Translation of "Belief" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Belief" in a sentence and their turkish translations:

It's beyong belief.

Bu, inancın ötesinde.

Has fortified my belief

bu da şu inancımı güçlendirdi;

Belief can move mountains.

İnanç dağları kımıldatabilir.

That's a mistaken belief.

O yanlış bir inanış.

An expectation is a belief

Beklenti, istediğin şeyi

This is completely shamanic belief

bu tamamen Şaman inancıdır

This is the shaman belief.

İşte bu Şaman inancıdır

But this is Shaman's belief

Ama bu Şaman inancıdır

Belief in miracles is popular.

Mucizelere inanç, popülerdir.

Atheism isn't a religious belief.

Ateizm dinî bir inanç değildir.

He has a firm belief.

Onun sağlam bir inancı var.

She adhered strongly to her belief.

O, inancına şiddetle bağlandı.

Her belief in God is unshaken.

Onun Allah'a olan inancı sarsılmaz.

It's my belief that he's lying.

Bence o yalan söylüyor.

Religious belief predominates in this region.

Bu bölgede dini inanç ağır basar.

What's your cause? What's your belief?

Senin sebebin nedir? Senin inancın nedir?

Belief is the death of intelligence.

İnanç, aklın ölümüdür.

Some think that a belief in Santa Claus is on a par with belief in God.

Genelde Noel Baba'ya inananların Tanrı'ya da inandıkları düşünülür.

To be the ability or the belief

kendine güvenme ve bir görevi başarma konusundaki

The old belief is still widely current.

Eski inanç hala yaygın olarak geçerlidir.

He expressed his belief in her honesty.

O, onun dürüstlüğünde inancını ifade etti.

It's my belief that knowledge is power.

Bilginin güç olduğuna inanıyorum.

My belief is that you are right.

Senin haklı olduğun inancındayım.

Her belief in God is very firm.

Onun Allah'a inancı çok sağlam.

My belief is that he will succeed.

Benim inancım onun başarılı olacağıdır.

I have great belief in the doctor.

O doktora büyük bir güvenim var.

That we fulfill the requirements of that belief.

o inancın gereklerini yerine getirdiğimizi

I have a firm belief in his innocence.

Onun masum olduğuna dair sıkı bir inancım var.

He had a firm belief in his God.

Tanrısına sağlam bir inancı vardı.

I don't have much belief in his abilities.

Onun yeteneklerine çok inancım yok.

Contrary to popular belief, Tom isn't that naive.

- Yaygın inanışın aksine Tom çok saf değildir.
- Yaygın görüşün aksine, Tom o kadar da saf değildir.

He is tolerant in religious belief of others.

O başkalarının dinsel inançlarına karşı hoşgörülüdür.

He stated his belief that God created us.

Tanrı'nın bizi yarattığına olan inancını ifade etti.

Science is the belief in the ignorance of experts.

Bilim uzmanların cehaletine inançtır.

It is my belief, that communication is a human right.

Bu benim inancım, bu iletişim bir insan hakkıdır.

Consider the popular belief that it takes 10,000 hours of practice

Yeni bir motor becerisini öğrenmenin

Does the data increase our belief that the theory is true?

Veri, teorinin doğruluğuna olan inancımızı arttırıyor mu?

We all know the belief that it will bring bad luck

uğursuzluk getireceği inancını hepimiz biliyoruz

The five pillars of Islam are belief, worship, fasting, almsgiving, and pilgrimage.

İslam'ın beş şartı; şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve hacca gitmektir.

We're building a puzzle of a picture of just any kind of belief,

inandığımız her türlü şeyin resminin bir yapbozunu yaratıyoruz,

But of course the biggest advantage I posses is self-confidence and belief.

Fakat tabii ki sahip olduğum en büyük avantaj öz güven ve inanç.

A half-doctor kills you and a half-religious scholar kills your belief.

Yarım-doktor seni ve yarım-din alimi inancını öldürür.

- He placed great belief in his assistant.
- He trusts his assistant quite a lot.

O, asistanına oldukça fazla güvenir.

The kinds of things that people are inflicting on rhinos right now is beyond belief.

İnsanların gergedanlara yaşattığı şeyler artık inanılır boyutta değil.

It's been down to the love and support and belief of the men in my life.

bu büyük ölçüde hayatımdaki erkeklerin sevgi ve desteği ile bağlantılıydı.

According to their belief that they need to protect them because they think they will be used again

bedenlere ve değerli eşyaların tekrar kullanılacağını düşündükleri için onları korumaları gerekiyor inançlarına göre

Theosophy is a system of belief based on mystical insight into the nature of God and the soul.

Teosofi Tanrı ve ruhun doğasında mistik anlayışa dayalı bir inanç sistemidir.

Try as you might, but you cannot force a belief onto someone else, much less your own self.

Ne kadar uğraşırsan uğraş, bırak başkasını, kendini bile bir şeye zorla inandıramazsın.

It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.

ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.

- A little knowledge is a dangerous thing.
- A half-doctor kills you and a half-religious scholar kills your belief.

Yarım tabib candan eder, yarım fakih imandan eder.

Everyone has the right to freedom of thought, conscience and religion; this right includes freedom to change his religion or belief, and freedom, either alone or in community with others and in public or private, to manifest his religion or belief in teaching, practice, worship and observance.

Herkesin, fikir, vicdan ve din hürriyeti hakkı vardır; bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyeti, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle izhar etmek hürriyetini içerir.

In Spain, there's a popular belief that when you sneeze, you have to say "Jesus" for the soul to return to the body.

İspanya'da popüler bir inanç vardır, hapşırdığınız zaman ruhun bedene dönmesi için "İsa" demeniz gerekir.

Whether it be in Europeanized Turkey, liberal Bahrain, the federalist United Arab Emirates, absolutist Qatar, historical Jordan, oil-dependent Oman, in all of these places the belief prevails that only opening up to the world can transform them into better nations.

İster Avrupalılaşmış Türkiye'de, ister liberal Bahreyn'de, federalist Birleşik Arap Emirlikleri'nde, mutlakiyetçi Katar'da, tarihi Ürdün'de, petrole bağımlı Umman'da olsun, tüm bu yerlerde, yalnızca dünyaya açılmanın onları daha iyi uluslara dönüştürebileceği inancı hakimdir.