Translation of "Sahip" in Chinese

0.019 sec.

Examples of using "Sahip" in a sentence and their chinese translations:

Senin sahip olduğun kadar çok sabra sahip değil.

她没像你那样有耐心。

O, babasının sahip olduğu kadar çok kitaba sahip.

他的书和他父亲的一样多。

O benim sahip olmadığım bir şeye sahip: inanç

他有我所沒有的東西: 信心。

O, benim sahip olmadığım bir şeye sahip: inanç.

他有我所沒有的東西: 信心。

- İstemek sahip olmakla aynı değildir.
- İstememek sahip olmakla eştir.

没有欲望就等于拥有。

Bir tanesine sahip misin?

你有嗎?

İyi bir üne sahip.

他的名声很好。

Bugünkü biletlere sahip misin?

你有今天的票吗?

Mutluluk muhtemelen zaten sahip olduğunu istemektir, istediğine sahip olmak değil.

幸福应该是想要你已经有的东西,而不是拥有你想要的东西。

Sahip olduğum her şey odur.

那就是我全部的所有。

Dağ güzel bir görünüşe sahip.

這座山有一個美麗的外形。

O yeterli deneyime sahip değil.

她没有足够的经验。

İngilizce öğretmede bazı deneyimlere sahip.

他有一些教授英語的經驗。

Gerçekten doğru önceliklere sahip değilsin!

你真的没有优先权!

O, bir ehliyete sahip değildir.

她没有驾照。

Bu, sahip olduğum tek kitaptır.

这是我仅有的一本书。

Sahip olduğum parayı dilenciye verdim.

我把身上的錢全都給了那個乞丐。

O iyi bir gelire sahip.

他收入可观。

Herkes sahip olamadıkları şeyleri istiyor.

每个人都想要得到无法拥有的东西

Telefon numarama hâlâ sahip misin?

你還有我的電話號碼嗎?

Bu sahip olduğum tek kameradır.

這是我唯一的相機。

Benim için kamerama sahip çık.

幫我看著我的相機。

O iyi görme duyusuna sahip.

他的視力很好。

Tom bir ehliyete sahip değil.

湯姆沒有駕駛證。

Eğer çekici bir kişiliğe sahip olmak istiyorsanız, omuzlarınızda iyi bir kafaya sahip olmalısınız.

- 要想有良好的人格魅力,必须要有聪慧的头脑。
- 非上上智,无了了心。

Yalancılar iyi bir hafızaya sahip olmalıdırlar.

骗子们必须有好记性。

Güzel havaya sahip olacağımızı düşünüyor musun?

你认为我们会遇到好天气吗?

O, sahip olduğu her şeyi kaybetti.

他失去了他擁有的一切。

Zaman ya da paraya sahip değilim.

我沒有時間,也沒有錢。

Ona hâlâ sahip olup olmadığımı bilmiyorum.

我不知道我还有没有。

O, mükemmel güzelliğe sahip bir kadındır.

她是一个非常美的女人。

Neye sahip olduğumu tahmin edebilir misin?

- 你能猜到我有什么吗?
- 你们能猜到我有什么吗?

Çoğu genç bir cep telefonuna sahip.

年轻人几乎都有手机。

Sen sahip olduğum en güvenilir arkadaşsın.

你是我最可靠的朋友。

Sahip olduğum tüm bilgiyi size verdim.

我懂得的都已經傾囊相授了。

Param olsaydı bu bilgisayara sahip olurdum.

我要是有钱,立马就买这台电脑。

Bu sahip olduğum en iyi sözlük.

這本是我擁有的字典之中最好的一本。

Tom bir mikrodalga fırına sahip değil.

汤姆没有微波炉。

Benim bisikletim kabak bir lastiğe sahip.

我的腳踏車輪胎沒氣了。

Tom kesnlikle zor bir işe sahip.

汤姆确实有个麻烦的工作。

Sahip olmadığın istediğin bir şey var mı?

有什么你想要但是没有的东西吗?

Nancy, bir köpeğe sahip olmak istiyor mu?

Nancy想不想养一条狗?

Taro gerçekten güçlü bir sorumluluk duygusuna sahip.

太郎有很强的责任感。

Bu, sahip olduğum en iyi sözlüklerden biridir.

這本是我擁有的字典之中最好的一本。

Tom ve Mary'nin sahip olduğu dostluğu kıskanıyorum.

我羨慕Tom 和Mary 之間的友誼。

O tarihe sahip olsaydık iyi olurdu, çünkü

如果能有那个日期那将是很好的,因为

Ailenizin bir Japon arabasına sahip olmasına şaşırdım.

我很惊讶,你家居然有辆日本车。

Birleşik devletler zengin yer altı kaynaklarına sahip.

美国的自然资源很丰富。

Şu anda sahip olduğum tek şey anılar.

我现在仅有的东西就是我的记忆了。

İlk kız arkadaşına hangi yaşta sahip oldun?

你几岁交了第一个女朋友?

Bu bir dizüstü bilgisayara sahip olmak pratiktir.

有一台笔记本电脑很实用。

Bu yazılıma sahip değilsen onu şimdi indirebilirsin.

假如你没有这个程序,你现在就可以去下载。

Aşk birine sahip olmadığı bir şeyi veriyor.

爱情是给予一个人所没有的东西。

Babam Bay Kimura ile aynı arabaya sahip.

我父亲的车和木村先生的一样。

Tom sahip olduğu tüm parayı Mary'ye verdi.

汤姆把他的所有钱都给了玛丽。

Bu içecek açıkça çayla aynı tada sahip.

这个饮料的味道很明显是茶的味道。

Eğer sürmüyorsan bir arabaya sahip olmanın yararı nedir?

你根本不開車,有車又有甚麼用?

Londra halkı bu köprüye sahip olmaktan gurur duyuyor.

倫敦人對這座橋感到非常自豪。

O zaman sahip olduğu bütün parayı ona verdi.

她把她那時的全副積蓄都給了他。

Benim sahip olduğumun üç katı kadar kitabı var.

他有我的三倍的书。

O kendisi için karar verme hakkına sahip olmalı.

他应该有权利去自己做决定。

Sahip olduğu her şeyle birlikte evi terk etti.

她帶著她所擁有的一切東西離家出走了。

Ama diyelim ki kesinlikle, %100 virüse sahip değilsiniz.

现在假设你确定自己100%没携带病毒

Her şeye sahip olan biri her şeyi kaybedebilir.

拥有一切的人可能会失去一切。

Benim cep telefonum dahili bir dijital kameraya sahip.

我的手機有內建的數位相機。

Tom ve Mary küçük bir organik çiftliğe sahip.

汤姆和玛丽拥有一个小型的有机农场。

Bu şimdiye kadar sahip olduğum en güzel hediye.

这是我得到过的最好的礼物。

Her çocuğun aynı eğitim fırsatlarına sahip olması zorunludur.

每一個孩子都應該享有平等的學習機會。

Balinaların kendilerine ait bir dile sahip olduklarına inanılmaktadır.

人们相信鲸有他们自己的语言。

Tom bugeceki konser için bir bilete sahip değil.

湯姆沒有今晚音樂會的門票。

O ölüp gitmeden önce aşırı zenginliğe sahip olmuştu.

他死前累積了龐大的財富。

- Bir araba sürebilmenden önce bir ehliyete sahip olman gerekir.
- Bir araba sürebilmek için önce bir ehliyete sahip olmalısın.

沒有駕駛執照不能開車。

Tom'un erkek kardeşinin sahip olduğundan daha az parası var.

- 汤姆没他哥有钱。
- 汤姆没他弟有钱。

O, Amerikan demokrasisi hakkında herhangi bir bilgiye sahip değildir.

他一点都不知道美国的民主。

- Onun görme kabiliyeti kötü.
- O kötü görme duyusuna sahip.

他的视力不佳。

Bazı dillerde bazı fiiller yüz farklı anlama sahip olabilir.

在一些语言中,部分动词可能会有上百种不同的意思。

Senin sahip olduğunun dört katı daha fazla CD'lerim var.

我的 CD 有你的兩倍多。

Sen böyle iyi bir işe sahip olduğun için şanslısın.

你很幸運能有這麼好的工作。

Bu bilgisayar oyunlarını oynamak için hızlı tepkilere sahip olmalısın.

玩这些电脑游戏要反应灵敏。

O, benim sahip olduğumdan çok daha fazla paraya sahiptir.

他比我有錢多了。

Bu kamyon en fazla 5 ton yük taşıma kapasitesine sahip.

这辆卡车最大的载重量是5吨。

- Tadashi yumuşak bir sese sahip.
- Tadashi'nin yumuşak bir sesi var.

正的声音很温柔。

Fakir, çok az şeye sahip olan değildir fakat çok isteyendir.

贫穷的不是拥有太少的人,而是想要太多的人。

- O taştan bir kalbe sahip.
- Onun taştan bir kalbi var.

他铁石心肠。

- Onun büyük bir potansiyeli var.
- O büyük bir potansiyele sahip.

- 他有极大的潜力。
- 他有極大的潛力。

- O pasif bir karaktere sahip.
- Onun edilgen bir karakteri var.

他的性格很消极。

Kargo ceplerine sahip olan Khaki şortları sizi bir maceraperest yapmaz.

有外口袋的卡其短裤不能把你变成冒险家。

Sarışınlar diğer saç rengine sahip kadınlardan % 7 daha fazla kazanırlar.

金髮女郎比其他顏色頭髮的女人多賺7%。

Bu kadar uzağa yürüyebildiği için, o güçlü bacaklara sahip olmalı.

他走了那麼遠的路,腳力一定很不錯。

- Sınıfımızda yirmi'den fazla öğrenci var.
- Sınıfımız yirmi öğrenciden fazlasına sahip.

我们班有二十多个学生。

Senin sahip olduğunun üç katı kadar çok sayıda kitabım var.

我有的書是你的三倍。

Bir insanın mutluluğu neye sahip olduğuna değil, kendisinin ne olduğuna bağlıdır.

人的幸福不在于他拥有什么,而在于他是什么样的人。

Güle güle! Daha fazla zamana sahip olduğunda, geri gel ve oyna!

再见!有空多来玩儿!

Umarım seni bir daha ki sefere New York'tayken görme şansına sahip olurum.

希望下次我在纽约还可以有机会见到你。

Onun o kadar acımasız bir şey yapma yeteneğine sahip olduğunu hiç düşünmemiştim.

我从来没想到他能做到那么残忍的事。

1950'lerde, Finler dünyadaki en az sağlıklı diyetlerden birine sahip olarak belirtildiler.

50年代,芬兰人被认为是世界上饮食最不健康的例子。

- Çocuk büyük bir potansiyele sahip.
- Çocuğun parlak bir geleceği var.
- Çocuğun geleceği parlak.
- Çocuk parlak bir geleceğe sahip.
- Çocuk parlak bir gelecek vâât ediyor.
- Çocuk vaat dolu.

这个男孩很有前途。

Haysiyet hiçbir ücrete tabi değildir ama buna gerçekten sahip olan tek kişi benim!

尊严不值钱,却是我唯一真正拥有的!