Translation of "Olmadığı" in Portuguese

0.011 sec.

Examples of using "Olmadığı" in a sentence and their portuguese translations:

Mars'ta hayat olmadığı söyleniyor.

Diz-se que não há vida em Marte.

Hiçbir şey olmadığı görünüyordu.

Parecia que não havia nada.

Tom'u bilen birileri olmadığı görülüyor.

Parece que ninguém conhece o Tom.

Kalabalık olup olmadığı önemli değil.

Não importa se há uma multidão.

Bunun doğru olmadığı doğru mudur?

É verdade que isto não é verdade?

Fırınım olmadığı için ekmek pişiremem.

- Eu não posso assar pão porque não tenho um forno.
- Não posso assar pão porque eu não tenho um forno.
- Eu não posso assar pão porque eu não tenho um forno.
- Não posso assar pão porque não tenho um forno.

Gürültü olmadığı zaman burada çalışırım.

Estudo aqui quando não há barulho.

Yanlış olmadığı gibi bir gereklilik aslında

não necessariamente tendencioso, na verdade

Parası olmadığı zaman hiç ekmek alamazdı.

Quando ele não tinha dinheiro, não podia comprar pão.

Onun seninle evlenmeye niyeti olmadığı açık.

- Está claro que ele não tem nenhuma intenção de casar com você.
- É evidente que ele não tem nenhuma intenção de se casar com você.

Tom'a bunu yapmasına gerek olmadığı söylenmedi.

Não falaram para o Tom de que ele não precisa fazer isso.

Taksi olmadığı için eve yürümek zorunda kaldım.

Como não havia táxis, tive de ir para casa a pé.

Evcil hayvanın olmadığı bir hayatı düşünmek zor.

É difícil imaginar uma vida sem animais de estimação.

O burada olmadığı zaman çocukla ilgilenmemi istedi.

Ela me pediu para tomar conta do menino quando ela não estivesse aqui.

Tom'un kızlara karşı ilgisi olmadığı çok açık.

É óbvio que Tom não se interessa por garotas.

Hiç müşteri olmadığı için dükkânı erken kapattık.

Como não havia clientes, nós fechamos a loja cedo.

Köyde başka doktor olmadığı için veterineri aradılar.

Chamaram o veterinário, já que não havia outro médico na aldeia.

Leyla'nın, hakkında dürüst olmadığı çok şey vardı.

- Havia muitas coisas a respeito das quais Leila não era honesta.
- Havia um monte de coisas sobre as quais Laila não era honesta.

Ve tırmanmanın mümkün olmadığı dik kayalıklar da var.

E penhascos altos, instáveis demais para escalar.

O da bu ilişkinin sadece bana bağlı olmadığı.

é que conexão não depende só de mim.

Kadınlara dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar değer veriliyor

As mulheres são mais valorizadas do que em qualquer outro lugar do mundo

Yağmurlu sezon olmadığı için bir şemsiyeye gerek yok.

Uma vez que não é a estação chuvosa, não há necessidade para um guarda-chuva.

Konuşacak başka biri olmadığı zaman sadece Tom'la konuştum.

Eu só falei com Tom quando não havia mais ninguém com quem conversar.

Benim için, onun hiçbir siyasi sezgisinin olmadığı açıktır.

Para mim, é óbvio que ele não tem a mínima vocação para a política.

"ß" harfi İsçivre'nin tarafsız olmadığı birkaç şeyden biridir.

A letra "ß" é uma das poucas coisas sobre a qual a Suíça não é neutra.

Bob sporlarda iyi olmadığı için erkek kardeşini küçümsüyor.

- Bob despreza o irmão dele por não ser bom em esportes.
- Bob despreza seu irmão por não ser bom em esportes.

Onun zengin olup olmadığı benim için fark etmez.

Não faz diferença, para mim, se ela é rica ou não.

Gerekçesi ise Türk müslüman kadınlarının bu kıyafetlere uygun olmadığı

A razão é que as mulheres muçulmanas turcas não são adequadas para essas roupas.

Ateş yakma imkanı olmadığı için, balığı çiğ çiğ yedi.

Como ele não tinha como fazer, ele comeu o peixe cru.

Ortak yönleri olmadığı için Tom ve Mary birbirleriyle geçinmiyor.

O Tom e a Mary não se dão pois não têm nada em comum.

Neden biri, gün iyi olmadığı zaman "İyi günler" der?

Por que é que se diz "Bom dia" quando o dia não é bom?

Fakat hakikaten, hiç kimsenin doğru projeksiyonu olmadığı gerçeği değişmedi.

Mutluluk mevcut olmadığı için, onsuz mutlu olmaya gayret etmeliyiz.

Como a felicidade não existe, temos que nos esforçar para sermos felizes sem ela.

Senin bunu bilmemen, bunun bir yalan olmadığı anlamına gelmez.

O fato de você não saber não significa que é uma mentira.

Tom reşit olmadığı için bu kulüpte bir içki içemez.

O Tom não pode tomar neste clube porque ele é um menor de idade.

Reşit olmadığı için, onlar Tom'a bir içki servisi yapmadılar.

Eles não serviram bebidas ao Tom porque ele era menor de idade.

Hiç kimsenin onlara sahip olmadığı yerde kulaklarım ve gözlerim var.

Tenho olhos e ouvidos onde ninguém os têm.

Bu, onların diğer insanlarla ortak bir şeyi olmadığı anlamına gelmez.

Isso não significa que eles não tenham nada em comum com as outras pessoas.

Su kütlesi yeterli miktarda olmadığı için sadece dev dalgalar ortaya çıkar

apenas ondas enormes emergem porque o corpo de água não é suficiente

- At ölür, itlere bayram olur.
- Kedinin olmadığı yerde fareler cirit atar.

Quando o gato sai, os ratos fazem a festa.

O herhangi bir şey için zamanı olmadığı hususunda her zaman şikayet ediyor.

Ele está sempre reclamando que não tem tempo para nada.

- Körler diyarında, tek gözlü adam kraldır.
- Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler.

Em terra de cego quem tem um olho é rei.

Küçük çocukların bile neyin adil olduğu ve neyin olmadığı konusunda doğuştan gelen bir duyusu vardır.

Até mesmo crianças pequenas têm senso inato do que é certo e o que não é.