هل سنضطر للجوء إلى التغطية الاجتماعية لإنقاذ حياة أولئك الذين نحبهم؟

Ve bunu yalnız yapmak zorunda değilsin"

وليس عليك أن تفعل هذا لوحدك."

Her neyse, futbolu bırakmak zorunda kaldım.

على أي حال ينبغي أن أتخلى عنها.

Yine birilerini hoş tutmak zorunda olduğumu;

مرة أخرى ، أفهم أنني يجب أن شخصًا يعجب في

Hastalar para konusunda endişelenmek zorunda değiller.

المرضى لا يحتاجون للقلق حيال المال.

Hatta üç kere bakmak zorunda kaldım.

كي أفهم سبب تردد صداها العميق جدًا.

Ama bu şekilde olmak zorunda değil.

لكن يمكننا إصلاح هذا الوضع.

Ama kâfi gelmiyor. Çekilmek zorunda kalıyor.

‫هذا لا يكفي.‬ ‫إنه مجبر على التراجع.‬

Ve onlarla baş etmek zorunda kaldım,

وكان عليّ التعامل معها،

Odaları yerleştirmek zorunda kalırlar . Yüksek maliyet

محصنةٍ في كل طابق مخصصة لحالات الطوارئ. مع التكلفة العالية

Öğretmen tüm öğrencileri değerlendirmek zorunda kaldı.

كان على المدرس أن يقيم جميع الطلب.

İkinizden biri oraya gitmek zorunda olacak.

على واحد منكما أن يذهب إلى هناك.

Öğrenciler bugün okula gitmek zorunda değil.

الطلبة لن يذهبوا إلى المدرسة اليوم.

Gitmek istemeyen insanlar gitmek zorunda değil.

هؤلاء الذين لا يردنا الذهاب، لا ضرورة لهم الذهاب.

Dün ne yemek zorunda kaldığımı hatırlamıyorum.

لا أستطيع أن أتذكر ما أكلتهُ بالأمس.

Tom bir karar vermek zorunda kaldı.

توجب على توم أن يتخذ قرارا.

Ben onu tekrar yapmak zorunda mıyım?

أيجب علي أن أقوم بذلك مرة أخرى؟

Umarım bu tabancayı kullanmak zorunda değilim.

آمُل ألا أضطر إلى استخدام هذا المسدس.

Onun niçin gitmek zorunda olduğunu bilmiyoruz.

لا نعلم لم اضطرّ للمغادرة.

Bunu her gün yapmak zorunda değiliz.

ليس واجب علينا فعل ذلك يوميا.

Çok yüksek sesle konuşmak zorunda değilsiniz.

ليس من الضروري أن تتكلم بصوت عالٍ.

Bu kadar çok çalışmak zorunda değilsiniz.

لا يجب عليك العمل بجد.

Yapmak zorunda olduğumuz şeyi henüz bitirmedik.

لم نكمل ما علينا إنجازه بعد.

Tom'a bulaşıkları yıkamak zorunda olduğunu söyle.

أخبر توم بأن عليه غسل الصحون.

Şimdi gitmek zorunda olduğumu anlamak zorundasın.

ينبغي أن تفهم أنه عليّ الذهاب الآن.

Neden onu yapmak zorunda olduğunu düşünüyorsun?

لم تعتقد أنّه يجب أن تقوم بذلك؟

Tom neden bugün arkada oturmak zorunda?

لماذا يجب علي توم الجلوس في الخلف اليوم؟

Onu neden yapmak zorunda olduğumuzu bilmiyorum.

لا أعلم لم ينبغي أن نقوم بذلك.

İyi haber şu ki seçmek zorunda değiliz.

والجيد في الأمر أننا لسنا مخيرين

Fakat bir noktada, üniversiteyi bırakmak zorunda kaldım.

في مرحلة ما، كنت مجبرًا على ترك الدراسة.

Ve doğum yapmak zorunda olmasından sonra mı?

من قبل نفس الأشخاص الذين اغتصبوها؟

Biliyorsunuz ya da bilmek zorunda değilsiniz ben,

تعرفون أو ليس عليكم أن تعرفوا،

Bunu anlamak için cinsiyet değiştirmek zorunda kaldım.

كان علي أن أتحول جنسيًا لفهم ذلك.

Ve ona yavruyu kurtaramayacağımı söylemek zorunda kaldığımda

وقد أخبرته أني لا أستطيع علاج قطته،

Ve sonrasında onları temsil etmek zorunda kaldı.

وبعدها كان عليه أن يمثلهم.

Peki sevmek zorunda mıyım? tabi kide hayır

لذا علي أن أحب طبعا لا

Olan Mareşal Murat'la yakın çalışmak zorunda kaldı

وهو منافس لدود منذ الخلاف في مصر ، لكنهما وضعوا خلافاتهم جانبًا.

Için büyük SPS motorunu ateşlemek zorunda kaldı .

والتقاطه بواسطة جاذبية القمر.

Atlarını keskin kazıkların arasından geçirmek zorunda kaldılar,

بخيولهم عبر سياج الأوتاد، بينما ترجّل آخرون واستمروا في الهجوم

Araba bozuldu, bu yüzden yürümek zorunda kaldılar.

تعطلت السيارة فعليهم أن يمشوا.

Keşke bunu sana söylemek zorunda olmasam, fakat...

أتمنى لو لم يجب عليّ أن أخبرك هذا، ولكن...

- İkisinden biri gitmeli.
- İkisinden biri gitmek zorunda.

يجب على أحدهما أن يذهب.

Ben bir deneme üzerinde çalışmak zorunda kaldım.

كان علي أن أكتب إنشاءا.

Matematik sevmememe rağmen logaritma okumak zorunda kaldım.

على الرغم من أنني لم أكن أحب الرياضيات، كان عليِ دراسة اللوغاريتمات.

Biletler için ne kadar ödemek zorunda kaldın?

ما المبلغ الذي كان عليك دفعه للتذاكر؟

Mümin olmak için teoloji okumak zorunda değilsiniz.

ليس عليك أن تدرس علم اللاهوت لتكون مؤمنا.

Fadıl harekete geçmek zorunda olduğuna karar verdi.

قرّر فاضل أن يفعل شيئا.

Tom onu tekrar tekrar söylemek zorunda değildi.

"توم" ليس مجبرا على إعادة التحدث عنه.

Sami bir süre hapishanede kalmak zorunda kaldı.

اضطرّ سامي كي يقضي بعض الوقت في السّجن.

Neyse ki belki de bunu yapmak zorunda değiliz.

ولحسن الحظ، قد لا نضطر إلى ذلك.

İnsanların evde yerimi doldurmak zorunda kaldığı zamanlar oldu

كان هناك أوقات، اضطر أشخاص أن يقوموا بعملي بالمنزل،

Uyku yoksunluğu denen bu şeyle uğraşmak zorunda kalmadı.

لم يتسنى لها أن تواجه هذا الخطر المسمى بالحرمان من النوم.

Ebeveynler bildirim yapılmaksızın değiştirilen şartları kabul etmek zorunda.

يجب على الوالدين الموافقة على الشروط التي يتم تغييرها دون أن يلاحظوا ذلك.

15 yumurtasını bırakır bırakmaz başladığı yere dönmek zorunda.

‫ما أن تضع بيوضها الـ15،‬ ‫عليها العودة من حيث بدأت.‬