Translation of "مستوى" in Turkish

0.014 sec.

Examples of using "مستوى" in a sentence and their turkish translations:

إنّه أعلى مستوى

Ulaşılabilecek en üst seviye

الأمن على أعلى مستوى

güvenliği en üst düzeyde

أصبحت معروفة على مستوى العالم.

evrensel olarak tanınır hale geldi.

فأنت تعرضها على مستوى العالم.

Onları dünyaya yansıtıyorsunuz.

أولًا، ارتفاع مستوى سطح البحر.

İlki deniz seviyesi yükselmesi.

على مستوى الكون المرئي فقط.

sadece görebildiğimiz evrende.

مستوى ذكاء الرجل يساوي العمر

Adamın IQ seviyesi ile yaşı eşit

حتى لا يرى مستوى المجتمع

toplumun seviyesini görmesin diye

وصل المناخ إلى مستوى الأزمة العالمية.

İklim, küresel bir kriz noktasına ulaştı.

انقطاع التيار الكهربائي على مستوى المدينة،

şehir genelinde elektrik kesintisi,

لقد كسبت مستوى جديدًا لتقدير الرياضيات.

Matematiğe yepyeni bir hayranlık kazandım.

هو في أدنى مستوى على الإطلاق.

tüm zamanların en düşük seviyesinde.

كانا يلتقيان في نفس مستوى النغمة.

aynı tonda buluşuyorlar.

‫بتبدل الطقس الغريب على مستوى عالمي،‬

Dünya'daki iklim şartları gittikçe daha düzensiz bir hâl aldıkça

لقد كان مستوى آخر من الوعي.

Bu tamamen başka bir farkındalık düzeyindeydi.

ورفع مستوى الوعي بالتاريخ في المجتمع

ve toplumdaki tarih bilincini arttırmak

قشرتنا الدماغية، تتوافق مع مستوى "ماذا".

bizim yeni korteksimiz, "ne" kademesine karşılık gelir.

أي دفع العملية العلاجية إلى مستوى الدوائر.

Yani, devre seviyesinde maruz bırakma terapisi.

‫حوالي 110 مليون دولار على مستوى العالم ،‬

kadınlara ve çevreye gidiyor,

لتستقر بها الحياة على مستوى الخلايا البسيطة.

yaşam basit hücrelerden öteye gidemiyor.

كانت الثقافة والحضارة على مستوى عال جدا

dönemine göre kültür ve medeniyeti çok üst düzeydeydi

هيلي سميث: عندما وضعتهما في نفس مستوى السماع،

HS: Onları aynı duyu menziline koyunca

يجدر بي البدء بمغازلة مستوى أرقى من النساء

Benimle bir Boeing 747 uçağının tuvaletinde seks yapmak istemeyen,

تحسين المناخ الذي يحدث تحسباً لارتفاع مستوى سطح البحر

Deniz seviyesinin yükselmesi beklentisiyle gerçekleşen iklim nezihleştirmesi

فهمنا لارتفاع مستوى البحر في المستقبل لا بأس به

Geleceğe dair deniz seviyesi yükselme kavrayışımız iyi

لذلك نظرت للأطفال الذين على مستوى واحد من الذكاء

yani benzer zekâya,

‫وربما يمنحك ذلك‬ ‫بعض من مستوى فرح الأخطبوط الغريب.‬

Ve belki de bunun sayesinde tuhaf bir ahtapot sevinci yaşıyor.

ارتفاع مستوى سطح البحر يهدد ثلاثةً وثلاثين مدينةً حول

otuz üç şehri tehdit ediyor . Çoğu Asya'da olan yüz elli milyondan fazla insan

وهدفها كان أن تدفعنا للقراءة ليس فقط على مستوى الصف

ve amacı sadece sınıfımızın seviyesinde değil,

لكن كان هنالك مستوى فوق الابتدائي وأسرع بقليل من سابقه.

Aynı zamanda biraz daha hızlı olan Seviye 1,5'leri de vardı.

‫إنما هي قصة رعب فردية‬ ‫على مستوى لا يمكننا تصوره.‬

hayal edemeyeceğimiz raddede dehşet verici.

لأنها تأثر على كل الكوكب نوعا ما عند مستوى محدد.

Çünkü tüm gezegeni etkiliyorlar.

‫هذا من شأنه أن ينقل ذلك الحيوان‬ ‫إلى مستوى آخر.‬

Bu, onu farklı bir seviyeye taşıyor.

ان مجموع الذوبان سيرفع مستوى المياه في البحار والمحيطات نحو

etkiye sahip. Bununla birlikte , son yüz yılda sıcaklıkların artması

الحرارة خلال المئة عامٍ الاخيرة الى ارتفاع مستوى المياه بمعدل

, toplam erime, denizlerdeki ve okyanuslardaki su seviyesini

وفي الحقيقة حصلت على واحدة من أعلى الدرجات على مستوى الصف.

Sınıftaki en yüksek notlardan birini aldım.

أكثر من الكمية الموجودة في كل الغطاء النباتي على مستوى العالم،

tümünden daha fazla karbon var,

يعيشون على ارتفاع مترٍ واحدٍ فوق مستوى سطح البحر. ما يعني

, deniz seviyesinin iki veya on metreye çıkması halinde katliam

مجزرة حال ارتفاع مستوى مياه البحار الى مترين او عشرة امتار.

demektir . Beklenen rakama göre, kutup buzunun tamamen erimesi durumunda

كان هناك مستوى ابتدائي للناس الذين لا يعرفون أي شيء عن اللغة،

Fransızcaya aşina olmayanlar için Seviye 1'leri vardı

ادنى الجزر في العالم على ارتفاع اربعة متر فاصل اثنين عن مستوى

, deniz seviyesinden ikisini ayıran dört metre yükseklikte dünyanın en alçak adası

- مستوى التعليم في العالم مخيب للآمال.
- التعليم في هذا العالم يُخيِّبُ آماليْ.

Bu dünyadaki eğitim beni hayal kırıklığına uğratıyor.

ولكن لرفع مستوى الادرينالين في المكان، كل ما أفعله هو أن أسحب هنا.

Salondaki adrenalin seviyesini arttırmak için tek yaptığım burayı çekmek.

‫هذا مستوى ذكاء عالٍ‬ ‫من حيوانات اللا فقاريات.‬ ‫قدرتها على التعلم وتذكر التفاصيل.‬

Bu, üst düzey omurgasız zekâsı. Detayları öğrenme ve hatırlama yeteneği.

لكل شخص الحق في مستوى من المعيشة كاف للمحافظة على الصحة والرفاهية له ولأسرته، ويتضمن ذلك التغذية والملبس والمسكن والعناية الطبية وكذلك الخدمات الاجتماعية اللازمة، وله الحق في تأمين معيشته في حالات البطالة والمرض والعجز والترمل والشيخوخة وغير ذلك من فقدان وسائل العيش نتيجة لظروف خارجة عن إرادته.

Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imkânlarından iradesi dışında mahrum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır.