Translation of "Loopt" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "Loopt" in a sentence and their turkish translations:

Ze loopt.

Yürüyor.

Tom loopt.

Tom yürür.

Hij loopt.

O yürüyor.

- Loopt je horloge goed?
- Loopt uw horloge juist?

Saatinizin doğru mudur?

Het onderzoek loopt.

Araştırma devam ediyor.

Ze loopt niet.

O çalışmıyor.

Hij loopt langzaam.

- O, yavaşça yürüyor.
- Ağır yürür.
- Yavaş yürür.

Hij loopt snel.

O, hızlı yürür.

Tom loopt mank.

Tom topallıyor.

Tom loopt rond.

Tom etrafı dolaşıyor.

Hij loopt niet.

O yürümez.

Mijn vader loopt.

- Babam yürüyüş yapar.
- Babam yürüyor.

- De dreumes loopt nog niet.
- De baby loopt nog niet.

Bebek henüz yürümüyor.

Dit loopt gewoon dood.

Bu yol çıkmaz.

Hij loopt, ik loop.

O yürüyor, ben de yürüyorum.

De wastafel loopt over,

lavabonun taştığını,

Hij loopt naar school.

O okula yürür.

Hoe snel loopt hij?

O ne kadar hızlı çalışır?

Hij loopt in pyjama.

O pijamalarını giymiş.

- Zij rent.
- Ze loopt.

Koşuyor.

De klok loopt voor.

Saat ileri gidiyor.

De klok loopt achter.

Saat yavaş.

De wekker loopt af.

- Çalar saat ötüyor.
- Çalar saat çalıyor.

De Seine loopt door Parijs.

Seine Paris boyunca akar.

Kijk uit waar je loopt.

Adımına dikkat et.

Dit loopt niet goed af.

- Bunun sonu iyi değil.
- Bu iş iyi bitmeyecek.
- Bu işin sonu iyi değil.

Tom loopt de trap op.

Tom merdivenlerden yukarı çıkıyor.

Tom loopt als een zombie.

Tom bir zombi gibi yürüyor.

Zij loopt naar het werk.

O işe yürüyor.

Het verhaal loopt goed af.

Hikâye iyi bitiyor.

- Een hond rent.
- Een hond loopt.

Bir köpek koşar.

De klok loopt tien minuten achter.

Saat on dakika geri kalmış.

Neem een zakdoek, uw neus loopt.

Bir mendil al, burnun akıyor.

De situatie loopt uit de hand.

Durum kontrolden çıkıyor.

Het werk loopt achter op schema.

İş programın gerisinde.

Mijn klok loopt vijf minuten voor.

Saatim beş dakika ileri.

De wekker loopt tien minuten voor.

Çalar saat on dakika ileri.

De weg loopt langs de rivier.

Yol nehri izler.

- Je loopt snel.
- Je wandelt snel.

Sen hızlı bir şekilde yürüyorsun!

Joan loopt hard in de stad.

Joan şehirde çalışıyor.

Die klok loopt één minuut voor.

O saat bir dakika ileri.

De weg loopt parallel aan de rivier.

Yol nehre paraleldir.

De weg loopt van Tokio tot Osaka.

Yol Tokyo ve Osaka arası çalışır.

Er loopt een rivier langs het huis.

Evin yanında bir nehir var.

Mary loopt een jaar achter op school.

Mary okulda bir yıl sınıfta kaldı.

Er loopt een mier in de hal.

Salonda bir karınca var.

Sluit je ogen! Tom loopt naakt rond.

Kapat gözlerini! Tom çıplak dolaşıyor.

Hij loopt constant rusteloos heen en weer.

Huzursuzca volta atmayı sürdürdü.

Er loopt een muis door de kamer.

Odaya bir fare geldi.

Alles wat ik onderneem loopt slecht af.

Üstlendiğim her şey ters gidiyor.

De weg loopt evenwijdig met de rivier.

Yol nehir ile paralel ilerliyor.

Er loopt een konijn in de tuin.

Bahçede bir tavşan koşuyor.

Of dat een kind de straat op loopt.

ya da belki sokağa çıkmak üzere olan bir çocuk.

De moordenaar loopt nog altijd op vrije voeten.

Katil hâlâ serbest.

Ik hou van de manier waarop je loopt.

- Yürüme şeklini beğeniyorum.
- Yürüyüşünü sevdim.
- Yürüyüşüne bayılıyorum.

Mijn horloge loopt iedere dag twee minuten achter.

Saatim bir günde iki dakika geri kalır.

- Hij draagt een pyjama.
- Hij loopt in pyjama.

O pijama giyiyor.

Kates vader loopt vanaf het station naar huis.

Kate'in babası istasyondan eve yürür.

Hij loopt nooit te koop met zijn leren.

O öğrendikleriyle ilgili asla bir gösteri yapmaz.

Je loopt het risico... ...gevaarlijke parasieten op te nemen.

Bunu yaparsanız tehlikeli parazitleri de tüketmiş olma ihtimaliniz artar.

's Werelds grootste zoogdier loopt zo door het centrum.

Dünya'nın en büyük kara memelisi şehrin tam göbeğinden geçip gidiyor.

- Het is bijna zes uur.
- Het loopt tegen zessen.

Saat neredeyse altı.

- De tijd loopt.
- We hebben geen tijd te verliezen.

Zaman boşa geçiyor.

De ene loopt hierheen, de andere daarheen. Hier nog een.

Biri o tarafa, diğeri o tarafa gidiyor, başka biri de o tarafa.

De eerste man die binnen twee uur een marathon loopt.

Bir maratonu 2 saatin altında koşan ilk insan.

- Het contract zal spoedig vervallen.
- Het contract loopt gauw af.

Sözleşme yakında sona erecek.

Als je door dit spul loopt... ...snijdt het je aan gort.

Bu şeylerin arasından geçmeye çalışırsanız sizi paramparça eder.

- Mijn neus loopt.
- Ik heb een snotneus.
- Ik heb een loopneus.

Burnum akıyor.

Een zwart paard loopt langzaam langs de oever van het meer.

Siyah bir at gölün kıyısı boyunca yavaş yürüyor.

Waar het hart vol van is, loopt de mond van over.

Dervişin fikri neyse zikri de odur.

- Hij heeft een dikke nek gekregen.
- Hij loopt naast zijn schoenen.

Burnu büyüktü.

Als de dag ten einde loopt... ...snelt de duisternis over de planeet...

Günün sonu yaklaştıkça... ...saatte 1.000 kilometreden büyük bir hızla...

Hier valt een neushoorn een Indiase dorpeling aan... ...die door een rijstveld loopt.

Bu karşılaşmada, saldıran gergedan pirinç tarlasından geçen Hintli bir köylüyü hedef alıyor.

Die wil je niet in je broekspijp hebben zitten. Let op waar je loopt.

Pantolonunuzun paçasından tırmanmasını istemezsiniz. Bastığınız yere dikkat edin.

- Wie loopt het snelst, Jumi of Keiko?
- Wie rent er sneller, Yumi of Keiko?

Kim daha hızlı koşar, Yumi'mi yoksa Keiko mu?

Zo loopt die ene zwaar astmatische patiënt het grootste risico als je hem niet hoort.

Aslında ağır astımlı hastam sessizken daha çok risk altında oluyor.

- Ik denk dat zijn leven in gevaar is.
- Ik denk dat zijn leven gevaar loopt.

Sanırım onun hayatı tehlikede.

- Deze aanbieding eindigt op 15 augustus 1999.
- Deze aanbieding loopt af op 15 augustus 1999.

Bu teklif 15 Ağustos 1999 yılında sona erecek.