Translation of "Kaçınmaya" in English

0.006 sec.

Examples of using "Kaçınmaya" in a sentence and their english translations:

Ağlamaktan kaçınmaya çalış.

Try to keep from crying.

Sorumluluktan kaçınmaya çalışmayın.

Do not try to avoid responsibility.

Ondan kaçınmaya çalışıyorum.

I'm trying to avoid him.

Onlardan kaçınmaya çalışıyorum.

I'm trying to avoid them.

Tom'dan kaçınmaya çalışmalısın.

You should try to avoid Tom.

İsraftan kaçınmaya çalışıyorum.

I try not to be wasteful.

Getolardan kaçınmaya çalışıyorum.

I try to avoid ghettos.

Kötü şirketten kaçınmaya çalışın.

Try to avoid bad company.

Tom yakalanmaktan kaçınmaya çalıştı.

Tom tried to avoid getting caught.

Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.

I tried to avoid conflict.

Ben Tom'dan kaçınmaya çalışıyorum.

I've been trying to avoid Tom.

Tutuklanmaktan kaçınmaya çalışırken yakalandı.

He was caught trying to avoid getting arrested.

Onu abartmaktan kaçınmaya çalış.

Try to avoid overdoing it.

Tom Mary'den kaçınmaya çalışıyor.

Tom is trying to avoid Mary.

Abur cuburdan kaçınmaya çalışın.

Try to avoid junk food.

Kavgaya girmekten kaçınmaya çalış.

Try to avoid getting into a fight.

Onun gözlerine bakmaktan kaçınmaya çalıştım.

I tried to avoid looking at her eyes.

Babam içki içmekten kaçınmaya çalışıyor.

My father tries to abstain from drinking.

Biz o sorundan kaçınmaya çalışıyoruz.

We've been trying to avoid that problem.

Genel tuvaletleri kullanmaktan kaçınmaya çalışırım.

I try to avoid using public restrooms.

Jack vergilerini ödemekten kaçınmaya çalıştı.

Jack tried to evade paying his taxes.

Herhangi bir tartışmadan kaçınmaya çalışıyorum.

I am trying to avoid any arguments.

Tom şekerli içeceklerden kaçınmaya çalışıyor.

Tom is trying to avoid drinks with sugar.

Tom Mary'ye bakmaktan kaçınmaya çalıştı.

Tom tried to avoid looking at Mary.

Her zaman beladan kaçınmaya çalışırım.

I always try to avoid trouble.

Tom hâlâ Mary'den kaçınmaya çalışıyor.

Tom is still trying to avoid Mary.

Mümkün olduğunca Tom'dan kaçınmaya çalışıyorum.

I try to avoid Tom as much as possible.

Tom bunu yapmaktan kaçınmaya çalıştı.

Tom tried to avoid doing that.

İnsanların hislerine zarar vermekten kaçınmaya çalışmalısınız.

You must try to avoid hurting people's feelings.

Mümkün olduğu kadar tünellerden kaçınmaya çalışacağım.

I will try to avoid tunnels as much as possible.

Tom her zaman sorundan kaçınmaya çalışır.

Tom always tries to avoid trouble.

Daha fazla sorun çıkarmaktan kaçınmaya çalış.

Try to avoid making any more trouble.

Tom Mary ile tartışmaktan kaçınmaya çalışıyor.

Tom is trying to avoid arguing with Mary.

Eğer Tom'u sevmiyorsan sadece ondan kaçınmaya çalış.

If you don't like Tom, just try to avoid him.

Hava karardıktan sonra ormana gitmekten kaçınmaya çalışıyorum.

I try to avoid going into the woods after dark.

Tom hava yoluyla seyahat etmekten kaçınmaya çalışır.

Tom tries to avoid traveling by air.

- Ben Tom'u atlatmaya çalışıyorum.
- Ben Tom'dan kaçınmaya çalışıyorum.

I'm trying to avoid Tom.

Tom'dan kaçınmaya çalışmama rağmen, kütüphanenin önünde ona rastladım.

Even though I'd been trying to avoid Tom, I ran into him in front of the library.

Ben karanlıktan sonra mezarlık tarafında yürümekten kaçınmaya çalışıyorum.

I try to avoid walking by the cemetery after dark.

- Tom, Mary'den kaçınmaya çalışıyor.
- Tom, Mary'den uzak durmaya çalışıyor.

Tom has been trying to avoid Mary.

Numidyalılar, Roma süvari ve Velite'leri ile doğrudan bir çatışmadan kaçınmaya devam ediyor.

Numidians continue to avoid a direct confrontation with the Roman cavalry and velites.

Eğer insanlara biraz daha saygılı davranmaya başlamazsan, insanlar senden vebalı gibi kaçınmaya başlayabilir.

If you don't start treating people with a little more respect, people may start avoiding you like the plague.

- Çok fazla seçenek arasında kalmak insanları karar almaktan kaçınmaya itebilir.
- Çok fazla seçenek arasında kalmak insanın elini kolunu bağlayıp karar almaktan kaçınmasına yol açabilir.

Choice overload can paralyze people into avoiding decision-making.