Translation of "Ince" in German

0.008 sec.

Examples of using "Ince" in a sentence and their german translations:

Tom soğanı ince ince dilimledi.

Tom hat die Zwiebel in hauchdünne Scheiben geschnitten.

O çok ince.

- Das ist zu dünn.
- Es ist zu dünn.

Tom ince değildir.

Tom ist nicht dünn.

Duvarlar çok ince.

Die Wände sind sehr dünn.

Bu kitap çok ince.

Dieses Buch ist sehr dünn.

Bu ince kitap benimdir.

Dieses dünne Buch ist meins.

O ince tersine dönüşü yapacak.

wird es diesen kleinen Umschwung geben.

İnce espri konuşmaya lezzet verir.

Geist ist die Würze der Unterhaltung.

Mary ince bir gövdeye sahip.

Mary hat einen schlanken Körper.

Mary ince ve uzun boyludur.

Mary ist groß und schlank.

Kısa tutmak ince zekanın ruhudur.

In der Kürze liegt die Würze.

İnce bir cekete ihtiyacım var.

Ich brauche einen leichten Mantel.

O, bir uzun ince sarışındı.

Sie war eine große, schlanke Blondine.

Büyücü kızı ince havada yüzdürdü.

- Der Magier ließ das Mädchen in der Luft schweben.
- Der Zauberer ließ das Mädchen in der blauen Luft schweben.

Bu kahveyi çok ince öğüt.

Mahle diesen Kaffee sehr fein!

Elbise ince bir kumaştan yapılmıştır.

Das Kleid besteht aus einem dünnen Stoff.

Bu dizüstü bilgisayar çok ince.

Dieser Laptop ist sehr dünn.

Mary ince bluzunun içinde titredi.

Maria zitterte in ihrer dünnen Bluse.

- Mars çok ince bir atmosfere sahiptir.
- Mars'ın çok ince bir atmosferi var.

Der Mars hat eine sehr dünne Atmosphäre.

Arada çok ince bir çizgi var.

Das ist eine Gratwanderung.

şimdi biraz daha ince ayrıntıya girelim

Lassen Sie uns etwas näher darauf eingehen

Aşkın ince olduğu yerde hatalar kalındır.

Wenn die Liebe abkühlt, fallen viele Makel erst ins Auge.

Buz senin ağırlığını taşıyamayacak kadar ince.

Das Eis ist zu dünn, um dein Gewicht zu tragen.

İki şey arasında ince farklar var.

Zwischen den beiden Dingen bestehen feine Unterschiede.

Bu sözcüğün ince bir nüansı var.

Dieses Wort hat einen unterschwelligen Beiklang.

Mars ince atmosferli büyük bir kayadır.

Der Mars ist ein großer Felsbrocken mit einer dünnen Atmosphäre.

Genç kızlar gerçekten ince olmak istiyor.

Bei jungen Mädchen besteht ein starker Wunsch nach einer schlanken Figur.

O demetlerin içine ince dallar bağladı.

Er band die Zweige zu Bündeln zusammen.

O her gün daha ince görünüyordu.

Er schien von Tag zu Tag dünner zu werden.

Merkür çok ince bir atmosfere sahiptir.

Der Merkur hat eine sehr dünne Atmosphäre.

O gömleği deneyin; ince pamuktan yapılmıştır.

Ziehen Sie doch dieses Shirt einmal an, es besteht aus bester Baumwolle.

Mary ince bluzunun içinde titremeye başladı.

Maria fing an, in ihrer dünnen Bluse zu frösteln.

Tom her gün daha ince görünüyor.

Tom sieht jeden Tag dünner aus.

- Buz senin ağırlığını taşımayacak kadar ince.
- Buz o kadar ince ki senin ağırlığını taşımaz.

Das Eis ist so dünn, dass es dein Gewicht nicht tragen würde.

Soğuk, kurbağanın ince, nemli derisinden içeri sızıyor.

Die Kälte durchdringt die dünne, feuchte Haut des Frosches.

O ince tersine dönüşün büyük sonuçları olabilir.

Dieser kleine Umschwung kann riesige Auswirkungen haben.

Kız ince belli bir kadın haline geldi.

Das Mädchen ist zu einer schlanken Frau herangewachsen.

Bu buz senin ağırlığına dayanamayacak kadar ince.

- Das Eis ist zu dünn, um dein Gewicht auszuhalten.
- Das Eis ist zu dünn, um Ihr Gewicht zu tragen.

En ince ayrıntısına kadar her şey mükemmeldi.

Es war alles bis ins Detail perfekt.

Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

Subtile Unterschiede im Ton unterscheiden das Original von der Kopie.

Akreplerin dış iskeletini kaplayan ince bir katman vardır.

Eine dünne Schicht umgibt das Exoskelett eines Skorpions

Akreplerin dış iskeletlerini kaplayan ince bir katman vardır.

Skorpione haben eine dünne Schicht über ihrem Exoskelett.

Içeride bulunan işlemeler ince bir sıva ile kapatıldı

Die Stickereien im Inneren waren mit einem feinen Putz bedeckt

ince sıvalar kazındığında altından muhteşem eserler ortaya çıktı

Als feine Pflaster abgekratzt wurden, erschienen prächtige Artefakte aus Gold.

İki sözcük arasında anlamda ince bir fark var.

Es gibt einen feinen Bedeutungsunterschied zwischen den beiden Worten.

Aşk ve nefret arasında ince bir çizgi vardır.

Liebe und Hass wohnen dicht beieinander.

Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.

Genie und Wahnsinn liegen dicht beieinander.

Mary koyu saçlı uzun ince bir genç kadındı.

Maria war eine große, schlanke junge Frau mit dunklem Haar.

Özgüven ve saldırganlık arasında ince bir çizgi vardır.

Zwischen Durchsetzungsvermögen und Aggressivität liegt ein schmaler Grat.

Cesaret ve aptallık arasında ince bir çizgi vardır.

Mut und Dummheit liegen dicht beieinander.

O bıçak ile ağaçtan ince bir dal kesti.

Er hat mit seinem Messer einen Zweig von dem Baum geschnitten.

Toprak, sadece kara parçasının yüzeyini kaplayan ince bir örtü

Er ist nur eine dünne Schicht, die die Erdoberfläche bedeckt.

Gölün üstündeki buz senin ağırlığını taşımak için çok ince.

Das Eis auf dem See ist zu dünn um dein Gewicht zu tragen.

Yeni dizüstü bilgisayarım eskisinden daha ince ve daha hafif.

Mein neuer Klapprechner ist dünner und leichter als mein alter.

Akıl sağlığı ile delilik arasındaki ince çizgi daha incelmiştir.

Die dünne Linie zwischen Zurechnungsfähigkeit und Wahnsinn ist feiner geworden.

Geceden sağ çıkmanın en iyi yolu en ince dala tünemek.

Ein Schlafplatz auf dem dünnsten Ast ist die beste Chance, die Nacht zu überleben.

- O çok kibardır.
- O çok nazik.
- Çok kibardır.
- Çok ince.

- Er ist sehr freundlich.
- Er ist sehr nett.

Görünen o ki, banka soygunu en ince ayrıntısına kadar planlanmış.

Es scheint, dass der Banküberfall bis ins letzte Detail geplant war.

Uzun kolları ve bacakları olan, çok uzun boylu ve ince idi.

Er war sehr groß und schlank, Arme und Beine lang.

Mars'ın karbondioksit, azot ve argondan yapılmış çok ince bir atmosferi vardır.

Der Mars verfügt über eine sehr dünne Atmosphäre aus Kohlendioxid, Stickstoff und Argon.

Denizaltı yüzeye doğru ince bir buz tabakasını yarıp geçmek zorunda kaldı.

Das U-Boot musste zum Auftauchen eine dünne Eisschicht durchbrechen.

Fiber-optik kablolar insan kılları kadar ince minik cam elyafından oluşur.

Glasfaserkabel werden aus winzigen Glasfasern hergestellt, die so dünn sind wie menschliche Haare.

Ama ince farkları ancak öyle görebiliyorsun. Vahşi doğayı işte o zaman tanıyorsun.

Aber so sieht man die kleinen Unterschiede. Dann lernt man die Wildnis kennen.

Bir kitap ince, diğeri ise kalın. Kalın olanının yaklaşık 200 sayfası var.

Ein Buch ist dünn; das andere ist dick. Das dicke hat ungefähr 200 Seiten.

- Sanırım çok seçicisin.
- Sanırım çok titizsin.
- Sanırım çok ince eleyip sık dokuyorsun.

Ich glaube, du bist zu wählerisch.

Mary dikey çizgili giysiler giymekten hoşlanır çünkü onların daha ince gösterdiğini duymuş.

Maria trägt gerne Kleidung mit vertikalen Streifen, weil sie gehört hat, dass man damit schlanker wirke.

- O kadar ince sesle şarkı söyleyemem.
- O kadar yüksek oktavda şarkı söyleyemem.
- O kadar yüksek perdeden şarkı söyleyemem.

So hoch kann ich nicht singen.

Triton'un, taş ve buz karışımı olduğu düşünülür. Yüzeyinin sıcaklığı -245 Celsius derecedir ve azot ve metandan oluşan ince bir atmosferi vardır.

Man nimmt an, dass Triton aus Felsen und Eis besteht. Die Oberflächentemperatur beträgt −254 °C, und es gibt eine dünne Atmosphäre aus Stickstoff und Methan.

Ray, metal ya da tahtadan yapılmış ince ve uzun bir şeydir. Örneğin, trenler ray üzerinde gider, bu yüzden ona demir yolu treni diyoruz.

Eine Schiene ist ein Teil aus Metall oder Holz, das lang und dünn ist. Zum Beispiel ein Zug, der läuft auf Schienen, deshalb nennen wir ihn Schienenzug.