Translation of "Sobrevivir" in Turkish

0.015 sec.

Examples of using "Sobrevivir" in a sentence and their turkish translations:

Para sobrevivir?

bel bağlayacaksınız?

Podemos sobrevivir

hayatta kalabiliriz

- Lo hice para sobrevivir.
- Lo hacía para sobrevivir.

Onu hayatta kalmak için yaptım.

Tienes que sobrevivir.

Hayatta kalmak zorundasın.

Puedo sobrevivir solo.

Tek başıma hayatta kalabilirim.

E intentamos sobrevivir cazando

ve avlanarak hayatta kalmaya çalışıyoruz

Y sobrevivir al invierno

ve kışın hayatta kalır.

Solo estoy intentando sobrevivir.

Ben sadece hayatta kalmaya çalışıyorum.

Volar desde el hombre no podía sobrevivir, ya que no podía sobrevivir

Adamdan uçan kurtulamadığı gibi dalanda kurtulamamış

No puedes sobrevivir sin dinero.

Parasız hayatta kalamazsın.

No podéis sobrevivir sin dinero.

Parasız hayatta kalamazsınız.

Impulsado por su deseo de sobrevivir,

Hayatta kalma arzusu kamçılandığında

Que se necesitan supersentidos para sobrevivir.

...hayatta kalmak için süper duyular gerekir.

No se puede sobrevivir sin dinero.

Para olmadan yaşayamazsın.

¿Cuáles son mis oportunidades de sobrevivir?

Benim hayatta kalma şansım nedir?

Tom sólo está tratando de sobrevivir.

Tom sadece hayatta kalmaya çalışıyor.

Sobrevivir a la jungla no es fácil.

Ormanda hayatta kalmak kolay değil.

Sobrevivir en la naturaleza requiere tener recursos,

Vahşi hayatta kaynaklar bulmalı ve değerlendirmelisiniz.

Donde cada especie depende de otras para sobrevivir.

diğerlerine bağımlı olduğu sonsuz ağın büyüsüne hayranım.

Se preocupó por él para sobrevivir hasta hoy

bugüne kadar ayakta kalmasını o bakımlar sağladı

Tom entiende lo que se requiere para sobrevivir.

Tom hayatta kalmak için ne gerektiğini anlıyor.

Tom creyó que tenía una oportunidad de sobrevivir.

Tom, hayatta kalma şansı olduğunu düşündü.

Que la única forma en que vamos a sobrevivir

hayatta kalmanın tek yolu

Son solo una respuesta de la especie por sobrevivir.

bir türün hayatta kalma çabaları

Parte de sobrevivir es saber no asumir riesgos innecesarios.

Hayatta kalma yollarından biri, gereksiz riskler alınmayacak zamanı bilmektir.

La misión es sobrevivir un día y una noche

Şu anki görev, helikopter beni kurtarmaya gelmeden önce

Genial. Puede haber muchas oportunidades de sobrevivir por allí,

Harika, önümüzde bir sürü hayatta kalma fırsatı olacak

¡Buen trabajo! Sobrevivir en el desierto no es fácil,

İyi iş! Bu çölde hayatta kalmak kolay değil

También fue una obra maestra pero no pudo sobrevivir

o da bir şaheserdi fakat ayakta kalamadı

¿Por qué dicen que debes aprender inglés para sobrevivir?

Onlar sana niçin yaşamak için İngilizce öğrenmek zorundasın diyorlar?

Es un milagro que hayas sido capaz de sobrevivir.

Hayatta kalabilmen bir mucize.

Él no va a sobrevivir más de un día.

O bir günden fazla hayatta kalmayacak.

No puedo sobrevivir sin aire acondicionado en el verano.

Ben yazın klimasız yaşayamam.

Para sobrevivir a la siguiente fase de nuestra existencia humana,

İnsan varlığımızın bu sonraki aşamasında hayatta kalmak için,

La misión es sobrevivir a este clima brutal hasta mañana,

Görevimiz bu acımasız iklime karşı sabaha kadar hayatta kalmak

La misión es sobrevivir a este clima brutal hasta mañana.

Görevimiz bu acımasız iklime karşı sabaha kadar hayatta kalmak,

Los negocios pequeños tendrán que apretarse el cinturón para sobrevivir.

Küçük işletmeler ayakta kalmak için kemerlerini sıkacaklar.

Y sobrevivir en este terreno implacable, y al frío hasta entonces.

ve o zamana kadar bu acımasız ortama ve soğuğa dayanabilmek.

Si no fuese por el agua, los humanos no podrían sobrevivir.

Su olmasa insanlar yaşayamaz.

Si no tienes comida, debes comer raíces e insectos para sobrevivir.

Yiyeceğiniz yoksa, hayatta kalmak için kökleri ve böcekleri yemek zorundasınızdır.

Sus buenas decisiones me han ayudado a sobrevivir en este brutal desierto

Şimdiye kadar zekice seçimleriniz bu acımasız çölde hayatta kalmamı sağladı

Acurrucarse juntos conserva suficiente calor para sobrevivir a las temperaturas bajo cero.

Toplaşarak, dondurucu soğuklardan sağ çıkacak ısıyı koruyabiliyorlar.

Hasta los más pequeños deben viajar si quieren sobrevivir a la noche.

Geceden sağ çıkabilmek için en ufakları bile bu yolu kat etmeli.

Bueno, ¿cómo podría sobrevivir la santidad sin nuestro conocimiento de la estructura?

peki, yapıdan haberimiz olmadan kutsallık günümüze kadar nasıl gelebilmişti?

Es muy difícil sobrevivir en una ciudad grande como Tokio sin endeudarse.

Borca girmeden Tokyo gibi büyük bir şehirde ayakta kalmak zor.

Un refugio en la naturaleza es el único modo de sobrevivir al clima.

Vahşi hayatta iyi bir sığınak hayatta kalmanın tek yoludur.

Y no vamos a sobrevivir aquí mucho tiempo. Debemos atrapar más criaturas pronto.

ve burada çok uzun süre hayatta kalamayız. Acele edip birkaç böcek daha yakalamalıyız.

¿Cuánto tiempo podemos sobrevivir aquí antes de que se nos acabe el aire?

- Havayı bitirmeden önce ne kadar süre burada yaşayabiliriz?
- Hava tükenmeden burada ne kadar hayatta kalabiliriz?

El deseo de sobrevivir y el temor a la muerte son sentimientos artísticos.

Hayatta kalma arzusu ve ölüm korkusu artistik duygulardır.

Pero aún no tienen ni la habilidad ni la fuerza para sobrevivir sin su madre.

anneleri olmadan hayatta kalacak yetenek veya güce henüz sahip değiller.

Si el Programa Apolo iba a sobrevivir, la próxima misión tenía que ser un éxito.

Apollo Programı hayatta kalacaksa, bir sonraki görevin başarılı olması gerekiyordu.

Con el tiempo, aprendí que, para sobrevivir, no se deja pasar la posibilidad de obtener proteína.

Hayatta kalmak için protein kaynaklarını hiç pas geçmemeyi erkenden öğrendim.

Posarse en la rama más delgada posible es la mejor oportunidad de sobrevivir a la noche.

Geceden sağ çıkmanın en iyi yolu en ince dala tünemek.

Mientras la ciudad se extiende por el bosque, su hogar, aprenden a sobrevivir en las calles.

Şehir, ormandaki evlerinin etrafını sardıkça... ...sokaklarda hayatta kalmanın yollarını öğreniyorlar.

Sin hábitat, no hay lugar donde pueda sobrevivir una población de orangutanes y prosperar en ese planeta.

Habitatları olmadan, orangutan nüfusu başka bir yerde hayatta kalıp büyüyemez.

Estoy tan cansado que ni siquiera estoy seguro de si acaso seré capaz de sobrevivir este día.

- Çok yorulmuşum. Yarına sağ çıkıp çıkmayacağımdan bile emin değilim.
- Çok yorgunum. Yarına sağ çıkıp çıkmayacağımdan bile emin değilim.

Y la de ellos también. La única forma de sobrevivir a estas duras noches de invierno es mantenerse unidos.

Onların hayatını da. Bu çetin kış gecelerinden sağ çıkmanın tek yolu sıkı sıkıya sarılmak.

Y cada criatura de la Tierra debe encontrar la forma de sobrevivir a la noche. DEL CREPÚSCULO AL AMANECER

Dünya'daki her yaratığın geceden sağ çıkmanın bir yolunu bulması gerekir. GÜN BATIMINDAN ŞAFAĞA

Y por supuesto, el orangután busca vivir y sobrevivir en un ambiente que ha sido destruido y podría querer defenderse.

orangutan da yok edilen doğal ortamında hayatta kalmaya çalıştığı için kendini savunabiliyor.

- La adaptación es la clave para la supervivencia.
- La adaptación es la clave de la supervivencia.
- Adaptarse es la clave para sobrevivir.

Adaptasyon hayatta kalmak için anahtardır.