Translation of "Inteiro" in Turkish

0.015 sec.

Examples of using "Inteiro" in a sentence and their turkish translations:

- Eles trabalham o dia inteiro.
- Elas trabalham o dia inteiro.

Bütün gün çalışıyorlar.

- Tom esteve fora o dia inteiro.
- Tom estava fora o dia inteiro.

Tom, bütün gün dışardaydı.

Eu trabalho o dia inteiro.

Bütün gün boyunca çalışırım.

Choveu forte o dia inteiro.

Bütün gün çok yağmur yağdı.

Nós pescamos o dia inteiro.

Bütün günü balık tutarak geçirdik.

Ela viajou pelo mundo inteiro.

O, tüm dünyayı gezdi.

É bom ver você inteiro.

Seni tek parça halinde görmek güzel.

Nevou o dia inteiro ontem.

Dün bütün gün kar yağdı.

O mundo inteiro fala inglês.

Bütün dünya İngilizce konuşuyor.

Trabalhei o dia inteiro ontem.

Dün bütün gün çalıştım.

Tom dormiu o dia inteiro.

Tom bütün gün uyudu.

O prédio inteiro estava abandonado.

Bütün bina terk edilmişti.

O lugar inteiro se calou.

Tüm mekanda sessizlik oldu.

Você leu o artigo inteiro?

Bütün makaleyi okudun mu?

Ele comerá o bolo inteiro?

Bütün pastayı yiyecek mi?

Eu li o artigo inteiro.

Bütün makaleyi okudum.

- Passei o dia inteiro com meu amigo.
- Passei o dia inteiro com minha amiga.
- Eu passei o dia inteiro com minha amiga.
- Eu passei o dia inteiro com meu amigo.

Ben bütün günü arkadaşımla geçirdim.

- Leras o livro inteiro?
- Você lera o livro inteiro?
- Você leu o livro todo?

Bütün kitabı okudun mu?

- Eles passaram o dia inteiro na praia.
- Elas passaram o dia inteiro na praia.

Onlar bütün günü sahilde geçirdiler.

O mundo inteiro ama o Brasil.

Bütün dünya Brezilya'yı sever.

Tom trabalhou o dia inteiro ontem.

Tom dün bütün gün çalıştı.

Passo o dia inteiro na praia.

Bütün günü sahilde geçirdim.

Penso em Tom o dia inteiro.

Bütün gün Tom'u düşünürüm.

Aqui faz frio o ano inteiro.

Burada tüm sene boyunca hava soğuktur.

O Tom dormiu o show inteiro.

Tom tüm konser boyunca uyudu.

- Ele se dedicou ao trabalho o dia inteiro.
- Ele permaneceu no trabalho o dia inteiro.

Bütün gün işe devam etti.

- Nós temos que aprender o poema inteiro de cor.
- Temos de decorar o poema inteiro.

Bütün şiiri ezbere öğrenmeliyiz.

- Eu não fico o dia inteiro no Facebook.
- Eu não passo o dia inteiro no Facebook.

Bütün günü Facebook'ta geçirmiyorum.

De repente ele fez o mundo inteiro

bir anda tüm dünyayı sarıverdi

Li o livro inteiro em uma noite.

Ben bir akşamda bütün kitabı okudum.

A ilha é quente o ano inteiro.

Ada yıl boyunca ılıktır.

Podemos ver o porto inteiro do prédio.

Biz binadan bütün limanı görebiliriz.

Passei o dia inteiro na casa dele.

Bütün günü onun evinde geçirdim.

O país inteiro estava soterrado na neve.

Bütün ülke karın altında gömülüydü.

Ele procurou pela carta o dia inteiro.

Bütün gün mektubu aradı.

O país inteiro está falando sobre isso.

Bütün ülke bunun hakkında konuşuyor.

Tom passou o dia inteiro na praia.

Tom bütün günü plajda geçirdi.

Tom ficou o dia inteiro em casa.

Tom bütün gün evde kaldı.

Eu assisto à televisão o dia inteiro.

Bütün gün boyunca televizyon izlerim.

Passei o dia inteiro lendo um romance.

Bütün günü bir roman okuyarak geçirdim.

Tom não pôde comer o sanduíche inteiro.

Tom bütün sandviçi yiyemedi.

- O céu inteiro se clareou e houve uma explosão.
- O céu inteiro se iluminou e houve uma explosão.

- Bütün gökyüzü aydınlandı ve bir patlama meydana geldi.
- Bütün gökyüzü aydınlandı ve bir patlama oldu.

Fiz o caminho inteiro até a estação caminhando.

İstasyona kadar bütün yol boyunca yürüdüm.

Ontem eu passei o dia inteiro com Tom.

Bütün dünü Tom'la harcadım.

Eu passei o dia inteiro com o Tom.

Bütün günü Tom'la geçirdim.

Tom e Mary comeram o bolo inteiro sozinhos.

Tom ve Mary tek başlarına bütün pastayı yediler.

Quem salva uma vida, salva o mundo inteiro.

Kim bir hayatı kurtarırsa tüm dünyayı kurtarır.

Tom leu o livro inteiro em três horas.

Tom üç saatte tüm kitabı okudu.

- Choveu o dia inteiro.
- Choveu o dia todo.

- Tüm gün yağmur yağdı.
- Bütün gün yağmur yağdı.

Tom e Maria jogaram tênis o dia inteiro.

Tom ve Mary bütün gün tenis oynadı.

Eu fiquei em Londres quase o verão inteiro.

Neredeyse tüm yaz boyunca Londra'daydım.

O Tom passou o dia inteiro assistindo TV.

Tom bütün gününü televizyon izleyerek geçirdi.

- Estivemos à tua espera o dia inteiro.
- Esperámos por ti o dia inteiro.
- Nós esperamos vocês o dia todo.

Bütün gün sizi bekledik.

Agora o pedaço de terra na terra estava inteiro

şimdi dünya üzerindeki kara parçası bütündü

O mundo inteiro está passando por uma grande crise

Tüm dünya büyük bir kriz yaşıyor

Vou trabalhar em meu relatório o dia inteiro amanhã.

Yarın bütün gün raporum üzerinde çalışıyor olacağım.

O Esperanto é uma língua para o mundo inteiro.

Esperanto tüm dünya için bir dildir.

Eu tenho picadas de mosquito no meu braço inteiro.

Kolumun her tarafında sivrisinek ısırıkları var.

Tom ficou na cama o dia inteiro vendo televisão.

- Tom bütün gün TV seyrederek yattı.
- Tom bütün gün yatakta TV seyretti.

Quero que o mundo inteiro saiba que estamos apaixonados.

Aşık olduğumuzu bütün dünyanın bilmesini istiyorum.

Trabalhei o dia inteiro, por isso estou muito cansado.

Bütün gün çalıştım, bu yüzden çok yorgunum.

O inglês é uma língua falada no mundo inteiro.

İngilizce dünyanın her yerinde konuşulan bir dildir.

Esta é a minha faixa favorita no disco inteiro.

Bu, bütün diskteki favori parçam.

Ele leu o Antigo Testamento inteiro em um ano.

Eski Antlaşma'nın tamamını bir yılda okudu.

Maria passou o dia inteiro nas lojas de suvenires.

Mary bütün günü hediyelik eşya dükkanlarında geçirir.

Passei o fim de semana inteiro estudando na biblioteca.

Tüm hafta sonunu kütüphanede çalışarak geçirdim.

Ele não faz nada além de jogar o dia inteiro.

O bütün gün oynamaktan başka bir şey yapmaz.

Eu passei o dia inteiro brincando com os meus filhos.

Bütün günü çocuklarımla oynayarak geçirdim.

Ontem eu passei o dia inteiro dormindo porque era domingo.

Dün bütün gün uyudum çünkü pazardı.

Nós não vamos ficar só sentados o dia inteiro, vamos?

Bütün gün sadece oturmayacağız, değil mi?

- Tom trabalhou o dia inteiro.
- Tom trabalhou o dia todo.

Tom bütün gün boyunca çalıştı.

O mundo inteiro poderia ser destruído por uma bomba atômica.

Bütün dünya bir atom savaşı ile yok edilebilir.

Prometo não tocar em minha bicicleta por um mês inteiro.

Bir ay boyunca bisikletime dokunmamaya söz veriyorum.

As pessoas se apaixonam todos os dias no mundo inteiro.

İnsanlar tüm dünyada her gün aşık olurlar.

Eu quero que o mundo inteiro saiba que vamos nos casar.

Evleneceğimizi bütün dünyanın bilmesini istiyorum.

Quase me assustou não te ver online por um dia inteiro.

Bütün bir gün seni çevrim içi görmemem neredeyse beni korkuttu.

Para o mundo inteiro: Boa noite, boa tarde e bom dia.

Bütün dünyaya- iyi geceler, iyi günler ve günaydın.

O mundo inteiro é um país, cada pessoa é seu primo.

Bütün dünya tek bir ülkedir, her insan kuzenindir.

Tom não sabia que Mary tinha comido o bolo inteiro sozinha.

Tom, Mary'nin bütün pastayı kendi başına yediğini bilmiyordu.

- Passamos o dia todo jogando pôquer.
- Passamos o dia inteiro jogando pôquer.
- Nós passamos o dia inteiro jogando pôquer.
- Nós passamos o dia todo jogando pôquer.

Biz bütün gün poker oynadık.

Dê a ele uma mão e ele vai querer o braço inteiro.

Ona elini verirsen kolunu kaptırırsın.

Tom passou o dia inteiro criando um site para um novo cliente.

Tom, bütün günü yeni bir müşteri için bir web sitesi tasarlayarak geçirdi.

Gostaria de aprender Inglês para poder se comunicar com o mundo inteiro.

Bütün dünyayla iletişim kurabilmek için İngilizce öğrenmek istiyorum.

- Ele permaneceu calado o tempo todo.
- Ele permaneceu em silêncio o tempo inteiro.

O her zaman sessiz kaldı.

Tom levantou no meio da noite e comeu um pacote inteiro de biscoito.

Tom gecenin ortasında uyandı ve bütün bir torba kurabiyeyi yedi.

O Tom não faz nada além de assistir à TV o dia inteiro.

Tom bütün gün TV izlemekten başka hiçbir şey yapmaz.

- Ele esteve jogando tênis o dia inteiro.
- Ela esteve jogando tênis o dia todo.

O, bütün gün tenis oynuyordu.

- Ele mente para mim o tempo inteiro.
- Ele mente para mim o tempo todo.

O her zaman bana yalan söylüyor.

- Ela mente para mim o tempo todo.
- Ela mente para mim o tempo inteiro.

O her zaman bana yalan söylüyor.

- Tom não estava aqui o tempo todo.
- Tom não estava aqui o tempo inteiro.

- Tom hep burada değildi.
- Tom başından beri burada değildi.

Graças ao futebol, o mundo inteiro conhece as bandeiras da Alemanha, Brasil, Itália e Argentina.

Futbol sayesinde ​​bütün dünya Almanya, Brezilya, İtalya veya Arjantin bayraklarını bilir.

- Com você é verão o ano inteiro.
- Com você o verão dura o ano todo.

Seninle bütün sene yaz mevsimidir.

Toda vez que ele se movia, seu braço inteiro doía por causa de uma ferida.

O her hareket ettiğinde yaradan dolayı tüm kolu ağrıyordu.

- É isso o que faço todo o dia.
- É isso o que faço o dia inteiro.

Bütün gün yaptığım bu.

- Eu passei o dia inteiro lendo aquele livro.
- Eu passei todo o dia lendo aquele romance.

Bütün günümü o romanı okuyarak geçirdim.

- Tom passou o dia inteiro lendo na cama.
- O Tom passou o dia todo lendo na cama.

Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.

Estou escrevendo um livro em várias línguas, enquanto simultaneamente o publico nas telas de Tatoeba no mundo inteiro.

Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.

Vem lado a lado com o homem que ele vê como inimigo e declarou ao mundo inteiro como inimigo

düşman olarak gördüğü ve düşman olarak tüm dünyaya ilan ettiği adamla yan yana geliyor