Translation of "Kararsız" in English

0.005 sec.

Examples of using "Kararsız" in a sentence and their english translations:

Tom kararsız.

Tom is indecisive.

Aklım kararsız.

- My mind is torn.
- My mind is tormented.

Dişi hâlen kararsız.

She's still undecided.

Tom fazla kararsız.

Tom is too indecisive.

Tom kararsız görünüyor.

Tom looks indecisive.

Tom hâlâ kararsız.

Tom is still undecided.

Tom kararsız görünüyordu.

Tom seemed hesitant.

Tom kararsız değildi.

Tom wasn't vague.

Tom'un kararsız olduğunu düşünüyorum.

- I think Tom is unstable.
- I think that Tom is unstable.

Tom hala kararsız görünüyor.

Tom still looks doubtful.

Tom kararsız olduğunu söylüyor.

Tom says he's undecided.

Tom biraz kararsız görünüyordu.

Tom seemed to be a little hesitant.

Sanırım Tom hâlâ kararsız.

- I think Tom is still undecided.
- I think that Tom is still undecided.

- Tom kararsız görünüyor.
- Tom emin değil gibi görünüyor.
- Tom kararsız duruyor.

- Tom looks uncertain.
- Tom seems unsure.

- Tom kararsız.
- Tom gelgeç akıllı.

Tom's unstable.

Genellikle bu kadar kararsız değilim.

I'm usually not this indecisive.

Yüzde on üçü kararsız kalıyor.

Thirteen percent remain undecided.

Sadece yedi senatör kararsız kaldı.

Only seven Senators remained undecided.

Tom bunu yapmak için kararsız.

Tom is hesitant to do that.

Sence Tom hala kararsız mı?

Do you think Tom is still undecided?

Tom bana kararsız olduğunu söyledi.

- Tom told me that he was undecided.
- Tom told me he was undecided.

Tom hâlâ kararsız, değil mi?

Tom is still undecided, isn't he?

Tom ne yapması gerektiği konusunda kararsız.

Tom is uncertain what he should do.

Onlar kararsız. Onlar ne istediklerini bilmiyorlar.

They're indecisive. They don't know what they want.

Senin çok kararsız olduğuna şüphe yok.

No wonder you're so indecisive.

O, yapmak istediği şey hakkında kararsız görünüyordu.

He seemed vague about what he wanted to do.

Tom ve Mary her ikisi de kararsız.

Tom and Mary are both indecisive.

Tom, Mary'ye bunu yapmakta kararsız olacağını söyledi.

Tom told Mary that he'd be hesitant to do that.

Tom hâlâ kararsız olup olmadığını merak ediyorum.

I wonder if Tom is still undecided.

Tom bunu yapmak için kararsız olduğunu söyledi.

- Tom said that he was hesitant to do that.
- Tom said he was hesitant to do that.

Tom bana Mary'nin duygusal yönden kararsız olduğunu söyledi.

Tom told me Mary was emotionally unstable.

Tom Mary'nin bunu yapmak için kararsız olduğunu söyledi.

- Tom said Mary wasn't hesitant to do that.
- Tom said that Mary wasn't hesitant to do that.

Tom bunu yapmak için kararsız olduğunu herkese söyledi.

- Tom told everyone that he was hesitant to do that.
- Tom told everybody that he was hesitant to do that.
- Tom told everybody he was hesitant to do that.
- Tom told everyone he was hesitant to do that.

Sami ve Leyla'nın çok kararsız bir ilişkisi vardı.

Sami and Layla had a very rocky relationship.

- Tom şüpheli görünüyor.
- Tom emin değil gibi görünüyor.
- Tom kararsız duruyor.

Tom seems unsure.

- Tom, bunu yapmakta çok tereddüt ettiğini söyledi.
- Tom bunu yapmakta çok kararsız olduğunu söyledi.

Tom said that he was very hesitant to do that.

Lannes, Pułtusk'ta daha büyük bir Rus gücüne saldırdı, ancak bu kanlı ve kararsız bir olaydı.

Lannes attacked a larger Russian force at  Pułtusk, but it was a bloody, indecisive affair.

- Tom onu yapmak için benim kadar kararsız değil.
- Tom onu yapmak için benim kadar tereddütlü değil.

Tom isn't as hesitant to do that as I am.

Manyetosferin içinde, uzay plazmasının yoğunluğu (elektronlar ve iyonlar gibi yüklü parçacıklar), güneş rüzgarının hüküm sürdüğü dışarıdaki plazmadan çok daha düşüktür. Manyetopoz adı verilen sınır, iki farklı yoğunluk bölgesi farklı hızlarda hareket ettiğinde kararsız hale gelir.

Inside the magnetosphere, the density of the space plasma—charged particles, like electrons and ions—is much lower than the plasma outside, where the solar wind prevails. The boundary, called the magnetopause, becomes unstable when the two different density regions move at different rates.