Translation of "Stukje" in Turkish

0.046 sec.

Examples of using "Stukje" in a sentence and their turkish translations:

Een stukje steen als loodje.

Ağırlık için de taş kullanacağım.

Breng mij een stukje papier a.u.b.

Lütfen bana bir parça kağıt getir.

Tom wil een stukje appeltaart eten.

Tom biraz elmalı turta yemek istiyor.

Tom wilde nog een stukje watermeloen.

Tom bir parça karpuz daha istedi.

Geef me er een stukje van.

Bana bir parça ver.

Jamal voelt zich een stukje beter.

Jamal kendini biraz daha iyi hissediyor.

Ze zoekt een donker en stil stukje.

Karanlık, sessiz bir alan arıyor.

Maria gaf Tom het eerste stukje cake.

Mary Tom'a ilk kek parçasını verdi.

Ik kan hem vastbinden met een stukje parachutekoord.

Bir paraşüt ipiyle onu bağlayabilirsiniz.

Laten we inzoomen op een klein stukje oceaan.

Okyanusta küçük br kübe odaklanalım.

Mag ik u nog een stukje gebak aanbieden?

Sana bir parça daha pasta ikram edebilir miyim?

Tom en Mary gingen samen een stukje wandelen.

Tom ve Mary birlikte çevreyi dolaştı.

Pak een stukje parachutekoord, dan binden we hem vast.

Biraz paraşüt ipiyle onu bağlayabilirsiniz.

Het meisje maakte een pop van een stukje stof.

Kız bir parça bezden bir bebek yaptı.

Een stukje chocolade per dag houdt de dokter weg.

Günde bir çikolata parçası doktoru uzak tutar.

Elk stukje grammatica mag geen soort abstracte grammaticale code blijven.

Dil bilgisi tamamen soyut dil bilgisel koddan ibaret olamaz.

Aan 'n stukje buigzame wilg. Ik kan 'm terugtrekken, zo.

Oldukça esnek bir çıtanın üstüne. Ve bu şekilde çekebiliyorum.

- Ik wil een stuk papier.
- Ik wil een stukje papier.

- Biraz kağıda ihtiyacım var.
- Bir miktar kağıt istiyorum.

We duwen hem naar buiten. Het handigste is een stukje parachutedraad.

Pekâlâ, bunu yuvarlayalım. Tamam, bu işte kullanabileceğimiz en iyi şey, paraşüt ipi.

De muis brengt zijn pootjes omhoog alsof hij een stukje voedsel eet,

Ellerini, sanki bir parça yemek yiyormuş gibi kaldırıyor

Het is dit scherpe stukje waar ik hem tegen wil beschermen. Oké.

Korumak istediğim sivri kısım da burası. Pekâlâ.

Ik zal je een stukje van een programma laten zien dat werd uitgezonden

Aslında size 18 Mart 2014'de yayınlanan bir diziden bir klip

...is zo groot en zo klein... ...het stukje leven dat we kunnen verwekken en aanraken...

o kadar engin ve oluşturup dokunabileceğimiz yaşam miktarı o kadar küçük ki

Clyde Tombaugh's taak bestond erin om een klein stukje van de nachtelijke hemel tegelijk te fotograferen. Hij moest vervolgens de foto's zorgvuldig bestuderen en vergelijken om zo een ongeïdentificeerd bewegend lichtpunt op te sporen dat wellicht een planeet zou kunnen zijn.

Clyde Tombaugh'ın işi bir seferde gece gökyüzünün küçük bir parçasını fotoğraflamaktı . Daha sonra bir gezegen olabilecek bir ışığın tanımlanamayan hareket eden noktasını tespit etmek amacıyla fotoğrafları dikkatlice incelemek ve karşılaştırmak zorunda kaldı.