Translation of "Başlamıştı" in German

0.003 sec.

Examples of using "Başlamıştı" in a sentence and their german translations:

örgütlenmeye başlamıştı.

vor allem gegen die Banden.

Çalışmalar başlamıştı

Die Arbeit hatte begonnen

Yoğun yağış başlamıştı.

Es begann heftig zu regnen.

Yağmur yağmaya başlamıştı.

Es hatte angefangen zu regnen.

1812 Savaşı başlamıştı.

- Der Krieg von 1812 hatte begonnen.
- Der Britisch-Amerikanische Krieg hatte begonnen.

Her şey garaj da başlamıştı

Alles begann in der Garage

Perde kalktı ve performans başlamıştı.

Der Vorhang war oben, und die Vorführung hatte begonnen.

Stada vardığımızda maç çoktan başlamıştı.

Als wir am Stadion ankamen, hatte das Spiel bereits begonnen.

Anormal akıntılar ne zaman başlamıştı?

Wann hat der ungewöhnliche Ausfluss begonnen?

Onun kibarlığı bana yük olmaya başlamıştı.

Ihre Freundlichkeit ist für mich zu einer Belastung geworden.

İlk puanınızı aldığınızda oyun henüz başlamıştı.

Das Spiel hatte kaum begonnen, als Sie ihren ersten Punkt erzielten.

Dinlenmeden yürüme kısa sürede etkisini göstermeye başlamıştı.

Andauerndes Marschieren begann die Männer und Pferde rasch zu ermüden.

O gün soğuktu ve dahası yağmur başlamıştı.

An diesem Tag war es kalt, und zudem begann es zu regnen.

- Şüphelenmeye başlamıştım.
- Kafamda soru işaretleri oluşmaya başlamıştı.

Ich hatte schon langsam meine Zweifel.

Birisi kapıyı çaldığında, o tam kitabı okumaya başlamıştı.

Sie hatte gerade angefangen, das Buch zu lesen, als jemand an der Türe klopfte.

- Tom garip hissetmeye başlamıştı.
- Tom kendini garip hissetmeye başlıyordu.

Es wurde Tom allmählich unangenehm.

Bu muhtemelen iyi olur, yukarıda hava hava çok ısınmaya başlamıştı.

Das ist vermutlich gut so, denn es wird hier oben ziemlich heiß.

Deniz blokajları kıtlığa neden olmaya başlamıştı. Avrupa'da yiyecek ve yakıt ...

Flottenblockaden begannen, Engpässe zu verursachen von Essen und Treibstoff in ganz Europa ...

Alice nehir kıyısında kız kardeşinin yanında oturmaktan sıkılmaya başlamıştı ve yapacak da bir şeyi olmadığından bir iki kez kız kardeşinin okuduğu kitaba çaktırmadan bakıverdi fakat kitapta resim ya da diyalog yoktu, Alice de "resimsiz ve diyalogsuz bir kitap ne işe yarar" diye kendi kendine düşündü.

Langsam hatte Alice die Nase voll davon, neben ihrer Schwester auf der Bank zu sitzen und nichts zu tun zu haben: ein zweimal hatte sie einen Blick auf das Buch geworfen, das ihre Schwester las, doch es enthielt weder Abbildungen noch Dialoge; "und wozu taugt ein Buch", dachte Alice, "ohne Abbildungen oder Dialoge?"