Examples of using "вынужден" in a sentence and their turkish translations:
Tom kendini korumak zorunda.
Kendimi savunmak zorundayım.
Beklemek zorundayım.
Yalan söylemek zorunda bırakıldım.
Garnizon teslim olmaya zorlandı.
Tom doğaçlama yapmak zorunda kaldı.
Bazen teslim olmak zorundasın.
O, fazla mesai yapmak zorunda kaldı.
Evimi satmak zorundayım.
Benim patron istifa etmesi için zorlandı.
Tom'la aynı fikirde olmak zorundayım.
Bu yüzden masturbasyon yapmak zorunda kalıyorum.
Ben kaderime boyun eğmek için zorlandım.
Seninle aynı fikirde olmalıyım.
Ama kâfi gelmiyor. Çekilmek zorunda kalıyor.
Tom radikal bir karar vermeye zorlandı.
İstifa etmek zorunda kaldım.
Tom çiftliği satmak zorunda kaldı.
Bir şey yapmak zorunda bırakıldım.
Tom istifa etmek zorundaydı.
Washington'a dönmek zorunda kaldı.
Başkan Washington'a dönmek zorunda kaldı.
Yönetici ile konuşmak zorundayım.
Plandan vazgeçmek zorunda kaldım.
Tom onu yapmak zorunda kaldığını söyledi.
O iş için daha çok erkek atamak zorunda kaldım.
Küçük bir maaşla büyük bir aileyi geçindirmesi gerekiyor.
- Ben konserin ortasında tiyatroyu terk etmek zorunda kaldım.
- Konserin ortasında tiyatroyu terk etmek zorunda kaldım.
Katılmak zorundayım.
Ben yalan söylemeye mecbur kaldım.
Benim patron istifa etmesi için zorlandı.
Okuldan ayrılıp bir iş bulmak zorunda kaldım.
Onu yapmak zorundayım.
O başbakanlık makamından çekilmeye zorlandı.
O, sözleşmeyi imzalamak zorunda bırakıldı.
Tom'u işten atmak zorundaydım.
İngiliz Başbakanı Neville Chamberlain istifaya zorlandı.
O, köyü terk etmek zorunda kaldı.
Tom randevumuzu iptal etti. Geç saatlere kadar çalışması gerektiğini söyledi.
Onlarla aynı fikirde olmak zorundayım.
Onunla aynı fikirde olmak zorundayım.
Onunla aynı fikirde olmak zorundayım.
70 yaşındaki bir adamla zorla evlendirilerek bir de hayatı karartılıyor
Onun önerisini kabul etmek zorunda kaldım.
Arabam bozulduğu için oraya yürümek zorunda kaldım.
Tom evini satmak zorunda kaldı.
O, yurtdışında eğitim almak için part-time çalışmak zorunda kaldı.
Tom ve onun aptal arkadaşlarıyla birlikte aptalca bir partiye gitmek zorundayım.
Öyle kötü bir baş ağrısı vardı ki toplantıyı iptal etmek zorunda kaldı.
soktu : görevinden istifa etmek zorunda kaldı ve 6 hafta hapis yattı.
Bunun yerine zorla emekliye ayrıldı ve polis gözetimi altına alındı.
Çok üzgünüm ama 27 şubattaki randevumuzu iptal etmek zorundayım.
Tom'la anlaşmalıyım.
Ben de seninle aynı fikirde olmak zorundayım.
Krakov - Varşova hattında giden tren, müslüman oğlan namaza başladığında tren durduruldu.
Hemen karar vermek zorundaydım.
Tom senin işini yapmak zorunda.
Tom'a yardım etmek zorunda kalabilirsin.
Eğer durum düzelmezse, önlem almak zorunda kalacağım.
Tom her şeyi kendisi yapmak zorundaydı.