Translation of "Kalmıştı" in Spanish

0.006 sec.

Examples of using "Kalmıştı" in a sentence and their spanish translations:

Tom trafikte sıkışıp kalmıştı.

Tom estaba atascado en el tráfico.

Tom hâlâ şaşırıp kalmıştı.

Tom está todavía confuso.

- Hızlı hızlı soluyordu.
- Nefes nefese kalmıştı.
- Soluk soluğa kalmıştı.
- Nefes nefeseydi.

Ella estaba jadeando.

Bir kez daha geç kalmıştı.

Ella llegó tarde una vez más.

O, okula çok geç kalmıştı.

Ella llegó tarde a la escuela.

Mary gördüğünün etkisi altında kalmıştı.

Mary se quedó impresionada con lo que vio.

O, neredeyse okula geç kalmıştı.

Ella casi llegó tarde al colegio.

Tren bu sabah geç kalmıştı.

El tren llegó tarde esta mañana.

Bu filmde de Amerika'dan miras kalmıştı

en esta película también, él heredó de América

Trafik sıkışıklığı nedeniyle otobüs geç kalmıştı.

- El autobús llegó tarde por el atasco.
- El autobús llegó tarde a causa del atasco.
- El bus llegó tarde debido al taco.

- Telefon mükemmeldi.
- Telefonun ahizesi açık kalmıştı.

El teléfono estaba descolgado.

Bir tek açıklamada mı kalmıştı bu olay

¿Fue este incidente en una sola declaración?

Çoğunlukla olduğu gibi, Tom sınıfa geç kalmıştı.

Tom llegó tarde a clase, como suele ser habitual en él.

Bill her zamanki gibi okula geç kalmıştı.

Bill fue tarde a la escuela como de costumbre.

Tom bu sabah tekrar işe geç kalmıştı.

Tom otra vez llegó tarde al trabajo esta mañana.

Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.

Como de costumbre, el profesor de física llegó tarde a clase.

Uçak kötü hava yüzünden üç saat geç kalmıştı.

El avión se retrasó tres horas por el mal tiempo.

Çoğu zaman olduğu gibi, o bugün derse geç kalmıştı.

Como suele suceder con él, llegó tarde a clase hoy.

Geriye ise sadece bir tane küçük bir erkek çocuk kalmıştı

solo quedaba un niño pequeño

Adamları yorgun ve evden uzaktı ve kampanya sezonunda zaten geç kalmıştı.

Sus hombres estaban cansados y lejos de casa, y ya había demora en la temporada de campaña.

Bir yetim olan babam on yaşında para kazanmaya başlamak zorunda kalmıştı.

Siendo huérfano, mi padre tuvo que comenzar a ganar dinero a los diez.