Translation of "Pazarlık" in English

0.005 sec.

Examples of using "Pazarlık" in a sentence and their english translations:

Ne pazarlık!

What a bargain!

Pazarlık etmeyi severim.

I love to bargain.

- Pazarlık etme şansın yok.
- Pazarlık edebilecek bir durumda değilsiniz.

You're in no position to bargain.

Pazarlık güçleri kadar ödeniyor

They are paid what they have the power to negotiate,

O sıkı pazarlık yapar.

He drives a hard bargain.

Sendika yönetimle pazarlık yaptı.

The union bargained with the management.

Bu konuda pazarlık olmayacak.

There will be no bargaining on this issue.

Seninle bir pazarlık yapacağım.

- I will make a bargain with you.
- I'll make a bargain with you.

Fiyat konusunda pazarlık yaptım.

I negotiated the price.

Bu gerçek bir pazarlık.

It's a good deal.

Sami pazarlık yapmayı düşünüyor.

Sami thinks he has got a bargain.

Tom pazarlık yapmayı biliyor.

Tom knows how to bargain.

Tom pazarlık yaptığı düşünüyor.

- Tom thinks he got a bargain.
- Tom thinks that he got a bargain.

Çarşıda pazarlık etmek yaygındır.

Haggling is common in markets.

- Pazarlık yaptık.
- Biz anlaşmaya vardık.

We made a bargain.

Tom sıkı bir pazarlık yaptı.

Tom drove a hard bargain.

Tom pazarlık ettiği şeyi almadı.

Tom didn't get what he bargained for.

Ben pazarlık etmekte iyi değilim.

I'm not good at negotiating.

Sen ve ben bir pazarlık yaptık.

You and I made a bargain.

Siz de pazarlık yapmayı sever misiniz?

Do you like haggling?

Bir savunma pazarlık söz konusu değildir.

A plea bargain is out of the question.

Daha sonra fiyat üzerine pazarlık yapabiliriz.

We can haggle over price later.

Tom fiyat üzerinde pazarlık yapmada iyidir.

Tom is good at bargaining the price down.

Dan fiyat için pazarlık bile etmedi.

Dan didn't even negotiate the price.

Tom dün sıkı bir pazarlık yaptı.

Tom picked up a good bargain yesterday.

- Sıkı bir pazarlığa girişiyorsun.
- Sıkı pazarlık yapıyorsun.

You drive a hard bargain.

O mobilya hakkında onlarla bir pazarlık yaptı.

He made a bargain with them about the furniture.

Bu araba çok ucuzdu, gerçek bir pazarlık.

This car was very inexpensive, a true bargain.

Oğlum pek çok problem için pazarlık yapmadı.

My son never bargained for so many problems.

Ama onların büyük, çok büyük pazarlık güçleri var.

But they have massive, outsized negotiating power.

Biz birbirimizi terk etmeyeceğimiz konusunda bir pazarlık yaptık.

We made a pact that we wouldn't abandon one another.

Tom fiyatı düşürmek umuduyla, satıcı ile pazarlık etti.

Tom bargained with the salesman hoping to get a lower price.

Bu pazarlık için iyi bir yer gibi görünmüyor.

It doesn't look like a good place for bargains.

- Pazarlık payı var mı?
- Esneme payı var mı?

Is there any wiggle room?

Ancak, 31 yaşındaki Saladin Adid’in pazarlık ettiği şeyden daha fazlası olun.

However, the 31-year-old Saladin proves to be more than what al-Adid has bargained for.

Garip değil mi? - Yabancı biri yerli birine çarşıda nasıl pazarlık yapılacağını gösteriyor.

Isn't it strange?--A foreigner showing a local how to bargain at the bazaar.

- O emlakçı ile daha düşük bir fiyatı pazarlık etti.
- O emlakçı ile daha düşük bir fiyatı görüştü.

He negotiated a lower price with the real estate agent.