Translation of "¡perdón" in Turkish

0.015 sec.

Examples of using "¡perdón" in a sentence and their turkish translations:

¡Perdón!

Affedersin!

- Perdón, error mío.
- Perdón, fallo mío.

Üzgünüm, benim hatam.

Perdón, cariño.

Özür dilerim, aşkım.

- Pido perdón.
- Disculpe.
- ¡Perdón!
- ¡Lo siento!
- ¡Disculpa!

Affedersin!

- Deberías pedirle perdón a Tom.
- Deberíais pedirle perdón a Tom.
- Debería pedirle perdón a Tom.
- Deberían pedirle perdón a Tom.

Tom'a özür dilemelisin.

Perdón, ¿dijiste algo?

Özür dilerim, bir şey mi söyledin?

- Perdone.
- Disculpe.
- ¡Perdón!

- Affedersiniz.
- Özür dilerim.

Perdón por molestarte.

Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm.

Pido tu perdón.

Ben senin affını diliyorum.

Deberíais pedirme perdón.

Bana özür dilemelisin.

No pedí perdón.

Ben özür dilemedim.

Deberías pedir perdón.

Özür dilemelisin.

Perdón por interrumpirte.

Sözünüzü kestiğim için üzgünüm.

Perdón, no escuché.

Affedersiniz, duymadım.

Quise pedir perdón.

Üzgün olduğumu söymek istedim.

- Lamento molestarte.
- Perdón por haberlo molestado.
- Perdón por haberte molestado.

- Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.
- Seni sıkıntıya soktuğum için üzgünüm.

Perdón, no puedo ir.

Üzgünüm gidemem.

Él me pidió perdón.

O affımı rica etti.

Perdón. No lo sabía.

Üzgünüm. Bilmiyordum.

Perdón, pero te quiero.

Üzgünüm, seni seviyorum.

Perdón por llegar tarde.

Geç kaldığım için üzgünüm.

Perdón por la tardanza.

Gecikme için özür dilerim.

Tom terminó pidiendo perdón.

Tom ondan sonra özür diledi.

Perdón, pero no entiendo.

Üzgünüm, ben takip etmiyorum.

Perdón. Había mucho tráfico.

Üzgünüm. Trafik ağırdı.

Perdón por el retraso.

Lütfen geç kalışımı bağışlayın.

Perdón, es un error mecanográfico.

Üzgünüm, o bir yazım hatası.

¿Eres aburrida? Perdón, ¿estás aburrida?

Sıkıcı mısın? Affedersin, sıkıldın mı?

Perdón por llamarte tan temprano.

Seni bu kadar erken aradığım için özür dilerim.

Perdón. Todo es mi culpa.

Üzgünüm, tamamen benim hatam.

Creo que deberías pedirle perdón.

Sanırım ondan özür dilemelisin.

¡Perdón! No estaba prestando atención.

Affedersiniz, dikkat etmiyordum.

- Deberías pedir disculpas.
- Deberías pedir perdón.

- Özür dilemelisin.
- Senin özür dilemen gerekir.

Tom le rogó perdón a Mary.

Tom Mary'den özür diledi.

¡Perdón, Jorge! ¡No te había visto!

Affedersin, Jorge! Seni görmedim.

Perdón, ¿hay un hotel por aquí?

Affedersiniz bu çevrede bir otel var mı?

Perdón, no sabía que seguías aquí.

Affedersin, hala burada olduğunu bilmiyordum.

- Con permiso.
- Pido perdón.
- Disculpe.
- Excúsame.

- Affedersiniz.
- Kusura bakmayın.

Perdón, no me había dado cuenta.

Özür dilerim. Fark etmedim.

Perdón por todos los errores ortográficos.

Tüm yazım hataları için üzgünüm.

- Vinimos a pedir disculpas.
- Vinimos a pedir perdón.
- Veníamos a pedir disculpas.
- Veníamos a pedir perdón.

Özür dilemeye geldik.

Perdón, no creo que lo pueda hacer.

Üzgünüm, yapabileceğimi sanmıyorum.

Perdón por arruinar tu fiesta de cumpleaños.

Doğum günü partini mahvettiğim için üzgünüm.

- Perdone.
- Pido perdón.
- Disculpe.
- ¡Lo siento!
- Discúlpeme.

- Lütfen beni affet.
- Affedersiniz.

Perdón por llegar tarde: me quedé dormido.

Geç vardığım için üzgünüm, fazla uyudum.

Perdón por llegar tarde. Me quedé dormido.

Geç kaldığım için özür dilerim. Fazla uyudum.

Perdón pero no quiero ser un emperador.

Üzgünüm ama bir imparator olmak istiyorum.

- Tom debería pedir perdón.
- Tom debería disculparse.

Tom özür dilemeli.

- Lamento llegar tarde.
- Perdón por llegar tarde.

- Geç kaldığım için özür dilerim.
- Geç kaldığım için beni bağışlayın.

Debes pedirle perdón, y hacerlo de inmediato.

Ondan özür dilemelisin, ve bunu derhal yapmalısın.

Tom no sabía pedir perdón en francés.

Tom Fransızca özür dileyemedi.

- Tom le rogó perdón a Mary.
- Tom suplicó perdón a Mary.
- Tom rogó a Mary que lo perdonara.

Tom bağışlanma için Mary'ye yalvardı.

Perdón, pero no entiendo muy bien el inglés.

Üzgünüm, ama İngilizceyi iyi anlamıyorum.

Perdón pero mi padre no está en casa.

Üzgünüm babam dışarıda.

- Quiero disculparme.
- Me gustaría disculparme.
- Quiero pedir perdón.

Özür dilemek istiyorum.

Es más fácil pedir perdón que obtener permiso.

Af istemek izin almaktan daha kolaydır.

¡Perdón!, no lo voy a volver a hacer.

Üzgünüm. Onu asla tekrar yapmayacağım.

- Perdón, se me olvidó.
- Lo siento, se me olvidó.

Üzgünüm, ben unuttum.

- Pido disculpas por el retraso.
- Perdón por la tardanza.

Gecikme için özür dilerim.

Deberías pedirle perdón a Tom por lo que dijiste.

Söylediğin için Tom'dan özür dilemelisin.

- Perdón, ¿te hice esperar?
- Perdona, ¿te he hecho esperar?

Affedersin, beklettim mi?

- Deberías pedir disculpas.
- Deberías pedir perdón.
- Deberían pedir disculpas.

Özür dilemelisin.

- Creo que deberías disculparte con ella.
- Creo que deberías pedirle perdón.

- Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum.
- Sanırım ondan özür dilemelisin.

- Tienes que disculparte.
- Deberías pedir disculpas.
- Deberías pedir perdón.
- Deberías excusarte.

Özür dilemelisin.

Perdón, ¿Sabes dónde está la biblioteca de la facultad de economía?

Affedersiniz. İktisat Fakültesi Kütüphanesi nerede, biliyor musunuz?

El que roba a un ladrón tiene cien años de perdón.

Bir hırsızdan çalmak suç değildir.

Todo lo que tienes que hacer es pedir perdón por llegar tarde.

Tek yapmanız gereken geç kaldığınız için özür dilemek.

Tom debería pedirle perdón a Mary por no haber llegado a tiempo.

Zamanında gelmediği için Tom Mary'ye özür dilemelidir.

- Disculpe la molestia.
- Lamento molestarte.
- Perdón por molestarte.
- Perdona que te moleste.

Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.

- Mary es demasiado cabezota para disculparse.
- Mary es demasiado testaruda para pedir perdón.

Mary özür dilemeyecek kadar çok inatçı.

- Eso no está bien. Discúlpate con ella.
- Eso no está bien, pídele perdón.

Bu hoş değil. Ondan özür dile.

Tom le pidió perdón a su novia por haberse olvidado de su cumpleaños.

Tom onun doğum gününü unuttuğu için onu affetmesini rica etti.

Deberías pedirle perdón a tu padre por no haber llegado a tiempo a la cena.

Akşam yemeği için zamanında eve gitmediğin için babandan özür dilemelisin.

Tom pidió perdón a las familias de las víctimas por la explosión de la fábrica.

Tom fabrikadaki patlama için kurbanların ailelerine özür diledi.

- Perdón pero mi padre no está en casa.
- Desgraciadamente, mi padre no está en la casa.

Maalesef babam evde değil.

- Ella me pidió perdón por haberme pisado el pie.
- Ella se disculpó conmigo por haber pisado mi pie.

O, ayağıma bastığı için benden özür diledi.

Tom piensa que Mary debería pedirle perdón a John por no hacer lo que había dicho que haría.

Tom, Mary'nin yapacağını söylediğini yapmadığı için John'a özür dilemesi gerektiğini düşünüyor.

- Disculpe mi retraso.
- Perdón por el retraso.
- Perdona que llegue tarde.
- Lamento llegar tarde.
- Perdón por llegar tarde.
- Por favor, perdóneme por llegar tarde.
- Perdona por llegar tarde.
- Disculpe la tardanza.
- Lamento llegar tan tarde.
- Me disculpo por el retraso.
- Siento mucho el retraso.
- Perdone la tardanza.

- Geç kaldığım için üzgünüm.
- Lütfen geç geldiğimden dolayı beni affet.
- Geç kaldığım için özür dilerim.
- Geç kaldığım için beni bağışlayın.
- Geç kaldığım için bağışlayın.
- Geç kaldığım için beni affedin.
- Lütfen geç kalışımı bağışlayın.
- Lütfen geç geldiğim için beni bağışlayın.

- Tom besó a Mary y le pidió perdón.
- Tom besó a Mary y se disculpó.
- Tom besaba a Mary y le pedía disculpas.

Tom Mary'yi öptü ve özür diledi.

- Tom pidió perdón por no llevar a cabo lo prometido.
- Tom se disculpó por no cumplir sus promesas.
- Tom se disculpó por incumplir lo acordado.

Tom yapacağına söz verdiği şeyi yapmadığı için özür diledi.

- Cuando era joven le rezaba a Dios pidiendo una bicicleta. Entonces me di cuenta de que Dios no trabaja de esa manera. Así que robé una bicicleta y recé para pedir perdón.
- Cuando era pequeño solía rezar para conseguir una bici. Entonces, me di cuenta de que Dios no funciona de ese modo. Así que robé una bici y recé para conseguir el perdón.

Ben gençken bir bisiklet için dua ederdim. Sonra Allah'ın bu şekilde çalışmadığını fark ettim. Bu yüzden bir bisiklet çaldım ve affetmesi için dua ettim.

- Lo siento, mi padre no está en casa.
- Perdón pero mi padre no está en casa.
- Desafortunadamente, mi padre no está en casa.
- Desgraciadamente, mi padre no está en la casa.

Maalesef babam evde değil.