Translation of "Rarely" in Turkish

0.018 sec.

Examples of using "Rarely" in a sentence and their turkish translations:

Tom rarely complains.

Tom nadiren şikayet eder.

This rarely happens.

Bu nadiren olur.

Tom rarely spoke.

Tom nadiren konuştu.

That rarely happens.

Bu nadiren olur.

I rarely complain.

Ben nadiren şikayet ederim.

Tom rarely smiles.

Tom nadiren gülümser.

You rarely smile.

Nadiren gülümsüyorsun.

Tom rarely snores.

Tom nadiren horlar.

I rarely sing.

Ben nadiren şarkı söylerim.

I rarely cry.

Ben nadiren ağlarım.

Tom rarely laughs.

Tom nadiren güler.

- His ideas are rarely practical.
- Her ideas are rarely practical.

Onun fikirleri nadiren pratiktir.

A rarely-seen assassin...

Nadiren görülebilen bir suikastçı.

rarely played at breaks

tenefüslerde nadiren de olsa oynanır

I rarely read magazines.

Nadiren dergiler okudum.

Tom rarely reads magazines.

Tom nadiren dergi okur.

He rarely gives up.

O nadiren vazgeçer.

I'm rarely this angry.

Nadiren bu kadar öfkelenirim.

Tom rarely gets angry.

Tom nadiren kızar.

She is rarely late.

O nadiren geç kalır.

They rarely go out.

Onlar nadiren dışarı çıkarlar.

We rarely go out.

Biz nadiren dışarı çıkarız.

I rarely get visitors.

Ben nadiren ziyaretçi alırım.

It rarely snows here.

Burada nadiren kar yağar.

Tom rarely speaks French.

Tom nadiren Fransızca konuşur.

Tom rarely goes out.

Tom nadiren dışarı gider.

We rarely have soup.

Biz nadiren çorba içeriz.

The police rarely intervene.

Polis nadiren müdahale eder.

We rarely eat out.

Biz nadiren dışarıda yeriz.

Tom rarely shows emotion.

Tom nadiren duygu gösterir.

Tom rarely ever spoke.

Tom şimdiye kadar nadiren konuştu.

Life is rarely fair.

Hayat nadiren adildir.

I rarely watch television.

Nadiren televizyon izlerim.

I rarely see him.

Ben onu ender olarak görüyorum.

I rarely watch documentaries.

Nadiren belgesel izlerim.

I see it rarely.

Ben onu nadiren görüyorum.

Mary rarely wears dresses.

Mary nadiren elbise giyer.

They rarely go there.

Onlar nadiren oraya gider.

I rarely eat out.

Ben ender olarak dışarıda yerim.

I rarely eat meat.

Ben nadiren et yerim.

I rarely get angry.

Ben nadiren kızarım.

I rarely make mistakes.

Ben nadiren hata yapıyorum.

I rarely speak French.

Ben nadiren Fransızca konuşurum.

Tom rarely gets sick.

Tom nadiren hasta olur.

Tom rarely walks anywhere.

- Tom nadiren her yere yürür.
- Tom herhangi bir yere nadiren yürür.

Tom very rarely laughs.

Tom çok nadiren güler.

Tom rarely ever laughs.

Tom nadiren güler.

I rarely ever laugh.

Ben neredeyse hiç gülmem.

Tom very rarely cries.

Tom çok nadiren ağlıyor.

I rarely see Tom.

Ben nadiren Tom'u görüyorum.

I rarely drink coffee.

Nadiren kahve içerim.

I rarely go shopping.

Nadiren alışverişe çıkarım.

Tom rarely says anything.

tom nadiren bir şey söyler.

- Tom rarely does that by himself.
- Tom rarely does that alone.

Tom nadiren bunu yalnız yapar.

- He rarely stays home on Sunday.
- She rarely stays home on Sundays.
- She rarely stays home on Sunday.

O, pazar günü nadiren evde kalır.

I rarely talked in school,

Okulda çok az konuşurdum

You very rarely see these.

Çok nadir görülürler.

Rarely seen, let alone filmed...

Filme almak şöyle dursun, nadiren görülen...

Troublemakers rarely become model citizens.

Başbelaları nadiren model vatandaşlar olurlar.

I very rarely eat meat.

Ben çok nadiren et yerim.

Tom rarely goes out nowadays.

Tom bugünlerde nadiren dışarı çıkar.

Tom rarely goes to church.

Tom nadiren kiliseye gider.

Weather reports rarely come true.

Hava raporları nadiren gerçekleşir.

Weather forecasts are rarely accurate.

Hava tahminleri nadiren doğrudur.

Tom rarely talks to anybody.

Tom biriyle ender olarak konuşur.

Tom rarely wears a tie.

Tom nadiren kravat takar.

This spider rarely bites humans.

Bu örümcek insanları nadiren ısırır.

Tom rarely talks about himself.

Tom kendi hakkında nadir konuşur.

Tom rarely wears dark colors.

Tom nadiren koyu renkler giyer.

This clock is rarely rung.

Bu saat nadiren çalar.

Tom rarely goes to Boston.

Tom nadiren Boston'a gider.

Your ideas are rarely practical.

Senin fikirlerin nadiren pratiktir.

I'm rarely invited to parties.

Ben nadiren partilere davet edilirim.

I rarely use plastic bags.

Plastik torbaları nadiren kullanırım.

My children rarely go outside.

Çocuklarım çok nadir dışarı çıkar.

Neutrinos rarely interact with matter.

Nötrinolar nadiren madde ile etkileşir.

Tom's family rarely eats together.

Tom'un ailesi nadiren birlikte yemek yer.

The children rarely go outside.

Çocuklar nadiren dışarıya çıkar.

I rarely walk to work.

İşe nadiren yürüyerek giderim.

I see him very rarely.

Onu çok nadiren görüyorum.

Tom's family rarely eat together.

Tom'un ailesi nadiren birlikte yemek yer.

I rarely catch a cold.

Ben nadiren soğuk algınlığı olurum.

Tom says that rarely happens.

Tom onun nadiren olduğunu söylüyor.

Tom rarely eats at home.

Tom nadiren evde yer.

Tom rarely goes out anymore.

Tom artık nadiren dışarıya çıkıyor.

I rarely complain about anything.

Nadiren bir şey hakkında şikayet ederim.

I rarely ever do that.

Ben nadiren onu yaparım.

I rarely wear a hat.

Nadiren şapka takıyorum.

Tom very rarely does that.

Tom onu çok nadiren yapar.

Tom rarely does that anymore.

Tom artık bunu nadiren yapmaktadır.

Tom rarely ever does that.

Tom nadiren bunu yapar.

Tom very rarely speaks French.

Tom çok nadiren Fransızca konuşur.

Tom rarely ever walks anywhere.

Tom bir yere yürüyerek çok nadir gider.

Tom rarely hugs Mary anymore.

Tom artık nadiren Mary'ye sarılıyor.

I rarely wear a tie.

Nadiren kravat takarım.

Tom rarely writes to us.

Tom nadiren bize yazıyor.

Tom very rarely says anything.

Tom çok nadiren bir şey söylüyor.

Tom rarely complains about anything.

Tom nadiren bir şeyden şikayet eder.