Translation of "شديد" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "شديد" in a sentence and their turkish translations:

وانزعاجٍ شديد.

ve öfkeliyim.

‫والغبار شديد.‬

Ve tozlu.

شديد العدوى.

Süper bulaşıcı.

- الطقس اليوم شديد الحرارة.
- الجو اليوم شديد الحرارة.

Bugün hava çok sıcak.

ستصابون بإحباط شديد.

Çok ağır hayal kırıklığı yaşarsınız.

وتتقدم ببطء شديد

ve çok yavaş bir şekilde ilerliyor

لديّ زكام شديد.

Benim kötü bir soğuk algınlığım var.

إن توم شديد.

Tom sıkı.

أنا شديد الملاحظة.

Ben itaatkarım.

لكنه شديد الاستجابة لها.

ama hislere çok fazla tepki veriyor.

فيصاب القلب بوهن شديد،

kalp akut şekilde zayıflıyor

‫هنا يصبح شديد الكثافة،‬

Tamam, burada çok sıklaşıyor

هذا الآلي شديد البأس.

Çok dayanıklı bir robot.

‫انظر، هذا شديد الانحدار.‬

Baksanıza, burası çok dik.

‫أعاني من جفاف شديد.‬

Aşırı susuz durumdayım.

‫أجل، تشعر بغثيان شديد.‬

İnsanın karnına vuran o berbat hissi yaşadım.

الطقس اليوم شديد الحرارة.

Bugün hava çok sıcak.

أشعر بألم شديد هنا.

Burada yanan bir ağrım var.

تعرّضت ليلى لضرب شديد.

Leyla kötü bir biçimde dövüldü.

‫الطقس شديد التقلب‬ ‫في الجبال.‬

Dağlardaki hava çok değişken olur.

‫الأمر أصبح شديد الخطورة الآن.‬

Burası oldukça tehlikeli.

‫المكان هنا أصبح شديد الضيق.‬

Burası gittikçe daralıyor.

عانت ليلى من اكتئاب شديد.

Leyla şiddetli bir depresyondan muzdaripti.

‫هناك منحدر أمامنا.‬ ‫سر بحذر شديد.‬

Burada bir çukur var. Çok dikkat et.

‫وما زال الحر شديداً.‬ ‫حر شديد.‬

Ve hâlâ çok sıcak. Çok sıcak.

شعر سامي بعزلة شديد لكونه مسلما.

Sami bir Müslüman olarak kendini çok soyutlanmış hissediyordu.

ومع ذلك يتصدى السياسيون للأمر بحزم شديد،

Politikacılar aynı bilimsel olmayan söylemleri tekrarlayarak

لكنه تعرض لانتقادات لأنه تحرك ببطء شديد.

Ancak çok yavaş hareket ettiği için eleştirildi.

‫وكانت تخرج من وكرها ويعتريها فضول شديد.‬

Ve meraklı bir şekilde dışarı çıkıyordu.

‫شعرت بارتياح شديد لأنها كانت حية وتتنفس.‬

Hayatta olduğunu, nefes aldığını görünce içim rahatladı.

باختصار شديد، هي ربحت و أنا خسرت.

Uzun lafın kısası: o kazandı ve ben kaybettim.

و لكنني كنت أعمل مع مريض باكتئاب شديد

Fakat çok ağır bir depresyonu olan bir hastam vardı

‫إنه مكان قاس،‬ ‫شديد الوعورة هنا في الأسفل.‬

Aşağısı çok acımasız ve affedici olmayan bir yer.

‫لحاء البتولا ينتج لهباً كبيراً‬ ‫إنه شديد الاشتعال.‬

Ağaç kabuğu hemen yandı, oldukça yanıcı.

كبار المهندسين في ناسا في البداية شديد الخطورة.

olarak değerlendirildi .

‫كانت تتحرّك بشكل سيئ جدًا وببطء وضعف شديد.‬

Çok kötü hareket ediyordu. Yavaşça, çok zayıf şekilde.

‫سيكون تسلق الجروف دوماً خطراً.‬ ‫هذا يبدو شديد الانحدار،‬

Kayalık tırmanışları her zaman tehlikeli olur. Burası oldukça dik görünüyor

‫يبدو شديد القبح..‬ ‫لا أعرف إن كان هذا هو الخيار الأفضل.‬

Oldukça zorlu görünüyor. En iyi seçim bu olmayabilir.

- أنا بدين جداً.
- أنا شديد البدانة.
- أنا سمين جدا.
- أنا بدينة جداً.

Çok şişmanım.

‫هذا جرف شديد الانحدار، من هنا مباشرة.‬ ‫يزيد ارتفاعه ربما عن 45 متراً.‬

Burası dik bir uçurum, dümdüz. Muhtemelen 45 metreden fazladır.

حتى نابليون تساءل عما إذا كان شديد القسوة ، فرد عليه سولت ، "أولئك الذين

Napolyon bile onun çok şiddetli olup olmadığını merak etti, Soult cevap verdi, “

‫المكان هنا أصبح شديد الضيق.‬ ‫يجب أن أتوخى الحذر ‬ ‫حتى لا أهبط فوق الأفعى مباشرة.‬

Burası gittikçe daralıyor. Yılanın üstüne basmamak için dikkatli olmalıyız.