Examples of using "Grief" in a sentence and their turkish translations:
Yas.
işlenmemiş yas,
Üzüntü onu çıldırttı.
Ben senin acını paylaşıyorum.
Anılar, duygular, acı, sevgi, keder...
ama yas zordur.
Zaman en güçlü kederi yumuşatır.
Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.
O, üzüntüden ölüyor.
Sami üzüntüye boğulmuştu.
Ağlamak bir keder ifadesidir.
Onun konuşması onu üzüntüsünden uzaklaştırdı.
Kız üzüntüye yenik düştü.
O kederini açığa vurdu.
- Tom asla bana herhangi bir keder vermedi.
- Tom beni hiç üzmedi.
Bu sana keder getirecektir.
Aman Allahım!
Benim yas kotam kasıtlı olarak boş kalıyor.
Üzüntümü kimseyle paylaşamıyorum.
Acılar ha demeyle dinmez.
Dostluk sevinci ikiye katlar ve üzüntüyü yarıda keser.
Keder, sevgi uğruna ödediğimiz doğal bir bedeldir.
Kabullenme, kederin şiddetle dolu bir nehir olduğunu bilmek.
Partide baş ağrısını gizlemeye çalıştı.
Keder en kötü acılardan biridir.
Çocuğu öldükten sonra, o üzüntüden neredeyse çıldırdı.
Tanrı aşkına!
Karısı öldüğünde o derin bir keder içindeydi.
Bildiğimiz üzere, 11 Eylül çok fazla şok ve acıya neden oldu.
Ancak bir kişi benim bu acıya rağmen zafer hikâyeme inanmadı.
Karısı onun ani ölümünü duyunca deliye döndü.
Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
ve önümüzdeki beş yıl içerisinde üzüntü duyabileceğimizi söyledi.
O felaketten kurtulmaya çalışmak yerine kederi içinde debeleniyor gibi görünüyordu.
Umarım ülkeyi terk etmeye çalışırken bu olay size bir üzüntüye neden olmaz.
His health was failing, and in 1821, the death of his eldest daughter left him grief-stricken.
Mutluluk vücut için yararlıdır, ancak o, aklın güçlerini geliştiren kederdir.
Kederli aile, oğullarının katilinin adalete teslim edilmesini görmek için on yıldan fazla beklemek zorunda kaldı.
Sende üç şeyi fark eden insana güven: gülümsemenin ardında sakladığın acıyı, öfkenin ardındaki sevgiyi, suskunluğunun ardındaki sebebi.