Translation of "Vierzig" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Vierzig" in a sentence and their turkish translations:

- Vierzig Leute kamen.
- Vierzig Leute waren anwesend.

Kırk kişi katıldı.

- Vierzig Jahre sind vergangen.
- Vierzig Jahre sind vorbei.

Kırk yıl geçti.

- Vierzig Leute waren anwesend.
- Vierzig Leute waren da.

Kırk kişi mevcuttu.

- Er ist ungefähr vierzig.
- Er ist um die vierzig.

- O yaklaşık olarak 40 yaşında.
- O aşağı yukarı 40 yaşında.
- O takriben 40 yaşında.

Er ist über vierzig.

Kırk yaşın üzerindedir.

Sie ist ungefähr vierzig.

O yaklaşık olarak 40 yaşında.

Er muss fast vierzig sein.

- O, yaklaşık kırk olmalı.
- Yaşı kırka yakın olmalı.

Das Leben beginnt mit vierzig.

Hayat kırkında başlar.

Ich bin vierzig Jahre alt.

Kırk yaşındayım.

Dieses Buch enthält vierzig Fotografien.

Bu kitap kırk fotoğraf içerir.

Sie ist sicherlich über vierzig.

O kesinlikle kırkın yukarısındadır.

- Ich habe heute um vierzig Dollar getankt.
- Ich habe heute für vierzig Dollar getankt.

Bugün kırk dolarlık benzin aldım.

In dieser Klasse sind vierzig Schüler.

- Bu sınıfta kırk öğrenci var.
- Bu sınıfta 40 öğrenci var.

Die Temperatur beträgt minus vierzig Grad.

Sıcaklık sıfırın altında kırk derece.

Ich denke, dass sie vierzig ist.

Sanırım o kırk yaşında.

In unserer Klasse sind vierzig Schüler.

Sınıfımızda kırk öğrenci vardır.

Sie ist mit Sicherheit über vierzig.

O, kesinlikle kırk yaşın üzerindedir.

Fadil war erst vierzig Jahre alt.

Fadıl henüz kırk yaşındaydı.

- Der König herrschte vierzig Jahre über sein Volk.
- Der König hat vierzig Jahre sein Volk regiert.

Kral kırk yıl boyunca halkı üzerinde hüküm sürdü.

Ich würde sagen, sie ist über vierzig.

Muhtemelen o kırk yaşının üstünde.

Ich glaube, dass sie über vierzig ist.

- Onun 40 yaşın üzerinde olduğunu düşünüyorum.
- Bence o 40 yaşın üzerinde.
- Sanırım o 40 yaşın üzerinde.

In ihrer Klasse sind etwa vierzig Schüler.

Sınıfında kırk civarında öğrenci var.

Dies ist die Bedeutung des Sammelns in vierzig

Kırkında toplanmanın manası da budur

Mit vierzig war mein Vater schon vollkommen kahl.

Babam kırkına geldiği zaman tamamen keldi.

Herr Schmidt gründete diese Schule vor vierzig Jahren.

Bay Smith bu okulu kırk yıl önce kurdu.

Blauflossenthunfische können bis zu vierzig Jahre alt werden.

Mavi yüzgeçli orkinos kırk yıla kadar yaşayabilir.

Wir sind vierzig Kilometer von der Hauptstadt entfernt.

Başkente kırk kilometre uzaklıktayız.

- Ich bin fast vierzig Jahre alt und immer noch solo.
- Ich bin fast vierzig Jahre alt und immer noch allein.

Neredeyse kırk yaşındayım ve hâlâ bekârım.

Es ist keine islamische Tradition, dass die vierzig herauskommen

Ölünün kırkının çıkması İslami bir gelenek değildir

Tom geht normalerweise um zehn Uhr vierzig ins Bett.

Tom genellikle 10:40' ta yatmaya gider.

Es ist hier nicht genug Platz für vierzig Leute.

Burada kırk kişi için yeterli yer yok.

Eine Tasse Kaffee verpflichtet einen zu vierzig Jahren Freundschaft.

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.

Ich bin fast vierzig und immer noch nicht verheiratet.

Ben yaklaşık kırk yaşındayım ve hâlâ evli değilim.

Die ersten vierzig Jahre der Kindheit sind die schwierigsten.

Çocukluğun ilk kırk yılı en zorudur.

Sein Vater? Der ist um die vierzig Jahre alt.

Onun babası mı? O yaklaşık kırk yaşında.

Zehn, zwanzig, dreißig, vierzig, fünfzig, sechzig, siebzig, achtzig, neunzig, hundert.

On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.

Sie sieht jung aus, ist in Wirklichkeit jedoch über vierzig.

O, genç görünüyor ama aslında kırk yaşın üstünde.

- Er muss ungefähr 40 sein.
- Er muss fast vierzig sein.

- O yaklaşık kırk olmalı.
- O, yaklaşık kırk olmalı.
- O 40 civarında olmalı.

In den Vereinigten Staaten werden vierzig Prozent der Lebensmittel weggeworfen.

Amerika Birleşik Devletlerinde yiyeceklerin yüzde kırkı israf edilmektedir.

- Sie muss ungefähr 40 sein.
- Sie muss um die Vierzig sein.

- O kırk ya da yaklaşık olmalı.
- Yaşı kırkın üstünde olmalı.

Es ist vierzig Jahre her, seit ich anfing, Japanisch zu lernen.

Japonca okumaya başlayalı kırk yıl oldu.

Im Sommer schwankt die Temperatur zwischen dreißig und vierzig Grad Celsius.

Yazın, sıcaklık otuzla kırk santigrat arasında değişkenlik gösterir.

Er sieht jung aus, aber in Wirklichkeit ist er schon über vierzig.

Genç görünüyor ama aslında kendisi kırkın üzerinde.

Es ist vierzig Jahre her, seit ich angefangen habe, Japanisch zu lernen.

Japonca çalışmaya başlayalı kırk yıl oldu.

Niemand, der vierzig Stunden in der Woche arbeitet, soll in Armut leben.

Bir haftada kırk saat çalışan hiç kimse yoksulluk içinde yaşıyor olamaz.

Er wirkt jung, doch er ist in Wirklichkeit über vierzig Jahre alt.

O genç görünüyor ama aslında 40 yaşın üzerinde.

- Die Weltbevölkerung nimmt derart schnell zu, dass sie sich binnen vierzig Jahren verdoppeln wird.
- Die Weltbevölkerung nimmt derart schnell zu, dass sie sich innerhalb von vierzig Jahren verdoppeln wird.
- Die Weltbevölkerung nimmt derart schnell zu, dass sie sich in vierzig Jahren verdoppelt haben wird.

Dünya nüfusu o kadar hızlı bir şekilde artıyor ki, kırk yıl içerisinde ikiye katlanmış olacak.

Obwohl Tom bereits über vierzig ist, wohnt er noch immer bei seinen Eltern.

Tom 40'lı yaşlarda olmasına rağmen hala anne babasıyla evde yaşıyor.

Zum ersten Mal einen Computer angefasst habe ich vor nun fast vierzig Jahren.

Ben ilk kez yaklaşık 40 yıl önce bilgisayar kullandım.

Aus dem Carlton-Hotel in Cannes wurden Juwelen im Wert von vierzig Millionen Euro gestohlen.

Cannes'daki Carlton otelinden 40 milyon euro değerinde mücevherler çalındı.

- Ich glaube, dass sie 40 ist.
- Ich denke, dass sie vierzig ist.
- Ich glaube, sie ist 40 Jahre alt.

- Sanırım o, kırk yaşında.
- Sanırım o kırk yaşında.
- Bence 40 yaşında.

- Ich rannte hinaus und die Tür fiel hinter mir ins Schloss. Es waren fast -40°C.
- Ich rannte nach draußen, und die Tür schnappte hinter mir zu. Es herrschten fast minus vierzig Grad.

Ben dışarıya koştum ve kapı benim arkamdan kendini kilitledi. Neredeyse -40 dereceydi.