Translation of "“on" in English

On, on bir, on iki, on üç, on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi.

Ten, eleven, twelve, thirteen, fourteen, fifteen, sixteen, seventeen, eighteen, nineteen, twenty.

On günde on kaza oldu.

There were ten accidents in as many days.

Saat on.

It's ten o'clock.

O, on bir on beşte oldu.

It happened at a quarter past eleven.

Bir on yılda on yıl var.

There are ten years in a decade.

Tom'un on parmağında on marifet var.

- Tom is a man of many talents.
- Tom is a jack of all trades.
- Tom is a man of many parts.

Bir asırda on tane on yıl var.

There are ten decades in a century.

On kişiye sor, on tane cevap al.

Ask ten people, get ten answers.

- Toplantı, on gün uzaklıktadır.
- Toplantı on gün sonra.
- Toplantıya on gün var.

The meeting is ten days away.

- O, on bir on beşte oldu.
- O, on biri çeyrek geçe oldu.

It happened at a quarter past eleven.

Sadece yüzde on.

Only ten percent.

On iki yaşında.

She's 12 years old.

Kız: On dört.

Girl: Fourteen.

On üç yıl.

Thirteen.

Sadece on yılda!

In just 10 years!

Neredeyse saat on.

It is almost ten o'clock.

On yıl geçti.

Ten years have gone by.

On gün geçti.

Ten days passed by.

On dakika bekledim.

I waited for ten minutes.

On beşinci kim?

Who is the fifteenth?

Sakız on sent.

The gum's ten cents.

Atl on yaşında.

- Atl is ten.
- Atl is ten years old.

Saat tam on.

It's ten o'clock sharp.

On tabak istiyorum.

I want ten plates.

On senedir gardiyandı.

She was a prison guard for ten years.

On kilometre koştuk.

We ran for 10 kilometers.

On saattir trendeydik.

We were on the train for ten hours.

On yaşında mısın?

- Are you ten years old?
- Are you ten?

On ikiden vurdu.

He hit the bull's-eye.

Neden on söyleyemedin?

Why couldn't you tell her?

Oğlum on yaşında.

My son is ten years old.

Saat on bir.

It's eleven o'clock.

Saat on iki.

It's twelve o'clock.

On birinci sınıftayım.

I'm in the eleventh grade.

On birinci sınıfım.

I'm an eleventh grader.

On çocuğu görebilirim.

I can see ten kids.

On dakika geciktiniz.

You're ten minutes late.

On gününü aldı.

It took him ten days.

On yıldır görmemiştim.

I hadn't seen for ten years.

Saat daha on.

It's only ten o'clock.

On dil bilir.

She knows ten languages.

- Sadece on beş dakika.
- Yalnızca on beş dakika.

Only fifteen minutes.

O, on parmağında on marifet olan bir kimsedir.

He is a jack-of-all-trades.

- O, on yıldır ölüdür.
- On yıldır aramızda değil.

She has been dead for ten years.

- O, on yedi yaşındadır.
- O on yedi yaşında.

- She is aged seventeen.
- She's seventeen.
- She's seventeen years old.

- Saat zaten on bir.
- Saat şimdiden on birdir.

- It is already eleven.
- It's already 11.
- It's already eleven.

- Hendek on ayak derinliğinde.
- Hendek on fit derinliğinde.

The ditch is ten feet deep.

- Hendek on ayak uzunluğunda.
- Hendek on fit uzunluğunda.

The ditch is ten feet long.

- Onu on dolara sattım.
- Onu on dolara sattım

I sold it for ten dollars.

- Lütfen on saniye bekle.
- Lütfen on saniye bekleyin.

Please wait ten seconds.

- Tom on üç yaşında.
- Tom on üç yaşındadır.

- Tom is thirteen.
- Tom is thirteen years old.

- On aydır Çin'de okumaktayım.
- On aydır Çin'de okuyorum.

I've been studying in China for ten months.

- On dakika içinde ayrılıyorum.
- On dakika içinde gidiyorum.
- On dakika içinde yola çıkıyorum.

I'm leaving in ten minutes.

- Tom çok yetenekli bir insan.
- Tom on parmağında on marifet olan bir insan.
- Tom'un on parmağında on marifet var.

Tom is a man of many talents.

On altı kilometre yürüyüp, on dakika dinlenip, tekrar yürüdüler.

They walked for ten miles, rested for ten minutes, then walked again.

- O on çocuğa sahiptir.
- Onun on tane çocuğu var.

She has ten children.

Bu fotoğrafta on altı yaşındaydım ve Tom on yaşındaydı.

I was sixteen in this picture, and Tom was ten.

- Okulumuz on sınıfa sahiptir.
- Okulumuzun on tane dersliği vardır.

Our school has ten classes.

On sekiz yaşındayken Tokyo'ya geldiğimden beri on yıl geçti.

Ten years have passed since I came to Tokyo at the age of eighteen.

"On dakika içinde uyuyacağım." "Onu on dakika önce söyledin!"

"I'm going to sleep in 10 minutes." "You said that 10 minutes ago!"

- On üç kişi hayatını kaybetti.
- On üç kişi öldü.

Thirteen people have died.

Burçların on iki işareti on iki takımyıldızına karşılık gelir.

The twelve signs of the zodiac correspond to twelve constellations.

Bu köpek on üç ya da on dört yaşındadır.

This dog is thirteen or fourteen years old.

On bir kere on bir, yüz yirmi bir eder.

- Eleven times eleven is one hundred twenty-one.
- Eleven times eleven is one hundred and twenty-one.

- Görevi on dakikada çözdü.
- Görevi on dakika içinde çözdü.

She solved the task in ten minutes.

- Ben gelecek yıl on yedi olacağım.
- Seneye on yedi olacağım.
- Seneye on yedi yaşında olacağım.

I'll be seventeen next year.

On yaşındayken çöplükte oynuyordum

And when I was 10 years old, I was playing at the dump

Son on yıl içinde,

Over the last decade,

On çocuklu bir anneyim.

[woman] I am a mom, and I have ten children.

Babam on yıldır hasta

My dad's been sick for a decade,

On yıldır bu böyle.

been that way for the last 10 years.

Saatiniz on dakika geri.

Your watch is ten minutes slow.

Sana on dolar borçluyum.

I owe you ten dollars.

Komitemiz on üyeden oluşmaktadır.

Our committee consists of ten members.

Helen on yedi yaşında .

Helen is seventeen years old.

Dick on yaşında öldü.

Dick died at ten years of age.

Onu on dolara sattım.

I sold it for ten dollars.

Yol on fit genişliğinde.

The road is ten feet in width.

Mağaza on birde kapanır.

The store closes at eleven.

Çocuk on saattir uyuyor.

The boy has been sleeping for ten hours.

Toplam on doları buldu.

The total came to ten dollars.

Komite on üyeden oluşmaktadır.

The committee is made up of ten members.

On mahkûm hapishaneden çıktı.

Ten prisoners broke out of jail.

"Saat kaç?" "On otuz."

"What time is it?" "It is ten-thirty."

Yürüyerek on beş dakika.

It's fifteen minutes on foot.

On kadar kitap yazdı.

She wrote as many as ten books.

On yıl hapiste yattı.

He served a ten-year prison term.

Çalıştırdığı on işçisi var.

He has employed ten workers.

Ben on sekiz yaşındayım.

- I am eighteen years old.
- I'm 18 years old.
- I am 18 years old.
- I'm eighteen.

O, on dil konuşabilir.

- He is able to speak ten languages.
- He has the ability to speak ten languages.