Examples of using "Inteiro" in a sentence and their turkish translations:
Bütün gün çalışıyorlar.
Tom, bütün gün dışardaydı.
Bütün gün boyunca çalışırım.
Bütün gün çok yağmur yağdı.
Bütün günü balık tutarak geçirdik.
O, tüm dünyayı gezdi.
Seni tek parça halinde görmek güzel.
Dün bütün gün kar yağdı.
Bütün dünya İngilizce konuşuyor.
Dün bütün gün çalıştım.
Tom bütün gün uyudu.
Bütün bina terk edilmişti.
Tüm mekanda sessizlik oldu.
Bütün makaleyi okudun mu?
Bütün pastayı yiyecek mi?
Bütün makaleyi okudum.
Ben bütün günü arkadaşımla geçirdim.
Bütün kitabı okudun mu?
Onlar bütün günü sahilde geçirdiler.
Bütün dünya Brezilya'yı sever.
Tom dün bütün gün çalıştı.
Bütün günü sahilde geçirdim.
Bütün gün Tom'u düşünürüm.
Burada tüm sene boyunca hava soğuktur.
Tom tüm konser boyunca uyudu.
Bütün gün işe devam etti.
Bütün şiiri ezbere öğrenmeliyiz.
Bütün günü Facebook'ta geçirmiyorum.
bir anda tüm dünyayı sarıverdi
Ben bir akşamda bütün kitabı okudum.
Ada yıl boyunca ılıktır.
Biz binadan bütün limanı görebiliriz.
Bütün günü onun evinde geçirdim.
Bütün ülke karın altında gömülüydü.
Bütün gün mektubu aradı.
Bütün ülke bunun hakkında konuşuyor.
Tom bütün günü plajda geçirdi.
Tom bütün gün evde kaldı.
Bütün gün boyunca televizyon izlerim.
Bütün günü bir roman okuyarak geçirdim.
Tom bütün sandviçi yiyemedi.
- Bütün gökyüzü aydınlandı ve bir patlama meydana geldi.
- Bütün gökyüzü aydınlandı ve bir patlama oldu.
İstasyona kadar bütün yol boyunca yürüdüm.
Bütün dünü Tom'la harcadım.
Bütün günü Tom'la geçirdim.
Tom ve Mary tek başlarına bütün pastayı yediler.
Kim bir hayatı kurtarırsa tüm dünyayı kurtarır.
Tom üç saatte tüm kitabı okudu.
- Tüm gün yağmur yağdı.
- Bütün gün yağmur yağdı.
Tom ve Mary bütün gün tenis oynadı.
Neredeyse tüm yaz boyunca Londra'daydım.
Tom bütün gününü televizyon izleyerek geçirdi.
Bütün gün sizi bekledik.
şimdi dünya üzerindeki kara parçası bütündü
Tüm dünya büyük bir kriz yaşıyor
Yarın bütün gün raporum üzerinde çalışıyor olacağım.
Esperanto tüm dünya için bir dildir.
Kolumun her tarafında sivrisinek ısırıkları var.
- Tom bütün gün TV seyrederek yattı.
- Tom bütün gün yatakta TV seyretti.
Aşık olduğumuzu bütün dünyanın bilmesini istiyorum.
Bütün gün çalıştım, bu yüzden çok yorgunum.
İngilizce dünyanın her yerinde konuşulan bir dildir.
Bu, bütün diskteki favori parçam.
Eski Antlaşma'nın tamamını bir yılda okudu.
Mary bütün günü hediyelik eşya dükkanlarında geçirir.
Tüm hafta sonunu kütüphanede çalışarak geçirdim.
O bütün gün oynamaktan başka bir şey yapmaz.
Bütün günü çocuklarımla oynayarak geçirdim.
Dün bütün gün uyudum çünkü pazardı.
Bütün gün sadece oturmayacağız, değil mi?
Tom bütün gün boyunca çalıştı.
Bütün dünya bir atom savaşı ile yok edilebilir.
Bir ay boyunca bisikletime dokunmamaya söz veriyorum.
İnsanlar tüm dünyada her gün aşık olurlar.
Evleneceğimizi bütün dünyanın bilmesini istiyorum.
Bütün bir gün seni çevrim içi görmemem neredeyse beni korkuttu.
Bütün dünyaya- iyi geceler, iyi günler ve günaydın.
Bütün dünya tek bir ülkedir, her insan kuzenindir.
Tom, Mary'nin bütün pastayı kendi başına yediğini bilmiyordu.
Biz bütün gün poker oynadık.
Ona elini verirsen kolunu kaptırırsın.
Tom, bütün günü yeni bir müşteri için bir web sitesi tasarlayarak geçirdi.
Bütün dünyayla iletişim kurabilmek için İngilizce öğrenmek istiyorum.
O her zaman sessiz kaldı.
Tom gecenin ortasında uyandı ve bütün bir torba kurabiyeyi yedi.
Tom bütün gün TV izlemekten başka hiçbir şey yapmaz.
O, bütün gün tenis oynuyordu.
O her zaman bana yalan söylüyor.
O her zaman bana yalan söylüyor.
- Tom hep burada değildi.
- Tom başından beri burada değildi.
Futbol sayesinde bütün dünya Almanya, Brezilya, İtalya veya Arjantin bayraklarını bilir.
Seninle bütün sene yaz mevsimidir.
O her hareket ettiğinde yaradan dolayı tüm kolu ağrıyordu.
Bütün gün yaptığım bu.
Bütün günümü o romanı okuyarak geçirdim.
Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.
Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.
düşman olarak gördüğü ve düşman olarak tüm dünyaya ilan ettiği adamla yan yana geliyor