Translation of "Zelf" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Zelf" in a sentence and their turkish translations:

- Beslis zelf!
- Bepaal zelf!
- Besluit zelf!

Kendi kararını ver.

Oordeel zelf.

- Kendin bak.
- Kendin karar ver.
- Kendini yargıla.

Oordeel zelf!

Kendini yargıla!

Besluit zelf!

Kendin karar ver!

zelf had bedacht.

karmaşık bir kadro sistemini miras aldı

Doe het zelf.

Onu kendiniz yapın.

Beheers jullie zelf.

Kendinizi kontrol edin.

Neem zelf maar.

Kendin al.

- Ik heb het zelf gedaan.
- Ik deed het zelf.

- Onu kendim yaptım.
- Kendim yaptım.

- Hij is zelf gekomen.
- Hij kwam zelf.
- Hij kwam persoonlijk.

O bizzat geldi.

Maken wij zelf uit

hepimiz kolektif geleceğimizi şekillendirdiğimiz

Ik weet het zelf.

Onu bizzat kendim biliyorum.

Probeer het zelf maar.

Onu kendiniz deneyin.

Ik zal zelf rijden.

Kendim süreceğim.

Het gevaar van woorden zelf,

kelimenin kendisinin tehlikesi,

Ik pak het zelf wel.

"Bulmuşken yiyeyim bari."

Je kan beter zelf gaan.

Kendiniz de gidebilirsiniz.

Ik heb het zelf gemaakt.

- Onu ben kendim yaptım.
- Kendim yaptım.

Hij heeft het zelf gedaan.

O onu kendisi yaptı.

- Doe normaal!
- Doe zelf wat!

- Düş yakamdan.
- Huzur ver!
- İşin gücün yok mu senin!

Heb je het zelf gemaakt?

Onu kendiniz mi yaptınız?

Ik moest het zelf doen.

- Bunu kendi başıma yapmak zorunda kaldım.
- Onu yalnız başıma yapmak zorunda kaldım.

Heb je dit zelf getekend?

Bunu kendin mi çizdin?

Ik doe het liever zelf.

Onu yalnız başıma yapmayı tercih ederim.

Ik heb het zelf gezien.

Onu ben kendim gördüm.

Hij moet 't zelf weten.

Ne hali varsa görsün.

Ik ben zelf ook bang.

Ben kendim de korkuyorum.

Sami is zelf een moslim.

Sami kendisi de Müslüman.

- Je hebt het me zelf verteld.
- Zo heb je dat me zelf verteld.

Bana kendiniz öyle söylediniz.

- Dat zal je zelf moeten doen.
- Dat zal je maar zelf moeten doen.

Onu kendin yapman gerekecek.

En zelfs over de Reus zelf.

ve hatta devin kendisi hakkında bile.

En niet dat lange slapen zelf.

düşük kaliteli uyku olabilir.

...en zelf een stuk wild vangen.

ve bir şey yakalamaya çalışırım.

Dit wil je niet zelf proberen.

Bu denemek istemeyeceğiniz bir şey.

Omdat ze het zelf meegemaakt hadden

çünkü ya bunu bizzat tecrübe etmişlerdi

Het eerste is zelf-gericht perfectionisme,

İlki, birey odaklı mükemmeliyetçilik,

Het door Zeus zelf geslingerde projectiel?

Zeus'un bizzat fırlattığı silahtan mesela?

Ik doe dit zelf ook altijd.

Bunu kendime her zaman yapıyorum.

Ze moest zelf haar jurk aanpassen.

Elbisesini tek başına değiştirmek zorunda kaldı.

Laat hem dat niet zelf doen.

Onu kendi başına yapmasına izin verme.

Ik heb het niet zelf gemaakt.

Onu kendim yapmadım.

Ik heb het werk zelf afgemaakt.

İşi kendi kendime bitirdim.

Heb je het huiswerk zelf gemaakt?

Ev ödevini tek başına mı yaptın?

Ik moet hier zelf mee omgaan.

- Bunu bizzat halletmeliyim.
- Bunu kendim halletmek zorundayım.
- Bunu kendim halletmem gerekiyor.

Ik heb de aanvraag zelf ingediend.

Başvurumu kendim sundum.

Ik ga zelf met Tom praten.

Tom'la kendim konuşacağım.

We hebben zelf ons huis geverfd.

- Evimizi kendimiz boyadık.
- Evimizin badanasını kendimiz yaptık.

Ik heb die beslissing zelf genomen.

Ben tek başıma karar verdim.

Ik moet dit probleem zelf oplossen.

Ben bu sorunu kendim çözmek zorundayım.

Tom heeft het probleem zelf opgelost.

Tom sorunu tek başına çözdü.

Niets is geler dan geel zelf.

Hiçbir şey yeşilin kendisinden daha yeşil değildir.

Ik kan Tom zelf wel aan.

Ben kesinlikle Tom'u yenebilirim.

Kun je zelf je koffer dragen?

Bavulu yalnız taşıyabilir misiniz?

Jane heeft de brief zelf geschreven.

Jane mektubu kendisi yazdı.

Ik zal dat boek zelf houden.

Ben bu kitabı kendim için ayıracağım.

Ik heb dit kledingstuk zelf gemaakt.

Bu giysiyi ben kendim yaptım.

Ik wil het werk zelf afmaken.

- İşi tek başıma bitirmek istiyorum.
- İşi kendi başıma bitirmek istiyorum.

Je moet je problemen zelf oplossen.

Sorunlarını kendin çözmek zorundasın.

Oké. Dit wil je niet zelf proberen.

Tamam, bu denemek istemeyeceğiniz bir şey.

Omdat de technologie zelf de barrière vormt

çünkü teknolojinin kendisi

Maar de oudste broer kan zelf klimmen.

Ama en büyük abi kendi başına tırmanabiliyor.

Napoleon zelf merkte op: 'Wat een soldaat!

Napolyon'un kendisi, “Ne asker!

Zij kan al haar kleren zelf maken.

Bütün elbiselerini kendi yapabiliyor.

Ik heb met de actrice zelf gesproken.

Aktrisin kendisiyle konuştum.

Niet erg, ik kan het zelf doen.

Boş ver, onu kendim yapabilirim.

Tom heeft me dit verhaal zelf verteld.

Bu hikayeyi Tom bana kendi anlattı.

Maak je geen zorgen, ik ga zelf.

Bunun için endişelenme. Kendim gideceğim.

Je moet zelf voor je hond zorgen.

Köpeğine kendin bakmalısın.

Je had dat best zelf kunnen doen.

Bunu kendi başına yapabilirdin.

Eén is de aard van de technologie zelf.

Birincisi, teknolojinin kendi doğası.

Het is een auto die wij zelf besturen.

Burada bizim sürdüğümüz bir araba vardır.

...om zelf eieren te leggen. Met minder roofdieren...

Bu defa o yumurta bırakacak. Etrafta daha az avcı var.

Tom is oud genoeg om zelf te beslissen.

Tom kendi kararlarını verebilecek kadar büyük.

Ik zelf koos ervoor om leraar te zijn.

Öğretmen olmayı ben kendim seçtim.

Tom kan deze brief niet zelf hebben geschreven.

Tom bu mektubu kendi yazmış olamaz.

Ik ben bang dat je zelf moet gaan.

Ne yazık ki bizzat gitmen gerekecek.

Ik had het zelf niet beter kunnen zeggen.

Daha iyisini ben de söyleyemezdim.

Maar ik heb zelf geen idee wie hij is.

Fakat benim, bilhassa, kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.

...neushoorns worden vaker gedood dan dat ze zelf doden.

ve saldırmaya hazır gergedanların öldürülmesi öldürmelerinden daha olası.