Translation of "Cuando" in Turkish

0.024 sec.

Examples of using "Cuando" in a sentence and their turkish translations:

- Ven cuando quieras.
- Venid cuando queráis.
- Venga cuando quiera.

Lütfen ne zaman istersen gel.

Va allí de cuando en cuando.

O, arada sırada oraya gider.

- Venid cuando queráis.
- Venga cuando quiera.

Ne zaman istersen gel.

- Cuando acabes, avísame.
- Avisame cuando termines.

- İşin bittiğinde bana söyle.
- İşin bittiğinde bana haber ver.

- Llámame cuando estés listo.
- Llamame cuando estés listo.
- Llámenme cuando estén listos.
- Llámeme cuando esté listo.

Hazır olduğun zaman beni ara.

cuando dijo,

şöyle diyor:

Cuando entré

İçeri girdim.

Cuando nací,

Ben doğana kadar

¿pero cuando?

değiştirecek ama ne zaman?

Cuando quieras.

Her zaman.

- ¿Cuando?
- ¿Cuándo?

Ne zaman?

- Llámame cuando hayas llegado.
- Llámame cuando llegues.

Vardıktan sonra beni ara.

- ¿Te duele cuando masticas?
- ¿Le duele cuando mastica?
- ¿Te duele cuando masticás?

Çiğnerken dişin ağrıyor mu?

cuando hablamos del cerebro, cuando hablamos del cerebro

biz beyin hakkında konuşurken, şunu bilmelisiniz,

- ¡Avísame cuando estés listo!
- ¡Avísame cuando estés preparado!

Hazır olduğunda bana bildir!

- ¿Le duele cuando respira?
- ¿Te duele cuando respiras?

Nefes aldığında acıyor mu?

- Iré cuando esté listo.
- Iré cuando esté lista.

Hazır olduğumda gideceğim.

- Puede llamarme cuando quiera.
- Podéis llamarme cuando queráis.

İstediğin zaman beni arayabilirsin.

Y cuando inspiren,

Ve nefes alırken

cuando en realidad,

norm olduğu bir çağda yaşıyoruz.

Aun cuando fracasemos.

bir başarı vardır.

cuando nos unimos

bu bağlantı sistemleriyle

Cuando acabes, avísame.

İşin bitince haber ver.

Pregúntaselo cuando llegue.

O geldiğinde ona onun hakkında sor.

Vete cuando quieras.

İstediğin zaman git.

Vuelve cuando quieras.

Her zaman tekrar gel.

Escríbeme cuando llegues.

Varınca bana yaz.

Vendré cuando pueda.

Gelebildiğim zaman geleceğim.

Llámame cuando quieras.

Ne zaman istersen beni ara.

Visítame cuando gustes.

Ne zaman istersen beni ziyaret et.

Visitaré cuando pueda.

Ne zaman yapabilirsem ziyaret edeceğim.

Escríbame cuando llegue.

Vardığında bana yaz.

Venga cuando quiera.

Ne zaman istersen gel.

Acuéstate cuando quieras.

İstediğin zaman yatabilirsin.

Ven cuando quieras.

Ne zaman istersen gel.

cuando naciste.

Ne zaman doğduğunu biliyorum.

- Empezaremos cuando estés listo.
- Comenzaremos cuando tú estés listo.

Hazır olduğunda başlayacağız.

- ¡Mírame cuando te hablo!
- ¡Me mirás cuando te hablo!

Ben seninle konuştuğum zaman bana bak.

- ¿Me avisás cuando él llegue?
- ¿Me avisarás cuando venga?

Onun ne zaman geleceğini bana bildirir misin?

- Hablaré con usted cuando esté desocupado.
- Hablaré contigo cuando estés desocupado.
- Hablaré contigo cuando estés desocupada.

Meşgul olmadığın zaman seninle konuşacağım.

- ¿No te aburres cuando estás solo?
- ¿No te aburres cuando estás sola?
- ¿No os aburrís cuando estáis solos?
- ¿No os aburrís cuando estáis solas?
- ¿No se aburren cuando están solos?
- ¿No se aburren cuando están solas?
- ¿No se aburre cuando está solo?
- ¿No se aburre cuando está sola?

- Yalnız olduğun zaman sıkılmadın mı?
- Yalnız olduğunda sıkılmaz mısın?

Él dice "quiero" cuando desea algo, y "no" cuando no.

O bir şey istediği zaman "istiyorum" istemediği zaman "hayır" der.

- Los llamaré cuando regrese mañana.
- Les llamaré mañana cuando regrese.

- Yarın geri döndüğümde onları arayacağım.
- Geri döndüğümde onları yarın ararım.

Adam: Cuando estamos escuchando cualquier cosa, cuando escuchamos gente cantar.

Adam: Herhangi bir şey duyduğumuz vakit, mesela insanların şarkı söylemesini...

- ¿Tomás estaba aquí cuando pasó?
- ¿Tomás estaba aquí cuando ocurrió?

O olduğunda Tom burada mıydı?

- Solo dime cuando estés listo.
- Solo avísame cuando estés listo.

Ne zaman hazır olacağını sadece bana bildir.

No discutas cuando estés enfadado ni comas cuando estés lleno.

Öfkeli isen tartışma ve tok isen yemek yeme.

- Estaba nevando cuando me desperté.
- Cuando me desperté estaba nevando.

Uyandığımda kar yağıyordu.

- Cuando las ranas críen pelo.
- Cuando paguen a los bomberos.

Çıkmaz ayın son çarşambası.

- Odio cuando hay mucha gente.
- No aguanto cuando hay mucha gente.
- No soporto cuando hay mucha gente.

- Bir sürü insan varsa, bundan nefret ediyorum.
- Çok fazla insan olmasından nefret ediyorum.

Cuando nos demos cuenta

Bu kronik hastalıkla mücadele eden kişileri,

Porque cuando lo hacemos,

Çünkü bunu yaptığımızda,

Cuando era un crío

Ben küçük bir çocukken,

Cuando construimos el puzle,

yapbozu oluştururken

Atrápenlos cuando están bien.

Onlara bir şeyi iyi yaparken denk gelin.

Cuando silenciamos esta vía,

Bu nöral yolu susturduğumuzda,

Cuando lanzamos el juego,

Oyunu piyasaya sürdüğümüzde

Ahora, cuando hagan eso,

Şimdi, bunu yaparken

Cuando te sientes empoderado,

Güçlenmiş hissettiğinde,

Cuando todavía era Paul,

Hâlâ Paul olarak yaşadığım zamanlarda

Y cuando eso suceda,

Bu olursa,

cuando recibí mi diagnóstico,

bana tanı koyulduğunda

Cuando tenía 16 años,

Ben 16 yaşındayken

Cuando volví a casa,

Eve geldiğimde

cuando les recete antibióticos,

reçeteye antibiyotik yazdığında

Cuando tenía 20 años,

20 yaşındayken

Aun cuando parezca insoportable.

bu, rahatsız edici olmaya başlasa bile.

Cuando tenía 10 años,

10 yaşındayken

Cuando llegué al lugar,

Ve koridorda ilerlerken,

Cuando decimos excavaciones arqueológicas

arkeolojik açıdan yapılan kazılar derken

Cuando llegamos a 2009,

2009 yılına geldiğimizde ise

Cuando este animal figura

bu hayvan figürleri yapıldığında

cuando fue tan duro

o kadar zor durumdayken

Cuando migramos a Anatolia

Anadolu'ya göç ettiğimizde

Cuando llegamos a 1876,

1876 yıllarına geldiğimizde ise

Cuando venimos a 2011

2011 yılına geldiğimizde

Ellos saben cuando lloverá

yağmurun ne zaman yağacağını önceden biliyorlar

Muy interesante cuando inmigras

göç yaparken çok ilginç

Cuando entras al agua…

O suya girmek...

Iré cuando él vuelva.

O geri döndüğünde, gideceğim.

Llámame cuando sea terminado.

Bittiğinde beni ara.

Odio cuando pasa esto.

- Bunun olmasından nefret ediyorum.
- Böyle olmasından nefret ediyorum.

Avisa cuando estés listo.

- Hazır olduğun zaman bana bildir.
- Hazır olunca söyle.

Nos vemos cuando vuelva.

Döndüğümde görüşürüz.

Cuando salí, estaba despejado.

Evden ayrıldığımda gökyüzü açıktı.

Siento interrumpirte cuando hablas.

Siz konuşurken kestiğim için üzgünüm.

Llámame cuando estés listo.

Gitmeye hazır olduğunda beni ara.

Estaba lloviendo cuando llegué.

Ben vardığımda, yağmur yağıyordu.

Hagámoslo cuando él venga.

O geldiğinde onu yapalım.

Y cuando finalmente resuelve,

Çözümlendiği vakit de,

Odio cuando eso pasa.

O olduğunda bundan nefret ediyorum.

Me gusta cuando nieva.

Kar yağarken bundan hoşlanıyorum.

Estaré aquí cuando vuelvas.

Sen döndüğünde burada olacağım.