Translation of "Weinig" in Turkish

0.016 sec.

Examples of using "Weinig" in a sentence and their turkish translations:

Hij had weinig vrienden en weinig geld.

Birkaç arkadaşı ve biraz parası vardı.

- Ze heeft weinig vrienden.
- Zij heeft weinig vrienden.

Onun az sayıda arkadaşı var.

- Ik heb weinig verbeeldingskracht.
- Ik heb weinig fantasie.

Kötü bir hayal gücüm var.

Dat scheelde weinig.

Ucu ucunaydı!

- Het heeft weinig waarde.
- Het is van weinig waarde.

O, çok az değerlidir.

Dat scheelde maar weinig.

Ucu ucunaydı!

Weinig maanlicht dringt door.

Zemine çok az ay ışığı ulaşır.

Weinig mensen denken zo.

Birkaç kişi öyle düşünüyor.

Dat voorspelt weinig goeds.

O iyiye işaret değil!

Ze hebben weinig boeken.

Onların birkaç kitabı var.

Ik zie weinig keus.

Ben çok seçenek görmüyorum.

- De meeste mensen hebben weinig fantasie.
- De meeste mensen hebben weinig verbeeldingskracht.

- Çoğu insan çok az hayal gücüne sahiptir.
- Çoğu insanın çok az hayal gücü vardır.

Maar weinig mensen doen dit.

ancak çok az insan var.

Die zie je maar weinig.

Çok nadir görülürler.

Weinig studenten kunnen Latijn lezen.

Birkaç öğrenci Latince okuyabilir.

We hebben heel weinig tijd.

Bizim çok az zamanımız var.

Mijn vader eet weinig fruit.

- Benim babam meyve fazla yemez.
- Benim babam meyve fazla yemiyor.
- Babam meyve fazla yemez.

We drinken te weinig water.

Biz çok az su içiyoruz.

Er zijn weinig klanten vandaag.

Bugün az müşteri var.

Tom weet weinig over aardewerk.

Tom çömlekçilik hakkında çok şey bilmiyor.

Wie veel spreekt, denkt weinig.

Çok konuşan az düşünür.

- Films met weinig actie vervelen me altijd.
- Ik vind films met weinig actie saai.

Çok fazla aksiyon içermeyen filmlerde hep sıkılırım.

- Ze heeft weinig vrienden.
- Zij heeft weinig vrienden.
- Ze heeft niet zo veel vrienden.

Onun çok arkadaşı yok.

Wij zien weinig meer dan silhouetten.

Biz en fazla silüet görürüz.

Slechts weinig roofdieren zijn zo acrobatisch.

Bu şekilde av indirecek kadar akrobatik az yırtıcı vardır.

Hij heeft weinig geld bij zich.

Onun yanında az parası var.

De autoband heeft te weinig lucht.

- Lastiğin çok az havası var.
- Tekerin çok az havası var.

Weinig politici geven hun fouten toe.

Birkaç politikacı hatalarını kabul ediyorlar.

Ik heb weinig tijd voor tv.

Televizyon için fazla zamanım yok.

Weinig studenten begrepen wat hij zei.

Onun dediğini çok az öğrenci anlayabildi.

In rijke landen verhongeren weinig mensen.

Zengin ülkelerde, çok az sayıda insan açlıktan ölüyor.

Zij krijgt te weinig moedermelk binnen.

O yeterince anne sütü içmiyor.

Er is weinig kans op succes.

Başarı için biraz şans var.

Niet weinig mensen hebben twee auto's.

Birçok insanın iki arabası var.

- De jonge man weet weinig over zijn land.
- Deze jongeman weet weinig over zijn land.

Bu genç adam ülkesi hakkında çok az şey biliyor.

En ze laat heel weinig sporen na.

arkada en ufak iz bırakmıyor.

We weten er nog zo weinig over.

Hâlâ hakkında bilmediğimiz pek çok şey var.

De afnemende maan biedt maar weinig licht.

Küçülen Ay, çok az ışık anlamına gelir.

Weinig ontgaat het surveillancesysteem van de vogelspin.

Tarantulanın gözetleme düzeneğinden pek bir şey kaçmaz.

Tussen de opeengepakte bomen is weinig wind.

Yoğun şekilde iç içe geçmiş ağaçların arasında pek esinti yok.

Er waren weinig mensen op het strand.

Sahilde az sayıda kişi vardı.

Weinig mensen leven langer dan honderd jaar.

Az insan, yüz yıldan daha uzun yaşar.

- Vergeet het maar.
- Geen kans.
- Weinig kans.

Hiç şansın yok.

Ik heb weinig geld op het moment.

Şu anda biraz param var.

Je hebt zo weinig geduld met me.

Bana karşı çok sabırsızsın.

Maar er is heel weinig tijd over.

Ama çok az zaman kaldı.

Er is weinig melk in het glas.

Bardakta biraz süt var.

Weinig olifanten zouden vrijwillig naar Europa trekken.

Az sayıda fil Avrupa'ya gitmek için gönüllü olurdu.

Zo veel om te eten. Zo weinig tijd.

Yiyecek çok... ...zaman az.

Commando, waarvoor maar weinig mannen beter geschikt waren.

önemli, bağımsız bir komuta. Suchet, Napolyon'un Waterloo'daki yenilgisine

Er is weinig kans dat hij zal genezen.

Onun çok az iyileşme umudu var.

Weinig schatten zijn zoveel waard als een vriend.

Bir arkadaş az sayıda hazine kadar çok değerlidir.

We hebben weinig zonnige dagen gehad deze zomer.

Bu yaz güneşli günümüz çoktu.

Er zijn maar weinig meubels in mijn huis.

Evimde az mobilya var.

- Ik reis licht.
- Ik reis met weinig bagage.

Az bagajla seyahat ederim.

Daar waren niet weinig interessante zaken te zien.

Görmek için epeyce ilginç şeyler vardı.

Er is weinig kans dat hij zal herstellen.

Onun eskisi gibi olması için çok az umut var.

Helaas, maar weinig passagiers hebben de catastrofe overleefd.

Ne yazık ki, birkaç yolcu felaket atlattı.

Zou het nog te weinig en te laat zijn.

yine de çok geç kalınmış olur.

Elk op zich hebben ze weinig of geen waarde.

Ve birisi olmadan diğerlerinin ya değeri yok ya da çok az var.

Je hebt weinig te winnen en veel te verliezen.

Kazanacağın çok az şeyin ve kaybedeceğin çok şeyin var.

Heel weinig mensen hebben geen angst voor de dood.

Ölümden çok az insan korkmaz.

- Ik zit krap bij kas.
- Ik heb weinig geld.

Param az kaldı.

De achtergrondcheck op Tom bracht, merkwaardig genoeg, weinig op.

Tom'la ilgili özgeçmiş kontrolü biraz şüpheli çıktı.

Is het mogelijk om met weinig geld te reizen?

Az parayla seyahat etmek mümkün mü?

Vooral als we er weinig of geen controle over hebben.

özellikle üzerinde çok az ya da hiç kontrolünüz varsa.

Raak ze lichtjes aan, laat zo weinig mogelijk sporen na.

Nazikçe dokun, geride olabildiğince iz bırakma.

De info die je me gaf is van weinig nut.

Bana verdiğin bilgi az kullanılır.

Maar weinig mensen zijn in staat zijn theorieën te begrijpen.

- Teorilerini pek az insan anlayabilmektedir.
- Onun teorilerini çok az sayıda insan anlayabilir.

Er zijn heel weinig winkels en de bioscoop is vreselijk.

Burada çok az dükkan var ve sinema berbat.

- Ze hebben niet genoeg vrienden.
- Ze hebben te weinig vrienden.

Onların yeterince arkadaşları yok.

De eerste is dat we vaak heel weinig ervaring hebben

Birincisi, etnik gruplara ait kişilerle

Er waren toen nog maar weinig wegen in Noord-Amerika.

O zaman Kuzey Amerika'da birkaç tane yol vardı.

Ze worden zelden gezien en weinig mensen weten dat ze bestaan.

Nadiren görülürler. Varlıklarını çok az kişi bilir.

...of erkennen we dat we weinig water hebben, het moeten aanvullen...

Yoksa az suyumuz kaldığını ve bunu doldurmam gerektiğini kabul edip

En hoe weinig gegevens er werden gebruikt voor zulke belangrijke beslissingen.

bulunduğunu fark ettiğimde, ilgiden takıntıya dönüştü.

40 jaar geleden waren er zo weinig netto-exporteurs van calorieën

40 yıl önce birkaç ülke net kalori ihracatçısıydı.

Ik heb weinig geld, maar met u voel ik mij gelukkig.

Az param var. Bununla birlikte seninle mutluyum.

- Wie veel spreekt, denkt weinig.
- Dat is geklets in de ruimte.

- Bu saçma bir şey.
- Bu boş konuşmadan başka bir şey değil.

- We weten niet veel over Tom.
- We weten weinig over Tom.

Tom hakkında çok şey bilmiyoruz.

Er is weinig tijd en geen wind om hun sporen te verspreiden.

Sporlarını yaymak için ne vakit ne de en ufak esinti vardır.

Met een hoogte van twee meter... ...staat weinig ze in de weg.

Omuza kadar boyları iki metre olduğundan... ...pek engel tanımazlar.

- Mijn kennis over biochemie is beperkt.
- Ik heb weinig kennis van biochemie.

Biyokimya hakkında az bilgiye sahibim.

DB: Ik gok dat er maar weinig is waar jij bang voor bent?

DB: O zaman tahmin ediyorum, çok fazla şey seni korkutmuyor.

De acht oogjes van de krulhaarvogelspin zien weinig meer dan licht en schaduw.

Kıvırcık tarantulanın sekiz ufak gözünün pek ışık algıladığı söylenemez.

Het was een aangename dag, maar er waren weinig mensen in het park.

Güzel bir gündü ama parkta çok az kişi vardı.

Als je met zo weinig kleren naar buiten gaat, vat je nog kou.

Böyle hafifçe giyinerek dışarı çıkarsan nezle olursun.

Maar deze zwakke gloed helpt weinig... ...voor dieren die voedsel op de grond zoeken.

Fakat bu soluk ışık yerde yemek arayan hayvanlara pek fayda etmez.

Ik maak me zorgen als we die kant op blijven gaan, met weinig water.

Evet, suyum bu kadar azalmışken oraya gidecek olmak beni geriyor.

Een arme is niet hij die te weinig heeft, maar hij die te veel wil.

Fakir, çok az şeye sahip olan değildir fakat çok isteyendir.

Het maakt weinig uit of je daar nou lopend of met een taxi heen gaat.

Oraya ister taksiyle gidin, ister yayan gidin, fazla bir farkı yoktur.