Translation of "Onlarla" in Japanese

0.007 sec.

Examples of using "Onlarla" in a sentence and their japanese translations:

- Biz bazen onlarla görüşürüz.
- Onlarla bazen görüşürüz.

私たちは時々彼らに会う。

Onlarla sorunu tartışacağız.

我々はその問題を彼らと討論します。

Onlarla uzlaşmaya çalıştık.

われわれは彼らと妥協しようとした。

Onlarla sorunu tartışalım.

- その問題について彼らと討論しよう。
- その問題については彼らと話し合いましょう。

Onlarla işbirliği yapma.

- 彼らと交わるな。
- 彼らとはかかわるな。

Onlarla gitmeyi düşünüyorum.

- 彼らに同行しようかと考慮中です。
- 彼らと一緒に行こうか考え中です。

Onlarla kapıda vedalaştım.

門のところで彼らに別れを告げた。

Bazen onlarla görüşürüz.

私たちは時々彼らに会う。

Onlarla alay etme.

彼らをからかうな。

Bazen onlarla buluşuyoruz.

私たちは時々彼らに会う。

Onlarla arkadaş olduk.

私たちは彼らと親しくなりました。

Onlarla ilişkileri kopardık.

私たちは彼らとは関係を断っている。

Onlarla aramız iyidir.

私達は彼らと仲がよい。

- Saat altıda onlarla tanışacağım.
- Onlarla saat altıda buluşacağım.

私は6時に彼らに会うつもりだ。

Peki ne yapabilirsiniz onlarla?

皆さんは何ができるでしょうか?

çocuklarımızı dinleyip onlarla konuştuğumuz

それは1日の終わりの わずか15分です

Onlarla birlikte oraya gitmemelisin.

彼等とそこへ行ってはいけません。

O, onlarla konuşmayı kesti.

彼らに話すのをやめた。

Onlarla önceden hazırlıklar yapmalıyız.

前もって彼らと打ち合わせをしておかなくてはならない。

Bu gece onlarla görüşeceğim.

今夜彼らに会います。

Onlarla ortaklığım uzun sürmedi.

彼らとのつきあいは長く続かなかった。

Onlarla bir ilgim yok.

- 私は彼らと全く関係がない。
- 私は彼らとはまったく関係がない。

Konu hakkında onlarla tartıştım.

私はその問題について彼らと議論した。

Hâlâ onlarla arkadaş mısın?

- 奴らとまだ友達なのか?
- あの人たちとまだ友達なの?

Onlarla gitsem iyi olur.

彼らと一緒に行った方がよさそうだ。

Onlarla iletişime geçmek çok zordu,

意思疎通が本当に難しかったです

Onlarla sohbet etmek zorunda değilsin.

世間話をしなくてもいいからね。

O onlarla iyi vakit geçirdi.

彼女は彼らと楽しいひとときを過ごした。

O onlarla konuşmak için durdu.

- 彼らに話すために立ち止まった。
- 彼は彼らに話しかけようと立ち止まった。

Onlarla okul festivalinde arkadaş oldum.

- 学園祭で彼らと親しくなった。
- 学祭で彼女たちと友達になったんだ。

Ben onlarla birlikte Nikko'ya gittim.

私は彼らと一緒に日光へ行きました。

Artık onlarla konuşmanın faydası yok.

これ以上彼らと話し合っても無駄だ。

Beni onlarla aynı sınıfa koyma.

俺を奴等と一緒にするな。

Onlarla bir daha asla konuşmayacağımı düşündüm.

彼らは私を拒絶し もう二度と話せないと思いました

Ve onlarla baş etmek zorunda kaldım,

対処しなければ ならなくなりました

Doğrusunu söylemek gerekirse, onlarla gitmek istemiyorum.

実を言えば、連中と一緒に行きたくないんだ。

Onlarla müzakere yapması için onu atadık.

我々は彼を彼らと交渉する代表にたてた。

Çocuğa onlarla gitmesi için izin verildi.

その少年は一緒に行くのを許された。

O, okul festivalinde onlarla arkadaş oldu.

彼女は学園祭で彼らと親しくなった。

Onlarla birlikte gitmek istersen acele etmelisin?

彼らと一緒に行きたいのであれば、君は急がなければならない。

O onlarla yeni bir sayfa açtı.

彼は彼らときっぱりと別れた。

Tekrar denememiz konusunda onlarla aynı fikirdeyim.

再びやってみるべきだという彼らの意見に賛成だ。

Bütün yaz boyunca onlarla birlikte kaldık.

私たちは、夏の間ずっと彼らの家に滞在した。

Onlarla birlikte gitmek istiyorsan acele etmelisin.

彼らと一緒に行きたいのであれば、君は急がなければならない。

Bazı insanlar onlarla konuşulmadıkça nadiren konuşurlar.

- 話し掛けなければ、めったに話をしない人もいる。
- 話しかけない限りめったに話さない人もいる。

Bu konuda onlarla aynı fikirde olamam.

この件に関しては彼らに賛成できない。

Biz otobüs terminalinde kazara onlarla karşılaştık.

私達は、バスターミナルで、偶然彼らに出会った。

Onlarla konuşmadıkça nadiren konuşan insanlar vardır.

- 話し掛けなければ、めったに話をしない人もいる。
- 話しかけない限りめったに話さない人もいる。

Ve onlarla konuşmak ile yapabileceğimiz şey bu.

それが会話を通してできることです

Onlar için ama aynı zamanda onlarla birlikte

彼らのために 彼らとともに 希望や機会という遺産を残すことは

Biz silah azaltma konusunda onlarla anlaşmak istiyoruz.

我々は軍縮に関して彼らと意見が一致したいと望んでいる。

O mobilya hakkında onlarla bir pazarlık yaptı.

彼は彼らと家具の売買契約をした。

Annem onlarla dalga geçtiğim için beni azarladı.

お母さんは僕が彼らをからかったことを叱った。

Bir grup bilim adamı onlarla birlikte gemideydi.

彼らといっしょに科学者たちの一行が乗っていた。

Onlarla birlikte , Küba Füze Krizi sırasında keşif görevlerinde

彼らと一緒にいたのは 、キューバミサイル危機の際に 偵察 任務を遂行し

Ben sık sık onlarla birlikte balık tutmaya giderim.

あの人たちは釣り仲間です。

onlarla kan, ter ve göz yaşları içinde çalıştılar.

血と汗と涙を流して 共に働きました

Tanaka ailesi onlarla yemek yemem için beni davet etti.

田中さん一家が私を食事に招いてくれた。

Ailemiz bizimle ilgilendi ve şimdi onlarla ilgilenme sırası bizde.

両親が僕らの面倒を見てくれたから、今後は僕らが両親の面倒を見る番だ。

Geçen gün onlarla temas kurdum ama bir cevap alamadım.

先日も連絡したけどお返事もらえませんでした。

Ben Nagasaki çevresinde onlara rehberlik etmek için onlarla birlikte gittim.

- 私は長崎を案内するために彼女たちといっしょに行きました。
- 私は長崎を案内するために彼らといっしょに行きました。

Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

10時の約束なのに、未だに何の連絡もないのはおかしいな。どこかで事故にでも遭ったんじゃないだろうか。

Kediler kızlara benzer.Onlar seninle konuşursa harika fakat sen onlarla konuşmaya çalışırsan, o kadar iyi gitmez.

- 猫は女の子と似ている。向こうから話しかけてくるときは良いが、こちらから話しかけようとするとあまり上手くいかない。
- 猫というのは興味深い、まるで女性のようだ。向こうからやってきて話しかけてくる分には良いが、こっちから話しかけようとすると、なかなか上手くいかない。