Translation of "Constantly" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Constantly" in a sentence and their turkish translations:

- He contradicts himself constantly.
- He constantly contradicts himself.

O sürekli kendisiyle çelişiyor.

- She contradicts herself constantly.
- She constantly contradicts herself.

O sık sık kendisiyle çelişiyor.

constantly attacking us

bize sürekli durmadan saldırıyor

Are constantly at

birbirlerinin

They fight constantly.

Onlar sürekli kavga ederler.

I'm constantly studying.

Sürekli çalışıyorum.

He's constantly abroad.

O sık sık yurt dışında.

Tom complains constantly.

Tom sürekli şikayet ediyor.

- Tom is constantly complaining.
- Tom complains all the time.
- Tom complains constantly.
- Tom constantly complains.

Tom sürekli şikayet ediyor.

And constantly coming hikes

ve sürekli gelen zamları

He is constantly complaining.

O, sürekli şikâyet ediyor.

They were constantly quarreling.

Onlar durmadan kavga eder.

She watches TV constantly.

O sürekli olarak televizyon izliyor.

You contradict yourself constantly.

Sen sık sık kendinle çelişiyorsun.

They contradict themselves constantly.

Onlar sık sık kendileriyle çelişiyorlar.

The wind blows constantly.

Rüzgar sürekli esiyor.

Tom constantly felt anxious.

Tom kendini sürekli olarak endişeli hissediyordu.

Tom is constantly learning.

Tom sürekli olarak öğreniyor.

Software is constantly evolving.

Yazılım sürekli gelişiyor.

Tom constantly contradicts himself.

Tom sık sık kendisiyle çelişir.

- I am constantly forgetting people's names.
- I'm constantly forgetting people's names.

İnsanların isimlerini sürekli unutuyorum.

- Mary was constantly checking her phone.
- Mary constantly checks her phone.

Mary telefonunu sürekli kontrol ediyordu.

Its location is constantly detected

Sürekli yeri tespit ediliyor

Is constantly changing. Because fluid

sürekli değişiyor. Çünkü akışkan

constantly producing new magnetic fields.

sürekli yeni yeni manyetik alanalar üretiyor.

She is constantly writing letters.

O, sürekli mektuplar yazıyor.

He constantly criticizes other people.

O sürekli diğer insanları eleştirir.

Tom and Mary fight constantly.

Tom ve Mary sürekli kavga ederler.

I am constantly forgetting names.

Sürekli olarak isimleri unutuyorum.

His wife nags him constantly.

Karısı ona sürekli dırdır ediyor.

My parents are constantly arguing.

Ebeveynlerim sürekli tartışıyor.

I constantly talk to myself.

- Ben sürekli olarak kendi kendime konuşurum.
- Daima kendi kendime lakırdı ederim.

I think about that constantly.

Onun hakkında sürekli düşünüyorum.

Computers are constantly being improved.

Bilgisayarlar sürekli geliştiriliyorlar.

The neighbour's dog constantly barks.

Komşunun köpeği sürekli havlıyor.

The world is constantly changing.

Dünya sürekli olarak değişiyor.

Tom is constantly doing that.

Tom bunu sürekli yapıyor.

Tom constantly checks his phone.

Tom sürekli olarak telefonunu kontrol eder.

Tom is constantly texting me.

Tom sürekli bana mesaj atıyor.

I constantly tried to lose weight,

Sürekli kilo vermeye çalıştım.

The stares, constantly staring at me,

Sabit bakışlar, sürekli olarak bana bakılması,

Why does he constantly get infected?

niye sürekli virüs bulaştırıyor?

constantly eating that secretion, no movement

sürekli o salgıyı yiyerek besleniyor hareket yok

About it constantly says low energy

bunun hakkında sürekli düşük enerjili diyor

Why are you constantly changing flags?

Neden sürekli olarak bayrakları değiştiriyorsun?

I constantly quarrel with my wife.

Karımla sürekli tartışırım.

Our lives are constantly in danger.

Hayatımız sürekli olarak tehlike içinde.

Test pilots are constantly tempting fate.

Test pilotları sürekli ölüme meydan okuyor.

I lied constantly to my wife.

Karıma sürekli olarak yalan söyledim.

Tom and Mary are constantly arguing.

Tom ve Mary sürekli tartışıyor.

I am constantly thinking about her.

Sürekli onun hakkında düşünüyorum.

Sally was constantly changing her hairstyle.

Sally saç stilini sürekli değiştiriyordu.

We still constantly worry about it.

Hâlâ sürekli olarak o konuda endişeleniyoruz.

Tom is constantly on the move.

Tom sürekli hareket halindedir.

The kingdoms were constantly at war.

Krallıklar sürekli savaş halindeydiler.

The states were constantly at war.

Devletler sürekli savaş halindeydiler.

Tom fights constantly with his parents.

Tom ailesiyle sürekli kavga eder.

Mary fights constantly with her parents.

Mary ailesi ile sürekli kavga eder.

Sami's wife was constantly taunting him.

- Sami'nin karısı sürekli olarak onunla alay ediyordu.
- Sami'nin karısı sürekli olarak onu azarlıyordu.

Sami's newborn son was constantly crying.

Sami'nin yeni doğan oğlu sürekli ağlıyordu.

A culture where women are constantly objectified,

şiddetin yüceltildiği ve uyuşturucunun övüldüğü bir kültür olan

constantly wants to be mentioned and praised

sürekli kendisinden bahsedilmesini ve övülmesini ister

My sister is constantly reading comic books.

Kız kardeşim sürekli çizgi roman okuyor.

They strive constantly to improve customer relations.

Onlar müşteri ilişkilerini geliştirmek için sürekli çabalarlar.

His mother is constantly complaining about it.

- Annesi sürekli bundan şikayet eder.
- Annesi sürekli olarak bundan şikâyet ediyor.

I'm constantly telling her to behave herself.

Ona sürekli olarak terbiyesini takınmasını söylüyorum.

My mother is constantly forgetting people's names.

Annem sürekli insanların isimlerini unutuyor.

She constantly showed her affection to him.

O sürekli ona sevgisini gösterdi.

Tom's mother constantly encouraged him to study.

Tom'un annesi Tom'u çalışması için sürekli teşvik etti.

My uncle constantly causes his family trouble.

Amcam sürekli olarak ailesine başına bela olur.

He was constantly borrowing money from me.

O, benden sürekli olarak ödünç para alıyordu.

Tom constantly tries to be politically correct.

Tom sürekli politik olarak doğru olmaya çalışıyor.

Sami constantly wanted to talk to Layla.

Sami sürekli olarak Leyla ile konuşmak istiyordu.

Mary was constantly looking at her phone.

Mary durmadan telefonuna bakıyordu.

They are constantly trying to outdo each other.

Onlar sürekli olarak birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.

He is constantly finding fault with other people.

O sürekli diğer insanlarla ilgili hata buluyor.

Could you please refrain from interrupting me constantly!

Lütfen sık sık sözümü kesmekten kaçınır mısınız!

The translator constantly learns new things about himself.

Çevirmen sürekli olarak kendisi hakkında yeni şeyler öğrenir.

The child was constantly interrupting her mother's conversation.

Çocuk sürekli annesinin konuşmasını kesiyordu.

- Tom's computer crashes constantly.
- Tom's computer crashes continuously.

Tom'un bilgisayarı sürekli çöküyor.

Who knows who I am? I'm constantly changing.

Kim olduğumu kim bilebilir? Ben sürekli değişiyorum.

Sami and Layla fought constantly about her pregnancy.

Sami ve Leyla sürekli olarak onun hamileliği konusunda kavga ediyorlardı.

I believed God was constantly talking to me.

Tanrı'nın sürekli benimle konuştuğuna inandım.

I constantly went over this problem in my mind.

Ben sık sık bu sorunu aklımda gözden geçiriyorum.

In university towns, people are constantly coming and going.

Üniversite şehirlerinde insanlar sürekli geliyorlar ve gidiyorlar.

Women are interchangeable instruments for a constantly identical pleasure.

Kadınlar sürekli aynı zevk için değiştirilebilir enstrümanlardır.

Imagine if you had a friend who constantly pointed out

Yanlış yaptığınız her şeyi ve hayatınızda yanlış olan her şeyi

constantly remind yourself that you're unaware of your first impression.

ilk izleniminizin farkında olmadığınızı kendinize sürekli hatırlatın.

He is constantly staring at you. He surely loves you.

O sürekli sana bakıyor. O kesinlikle seni seviyor.

I am constantly amazed at the energy of my grandparents.

Büyük ebeveynlerimin enerjilerine sık sık şaşırıyorum.

The Red Cross constantly supplies food to the disaster areas.

Kızıl Haç afet bölgelerine sürekli olarak gıda sağlar.

- I miss you all the time.
- I miss you constantly.

Seni sürekli özlüyorum.

- Tom contradicts himself all the time.
- Tom constantly contradicts himself.

- Tom sürekli kendisiyle çelişir.
- Tom sürekli kendisiyle ters düşer.

I am constantly talking to the mothers, conflicting, trying to explain.

Annelerle sürekli konuşuyorum, çatışıyorum, anlatmaya çalışıyorum.

We, Turks, constantly say that we are all nice and clean

Biz Türkler de çok temiz olduğumuzu, bütün Batılıların leş gibi pis olduğunu

My dad is complaining; he's been constantly busy since last week.

Babam yakınıyor; o geçen haftadan bu yana sürekli olarak meşgul oldu.

Advertisements for discounts and sales constantly arrive on Tom's mobile phone.

İndirimler ve satışlarla ilgili ilanlar sürekli olarak Tom'un cep telefonuna geliyor.

If he does not raise the tip of his nose constantly upwards

Burnunun ucunu sürekli yukarıya doğru kaldırmazsa