Translation of "Gagner" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Gagner" in a sentence and their turkish translations:

- Je ne peux gagner.
- Je ne peux pas gagner.
- Je ne puis gagner.

Ben kazanamam.

- J'ai fini par gagner.
- Je finis par gagner.

Sonunda kazandım.

- Tu vas gagner aujourd'hui.
- Vous allez gagner aujourd'hui.

Bugün kazanacaksın.

Je veux gagner.

Kazanmak istiyorum.

Tom va gagner.

Tom kazanacak.

Nous voulons gagner.

Biz kazanmak istiyoruz.

Voulez-vous gagner?

Kazanmak istiyor musun?

Nous devons gagner.

Kazanmalıyız.

Je voulais gagner.

Kazanmak istedim.

- Tu ne vas pas gagner.
- Vous n'allez pas gagner.

Sen kazanmayacaksın.

- Tom a continué à gagner.
- Tom continuait à gagner.

tom kept kazanıyor.

- Tu peux gagner ou pas.
- Vous pouvez gagner ou pas.

Kazanabilirsin ya da kazanamayabilirsin.

- Tu ne veux pas gagner ?
- Ne voulez-vous pas gagner ?

Kazanmak istemez misin?

- Qui souhaitez-vous voir gagner ?
- Qui veux-tu voir gagner ?

Kimin kazanmasını istiyorsun?

- L'un de nous pourrait gagner.
- L'une de nous pourrait gagner.

İçimizden biri kazanabilir.

- Je suis sûr qu'ils vont gagner.
- Je suis sûre qu'ils vont gagner.
- Je suis sûre qu'elles vont gagner.
- Je suis sûr qu'elles vont gagner.

- Onların kazanacağından eminim.
- Ben onların kazanacaklarından eminim.
- Eminim kazanacaklar.

J'aimerais gagner davantage d'argent.

Keşke daha fazla para kazansam.

Nous pouvons encore gagner.

Biz hala kazanabiliriz.

Notre équipe peut gagner.

Takımımız kazanabilir.

Je veux juste gagner.

Sadece kazanmak istiyorum.

Je sais comment gagner.

Nasıl kazanacağımı biliyorum.

Tom sait comment gagner.

Tom nasıl kazanacağını bilir.

Nous voulons vraiment gagner.

Biz gerçekten kazanmak istiyoruz.

Veux-tu vraiment gagner ?

Gerçekten kazanmak istiyor musun?

Nous essayons de gagner.

Biz kazanmaya çalışıyoruz.

- Tu espérais gagner, n'est-ce pas ?
- Vous espériez gagner, n'est-ce pas ?

Kazanmayı umuyordun, değil mi?

Il est sûr de gagner.

O kazanacağından emin.

Tom est certain de gagner.

Tom kazanacağından emin.

Je dois gagner ma vie.

Hayatımı kazanmalıyım.

Nous pouvons gagner cette guerre.

- Bu savaşı kazanabiliriz.
- Biz bu savaşı kazanabiliriz.

Je veux gagner beaucoup d'argent.

Ben çok para kazanmak istiyorum.

Tom ne peux pas gagner.

Tom kazanamaz.

Essayons de gagner chaque match.

Her oyunu kazanmaya çalışalım.

Je dois gagner cette course.

Bu yarışı kazanmak zorundayım.

Tom voulait gagner plus d'argent.

Tom daha fazla para kazanmak istedi.

Nous avons tout à gagner.

Kazanmak için her şeye sahibiz.

Tom a toujours voulu gagner.

Tom her zaman kazanmak istedi.

Tom sait qu'il peut gagner.

Tom kazanabileceğini biliyor.

Bien sûr, nous voulons gagner.

Elbette kazanmak istiyoruz.

- Ne voulez-vous pas gagner davantage d'argent ?
- Ne veux-tu pas gagner davantage d'argent ?

Daha fazla para kazanmak istemiyor musun?

- Penses-tu vraiment que nous pouvons gagner ?
- Pensez-vous réellement que nous pouvons gagner ?

Gerçekten kazanabileceğimizi düşünüyor musun?

- Nous devrions l'emporter.
- Nous devrions gagner.

Biz kazanmalıyız.

Il tenta de gagner son affection.

Onun ilgisini kazanmaya çalıştı.

Il va probablement gagner le match.

O maçı kazanmaya zorunlu.

Nous travaillons pour gagner de l'argent.

Para kazanmak için çalışırız.

On ne peut pas toujours gagner.

Her zaman kazanamazsın.

Nous sommes en train de gagner.

Biz kazanıyoruz.

Tom ne va probablement pas gagner.

Tom muhtemelen kazanmayacak.

Bill va gagner, n'est-ce pas ?

Bill kazanacak, değil mi?

Je suis sûr qu'ils vont gagner.

Onların kazanacağından eminim.

Cela nous fera gagner du temps.

Bu bize zaman kazandıracak.

Peut-être que Tom va gagner.

Belki de Tom kazanacak.

- Nous pouvons gagner.
- Nous pouvons l'emporter.

Biz kazanabiliriz.

Laisse-moi gagner pour une fois.

- Bırak bir kerecik de ben kazanayım.
- Bırak bir kere de ben yeneyim.

Tom aurait dû gagner la course.

Tom yarışı kazanmalıydı.

Nous pouvons encore gagner la partie.

Biz hâlâ bu oyunu kazanabiliriz.

Je savais que nous allions gagner.

Kazanacağımızı biliyordum.

On espérait pouvoir gagner la partie.

Oyunu kazanabileceğimizi umuyorduk.

Je chante pour gagner ma vie.

- Yaşamımı kazanmak için şarkı söylüyorum.
- Geçimimi sağlamak için şarkı söylüyorum.

Je ne m'attendais pas à gagner.

Kazanmayı beklemiyordum.

Je veux juste gagner, c'est tout.

Sadece kazanmak istiyorum, hepsi bu.

Je pense que nous allons gagner.

Sanırım kazanacağız.

Nous voulions gagner à tout prix.

Her ne pahasına olursa olsun kazanmak istedik.

Notre équipe est susceptible de gagner.

Ekibimizin kazanması muhtemel.

Tom pensait que tu allais gagner.

- Tom kazanacağını düşünüyordu.
- Tom senin kazanacağını düşündü.

J'ai envie de gagner plus d'argent.

Daha fazla para kazanmak istiyorum.

J'ai besoin de gagner plus d'argent.

Daha fazla para kazanmam lazım.

Tom ne laissera pas Mary gagner.

Tom Mary'nin kazanmasına izin vermeyecektir.

Je ne pense pas pouvoir gagner.

Kazanabileceğimi sanmıyorum.

Je ne vous dis pas comment gagner dans le seul but de gagner des débats.

Sırf kazanmış olmak için bir tartışmayı nasıl kazanacağınızdan bahsetmiyorum.

- C'est dur de gagner quatre fois de suite.
- C'est dur de gagner successivement quatre parties.

Arka arkaya dört maçı kazanmak zordur.

- On ne peut pas gagner à chaque fois.
- Tu ne peux pas gagner à chaque fois.
- Vous ne pouvez pas gagner à chaque fois.

Her zaman kazanamazsın.

- Tu temporises.
- Vous temporisez.
- Vous essayez de gagner du temps.
- Tu essaies de gagner du temps.

Oyalıyorsun.

- Veux-tu vraiment gagner ?
- Voulez-vous vraiment gagner ?
- Veux-tu vraiment l'emporter ?
- Voulez-vous vraiment l'emporter ?

Gerçekten kazanmak istiyor musun?

Il travaille dur pour gagner sa vie.

- Hayatını kazanmak için çok çalışır.
- Ekmeğini taştan çıkarıyor.

Il n'y a pas moyen de gagner.

Kazanmanın yolu yok.

Nous pouvons vous faire gagner du temps.

Seni bir ara kurtarabiliriz.

Le parti socialiste va gagner, je crois.

Bence Sosyalist Parti kazanır.

Cela pourrait nous faire gagner du temps.

Bu bize biraz zaman kazandırabilir.

Nous avons de faibles chances de gagner.

Kazanmak için ufak bir şansımız var.

Nous avons peu de chances de gagner.

Çok az kazanma şansımız var.

Pensez-vous que notre équipe va gagner?

Takımımızın kazanacağını düşünüyor musun?

La probabilité de gagner est de 0,001 %.

Kazanmak için olasılık % 0.001'dir

Avons-nous une quelconque chance de gagner ?

Kazanma şansımız var mı?

Nous avons une faible chance de gagner.

Kazanmak için küçük bir şansımız var.

Un ordinateur te ferait gagner du temps.

Bilgisayarlar size bir sürü zaman kazandıracak.

Il a peu de chances de gagner.

Onun az miktarda kazanma şansı vardır.

Il savait qu'il ne pouvait pas gagner.

O kazanamayacağını biliyordu.

On doit risquer gros pour gagner gros.

Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.

Tom ne s'attendait certainement pas à gagner.

Tom kesinlikle kazanmayı beklemiyordu.

Je ne pensais pas que j'allais gagner.

Kazanacağımı düşünmedim.

Tu crois vraiment que Tom va gagner ?

Tom'un kazanacağına gerçekten inanıyor musun?

Tu penses vraiment que Tom peut gagner ?

Gerçekten Tom'un kazanabileceğini mi düşünüyorsun?

- Tu gagnes ?
- Est-ce que vous êtes en train de gagner ?
- Êtes-vous en train de gagner ?

Kazanıyor musun?