Translation of "Vivant" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Vivant" in a sentence and their turkish translations:

C'est vivant !

O yaşıyor.

Personne n'était vivant.

Hiç kimse hayatta değildi.

Tom était vivant.

Tom hayattaydı.

- Il fut enterré vivant.
- Il a été enterré vivant.

- O canlı gömüldü.
- Canlı canlı gömüldü.

- Personne n'en a réchappé vivant.
- Personne n'en réchappa vivant.

Hiç kimse canlı kaçmadı.

C'est incroyable d'être vivant

Çok şey ifade eden böyle bir zamanda

Nous l'avons trouvé vivant.

Biz onu canlı bulduk.

Je me sens vivant.

Ben canlı hissediyorum.

Personne n'en sortira vivant.

Hiç kimse ölümden kurtulmaz.

Il est encore vivant.

O hâlâ hayatta.

Il est toujours vivant, regardez.

Hatta hâlâ yaşıyor, bakın.

L'un des chiens est vivant.

Köpeklerden biri canlıdır.

Cet insecte est toujours vivant.

Böcek hâlâ canlı.

Ils attrapèrent un lion vivant.

Onlar bir aslanı canlı yakaladı.

Le serpent est-il vivant ?

Yılan yaşıyor mu?

Son père est-il vivant ?

Babası yaşıyor mu?

Le chien est encore vivant.

Köpek hala hayatta.

Le poisson rouge est vivant.

Akvaryum balığı canlı.

Tout le monde est vivant.

- Herkes hayatta.
- Herkes yaşıyor.

Tom a été enterré vivant.

Tom canlı gömüldü.

- Elle croit que son fils est encore vivant.
- Elle croit son fils encore vivant.

Oğlunun hâlâ hayatta olduğuna inanıyor.

vivant dans l'aire Hindou-Kouch-Himalaya –

Hindukuş-Himalaya bölgesinde,

Vous n'achèteriez pas un scorpion vivant

Canlı bir akrep almazsınız,

Je crois qu'Elvis est encore vivant.

Elvis'in hâlâ hayatta olduğuna inanıyorum.

Vivant ou mort, je t'aimerai toujours.

Ölü ya da diri, seni hep seveceğim.

Ils ont pris un ours vivant.

Onlar bir ayıyı canlı yakaladılar.

Est-ce que Tom est vivant ?

Tom hayatta mı?

Le poisson est-il encore vivant ?

Balık hala canlı mı?

C'est le plus grand artiste vivant.

O, yaşayan en büyük sanatçıdır.

vivant dans des institutions comme des orphelinats,

yetimhane gibi kurumlarda yaşıyor,

Le serpent est-il vivant ou mort ?

- Yılan diri mi yoksa ölü mü?
- Yılan sağ mı yoksa ölü mü?
- Yılan yaşıyor mu yoksa öldü mü?

Je vais bien car je suis vivant.

Ben hayatta olduğum için iyiyim.

- Tom est vivant.
- Tom est en vie.

- Tom yaşıyor.
- Tom hayatta.
- Tom hayattadır.
- Tom sağ.

Aucun de mes parents n'est encore vivant.

Ebeveynlerimden hiçbiri hâlâ yaşamıyor.

Nous sommes tous des personnes vivant en société.

Hepimiz sosyal varlıklarız.

S'il est chanceux et avec lui et vivant

şanslıysa ve yanındaysa ve hayattaysa

Ils ont réussi à capturer le tigre vivant.

Kaplanı canlı yakalamayı başardılar.

Où puis-je faire l'acquisition d'un tigre vivant ?

Canlı bir kaplanı nereden satın alabilirim.

Le cinquième jour, le canard était toujours vivant.

Ördek, beşinci gününde hala hayatta idi.

Je ne veux pas manger un homard vivant.

Canlı bir ıstakoz yemek istemiyorum.

L'écologie est l'étude du vivant qui nous entoure.

Ekoloji tüm çevremizde yaşayan şeylerle ilgili çalışmadır.

Est-ce que Robin des Bois est vivant ?

- Robin Hood hayatta mı?
- Robin Hood yaşıyor mu?

Il n'y a aucun animal vivant au musée.

Müzede hiç canlı hayvan yok.

- Tom est à peine vivant.
- Tom vit à peine.

Tom kıl payı ölümden döndü.

Je pensais que je ne te reverrais jamais vivant.

Seni tekrar canlı görmeyeceğimi düşünüyordum.

Le communisme ne sera jamais atteint de mon vivant.

Yaşadığım sürece komünizme asla ulaşılmayacak.

Cela ne se produira probablement pas de mon vivant.

Hayatımda böyle bir şey olmayacak.

Le poisson qu'il a pris hier, est toujours vivant.

Onun dün yakaladığı balık hâlâ canlı.

Un cœur ouvert est vivant, éveillé et demande qu'on agisse.

Aniden açılmış bir kalp uyanık, canlı ve aksiyonu ister durumdadır.

Avec les deux tiers des personnes vivant dans des démocraties.

şu an dünya insanlarının üçte ikisi demokrasi çatısı altında yaşıyor.

Le chat n'a pas été enterré vivant. Il a survécu.

Kedi canlı gömülmedi. Kurtuldu.

Je ne sais même pas si Tom est toujours vivant.

- Tom'un hâlâ yaşayıp yaşamadığını bilmiyorum bile.
- Tom'un hâlâ hayatta olup olmadığını bile bilmiyorum.

Il n'y a plus de poisson vivant dans cette rivière.

Artık bu nehirde yaşayan herhangi bir balık yok.

- Tom est une bonne personne.
- Thomas est un bon vivant.

Tom iyi bir kişidir.

Le médecin a envoyé le patient vivant à la morgue.

Doktor canlı hastayı morga gönderdi.

Les éléphants sont les plus gros animaux terrestres vivant actuellement.

Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.

- Je suis en vie.
- Je suis vivant.
- Je suis vivante.

Hayattayım.

- Vous êtes toujours vivant.
- Vous êtes toujours vivants.
- Tu es toujours vivant.
- Tu es toujours vivante.
- Vous êtes toujours vivante.
- Vous êtes toujours vivantes.

Hâlâ hayattasın.

vivant à moins de 12 arrêts de métro de chez moi.

benden en fazla 12 durak uzakta olsun.

Polizei était un charognard vivant en Allemagne cette fois Kemal Sunal

polizei almanyada yaşayan bir çöpçüydü bu sefer Kemal Sunal

Bien sûr, chaque être vivant a un devoir dans le monde

tabi dünyada her canlının bir görevi var

- Il est probablement toujours en vie.
- Il est probablement toujours vivant.

O muhtemelen hâlâ hayatta.

Pour une certaine raison je me sens plus vivant la nuit.

Bazı sebeplerden dolayı geceleri daha canlı hissediyorum.

Nos gouvernements sont devenus des androïdes vivant parmi une population humaine.

Hükümetlerimiz insan nüfusu içinde yaşayan uzaylılar haline geldi.

Sans la ceinture de sécurité, je ne serais pas vivant aujourd'hui.

Eğer emniyet kemeri olmasaydı şu an hayatta olmazdım.

Est-ce qu'il y a des pingouins vivant au pôle Nord ?

Kuzey kutbunda yaşayan penguenler var mı?

- Je ne sais pas s'il est mort ou vivant.
- J'ignore s'il est mort ou vivant.
- Je ne sais pas s'il est mort ou en vie.

Onun ölü mü yoksa hayatta mı olduğunu bilmiyorum.

Bien sûr, nombre de gens vivant seuls ne se sont pas esseulés.

Tabii ki de yalnız yaşayıp da yalnız olmayan bir çok insan var.

Je suis vivant, bien que je ne donne pas signe de vie.

Herhangi bir yaşam belirtisi vermememe rağmen hayattayım.

S'il était encore vivant, il serait très vieux à l'heure qu'il est.

O hâlâ hayatta olsa, şimdiye kadar çok yaşlı olurdu.

Je me sens tellement vivant, quand tu n'es pas à mes côtés.

Sen yanımda değilken yaşadığımı hissediyorum.

J'ai entendu qu'un homme paralysé a été dévoré vivant par les asticots.

Ben felçli bir adamın kurtçuklar tarafından canlı canlı yenildiğini duydum.

- Si ce n'était du Soleil, aucun être vivant ne pourrait exister sur Terre.
- Si ce n'était pour le Soleil, aucun être vivant ne pourrait exister sur Terre.

Eğer Güneş olmasaydı, yaşayan hiçbir canlı Dünya üzerinde var olamayacaktı.

Pour les Valaches vivant en Bulgarie depuis l'antiquité, ce furent des jours bénis.

Daçya zamanından beri Bulgaristan'da yaşayan Eflaklılar için bunlar kutsanmış günlerdi.

Lorsque la bataille prit fin, il n'y avait pas un Texan de vivant.

Savaş sona erdiğinde, bir Teksaslı canlı bırakılmadı.

Tom est un parasite vivant aux dépens des autres, qui gagnent de l'argent durement.

Tom, sıkı çalışarak para kazananlar pahasına yaşayan bir parazittir.

Exploiter la puissance des marées pourrait être très utile aux populations vivant sur le littoral.

Gelgitin gücünü kullanmak kıyı topluluklarına çok yardımcı olabilir.

La plupart des paysans vivant dans ce village perdu ne savent ni lire ni écrire.

- Bu kahrolası köyde yaşayan köylülerin çoğunluğu ne okuyabiliyor ne de yazabiliyor.
- Bu kasvetli köyde yaşayan köylülerin çoğunluğu ne okuyabiliyor ne de yazabiliyor.

- Je ne me suis jamais senti si vivant.
- Je ne me suis jamais sentie si vivante.

Ben bu kadar canlı hissetmemiştim.

De nombreux grands penseurs qui étaient inconnus de leur vivant, acquirent la renommée après leur mort.

Yaşarken tanınmayan birçok büyük düşünür ölümden sonra ünlü oldu.

Ils connaissent un décalage horaire de deux millièmes de seconde selon les personnes vivant dans le monde

dünyada yaşayan insanlara göre saniyenin binde ikisi kadar zaman farklılığı yaşarlar

Le crash du marché boursier de New-York d'octobre 1987 est toujours bien vivant dans les mémoires.

New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.

- Je me demande si Tom est toujours vivant.
- Je me demande si Tom est encore en vie.

Tom'un hâlâ hayatta olup olmadığını merak ediyorum.

- Mon oncle, vivant à Paris, est venu nous voir.
- Mon oncle, qui habite à Paris, nous a rendu visite.

Paris'te yaşayan amcam bizi görmeye geldi.

- Celui-ci est toujours en vie.
- Celle-ci est toujours vivante.
- Celui-ci est toujours vivant.
- Celle-ci est encore en vie.

- Bu hâlâ hayatta.
- Bu hâlâ yaşıyor.

Les médecins le donnaient pour mort, mais aujourd'hui il est encore vivant et en bonne santé, et il a un travail et une famille.

Doktorlar onun öldüğünü düşünmüştü ama o bugün hâlâ hayatta ve sağlıklı ve bir işi ve bir ailesi var.

- La guerre ne décide pas qui a raison - seulement qui est vivant.
- La guerre ne détermine pas qui a raison — seulement qui reste en vie.

Savaş kimin haklı olduğuna belirlemez- sadece kimin kaldığını.

- Ce poisson est-il encore vivant ?
- Est-ce que ce poisson est encore vivant ?
- Le poisson est-il encore vivant ?
- Le poisson est-il encore vivant ?

Balık hâlâ canlı mı?

- Tu es chanceux d'être en vie.
- Tu es chanceuse d'être en vie.
- Tu es chanceux d'être vivant.
- Tu es chanceuse d'être vivante.
- Vous avez de la chance d'être en vie.

Yaşadığın için şanslısın.