Translation of "Zamanda" in Polish

0.012 sec.

Examples of using "Zamanda" in a sentence and their polish translations:

Aynı zamanda kaygan.

Jest też śliski.

Aynı zamanda yengeçlerle dolu.

I również... jest tu pełno krabów.

Aynı zamanda hoşgörülü toplumları,

powołał do życia społeczeństwa tolerancji,

Tam doğru zamanda geldin.

Przyszedłeś we właściwym momencie.

Aynı zamanda "iyi" anlamına gelir.

Znaczy również "dobro".

Ve aynı zamanda yavaşça uzaklaşıyor.

A jednocześnie powoli się oddala.

O uygunsuz bir zamanda geldi.

Przyszedł w najgorszym momencie.

En kısa zamanda bana yaz!

Napisz wkrótce!

Aynı zamanda iki şeyi yapamazsın.

Nie można robić dwóch rzeczy jednocześnie.

Kısa zamanda doktoru görmek istiyorum.

Chciałbym niedługo pójść do lekarza.

Tom tam doğru zamanda geldi.

Tom przybył we właściwym momencie.

Yalnızca yanlış zamanda yanlış yerdeydin.

Po prostu byłeś w złym miejscu w złym czasie.

Tom tam doğru zamanda vardı.

Tom przyjechał akurat we właściwym momencie.

- Tom da sağır.
- Tom aynı zamanda sağır.
- Tom aynı zamanda sağır da.

Tom jest też głuchy.

Aynı zamanda şaşırtıcı derecede iyi yüzücüler.

Są też świetnymi pływakami.

Çünkü en yoksul kesimler aynı zamanda

Bo w tych najbiedniejszych dzielnicach

Yakın zamanda bir deprem olacak mı?

Czy w najbliższej przyszłości będzie trzęsienie ziemi?

Böyle kısa bir zamanda işi bitiremem.

Nie mogę skończyć pracy w tak krótkim czasie.

Umarım kısa zamanda birbirimizi tekrar görürüz.

Mam nadzieję, że wkrótce znów się zobaczymy.

- En kısa zamanda ona ihtiyacım var.
- Mümkün olan en kısa zamanda ona ihtiyacım var.

Potrzebuję tego na najwcześniej jak to tylko możliwe.

Ama bilim aynı zamanda adil bir ortamda

Nauka pokazuje też, że w sprawiedliwym środowisku

Aynı zamanda daha az miktarda salınım demek.

Może również oznaczać niższą emisję dwutlenku węgla.

Çok şey ifade eden böyle bir zamanda

Wspaniale jest żyć w chwili,

Aynı zamanda benim sanatımı mümkün kılan şey.

ale w ogóle umożliwia powstanie sztuki.

Ve aynı zamanda suyum da azalmaya başladı.

Mam coraz mniej wody.

Sadece güzel değil, aynı zamanda da zeki.

Jest nie tylko ładna, ale i bystra.

Bu zamanda, o bizim en iyi vuruşçumuz.

On jest obecnie uderzającym numer jeden.

Ben aynı zamanda resim yapmayı da severim.

- Lubię też malować.
- Ja też lubię malarstwo.

Ben kötü bir zamanda mı sizi aradım?

Czy zadzwoniłem do ciebie o złej porze?

Tüm bu zamanda ne yaptın ki sen!

Co robiłeś przez cały ten czas?

O sadece zeki değil, aynı zamanda sevimli.

Ona jest nie tylko inteligentna lecz również ładna.

Bu aynı zamanda akciğer kanserine neden olabilir.

To może także spowodować raka płuc.

Ben bir paleontolog, aynı zamanda bir karşılaştırmalı anatomistim

Jestem paleontologiem i anatomem porównawczym.

Aynı zamanda ödül kazanan bir araştırma makalesinin konusuyduk.

Stanowimy też temat nagrodzonego artykułu naukowego:

Aynı zamanda takip edilecek bir şey de sunuyor.

ale także daje ci kierunek.

Aynı zamanda takip edilecek bir şey de sunuyor.

ale także daje ci kierunek.

Aynı zamanda küresel ısınmaya dikkat çekmeyi de başarırız.

zyskamy również na walce z globalnym ociepleniem.

Önümüzdeki yıl bu zamanda çok sıkı çalışıyor olacağız.

W przyszłym roku o tej porze będziemy się intensywnie uczyć.

Sadece balık değil aynı zamanda et de ye.

Jedz nie tylko ryby, ale i mięso.

Bazen aynı zamanda düşünceli ve dürüst olmak zor.

Czasem trudno jest być jednocześnie taktownym i szczerym.

Sahip olduğumuz sınırlı zamanda üçünü birden yakalama şansımız var.

jest szansa, że schwytamy całą trójkę w ograniczonym czasie, jaki na to mamy.

Aynı zamanda onları ele veriyor. Çoğu av hüsranla sonlanıyor.

Ale również je demaskuje. Zwykle polowania kończą się porażką.

Lisa, sadece İngilizce değil, aynı zamanda Fransızca da konuşur.

Lisa mówi nie tylko po angielsku, ale i po francusku.

O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.

On jest jednocześnie uczonym i muzykiem.

Bu çiçekler sadece güzel değil, aynı zamanda güzel kokuyorlar.

Te kwiaty nie tylko są piękne ale także ładnie pachną.

Sadece Paris'e değil fakat aynı zamanda Roma'ya da gittik.

Nie tylko pojechaliśmy do Paryża, ale i odwiedziliśmy Rzym.

Ama aynı zamanda özelleştirilmiş kitlesel gözetlemeye başka bir kapı açıyor.

ale otwiera również drzwi sprywatyzowanej masowej inwigilacji.

Kalp ve aşk arasındaki bu bağ modern zamanda da ayakta kaldı.

Kojarzenie serca z miłością przetrwało do dzisiaj.

Aynı zamanda arzulara -- evet, arzulara -- hayallere ve tutkulara da cevap verir.

ale także na pragnienia, marzenia oraz aspiracje.

Pek çok ufak yaratık en güvenli buldukları bu zamanda ortaya çıkar.

Wtedy wiele małych stworzeń czuje się najbezpieczniej.

Aynı zamanda, sayısız deniz canlısının ana yemek kaynağıdır. En ufak balıktan...

I główne źródło pożywienia niezliczonych stworzeń morskich. Od narybku...

Kanun aynı zamanda "yabani hayvanların evcilleştirilmesini ve çoğaltılmasını" da teşvik ediyordu.

Prawo również „zachęcało do udomowiania i hodowli dzikich zwierząt”

O sadece güzel değil fakat aynı zamanda herkese karşı nazik de.

Ona jest nie tylko piękna, ale i uprzejma dla wszystkich.

Sadece Esperantist'ler değil fakat aynı zamanda Esperanto destekçileri de kongreye katılabilirler.

W kongresie mogą uczestniczyć nie tylko esperantyści, ale również sympatycy esperanta.

Tom'un niçin Mary ile herhangi bir zamanda evlenmek istediğini merak ediyorum.

Zastanawiam się, jak Tom mógł chcieć kiedykolwiek poślubić Mary.

Ama aynı zamanda, tüm bu lafları bir kerede söylememek anlamına da gelir.

ale że jednocześnie nie uderzamy z pełną siłą,

Ama aynı zamanda dayanışıyoruz çünkü bir toplum inşa etmek zorundayız. Çünkü Robinson Crusoe değiliz.

Ale musimy też współpracować, żeby tworzyć społeczności. Bo nie jesteśmy Robinsonami Crusoe.

Yakın zamanda bir babanın büyük ailesinin huzurunda, "erkek çocuklarımdan hiçbirinin avukat olmasını istemiyorum." dediğini duyduk.

Nie tak dawno usłyszeliśmy od ojca, jak mówi w obecności swojej dużej rodziny: "Nie chcę, żeby którykolwiek z moich chłopców był prawnikiem".

Şehirlerimizin her türden vahşi yaşama yuva olduğu bir gelecek. Sadece geceleri değil, aynı zamanda... ...gündüzleri de.

W której miasta są domem dla wielu dzikich zwierząt, nie tylko nocą, także w ciągu dnia.