Translation of "أجل" in Turkish

0.020 sec.

Examples of using "أجل" in a sentence and their turkish translations:

أجل.

Evet.

أجل! تمامًا كما توقعت! أجل!"

diyen bilgileri görüyor, duyuyor olurduk.

"أجل، أجل" قال ألبرت أينشتاين، "إنه نفسه تمامًا."

''Evet evet,'' dedi Albert Einstein, ''tam olarak aynısı.''

أخبرتها فقالت: "أجل.

Olanları anlattım ve bana: "Demek öyle.

أجل، لعبة تتريس.

Evet, Tetris.

أجل حقوقهم المدنية.

sivil hakları için savaşıyorlardı .

أجل ، ساعدني بوب.

Evet, Bob bana yardım etti.

اعمل من أجل العيش و لا تعش من أجل العمل.

Yaşamak için çalışın, çalışmak için yaşamayın.

فقط من أجل الرياضيات.

ilk insanlardan biri olabilirim.

‫أجل، سمكة سلمون مرقط!‬

Evet, bir alabalık!

فقط من أجل الجرائم.

bu sadece suçlar için.

للكفاح من أجل التغيير،

değişim için savaştığını okuyoruz;

أيضًا من أجل الناس.

ve uzun süre ayakta kalacak bir binadır.

كمجوهرات ومن أجل عرضها.

olarak da popülerdir.

من أجل مصالح الناس

insanların çıkarları uğruna

من أجل المصلحة العامة

halkın çıkarı uğruna bu tarz adamlara neler verdiği ortada

ويكافح من أجل النجاح

Ve başarabilmek için ise mücadele veriyor

فقط من أجل فرنسا.

sadece Fransa için savaşacaktı

‫أجل، تشعر بغثيان شديد.‬

İnsanın karnına vuran o berbat hissi yaşadım.

قاتلوا من أجل وطنهم .

Vatanları için savaştılar.

"هل اشترت ساعةً؟" "أجل".

- "O bir saat mi aldı?" "Evet, aldı."
- "O saat mi satın aldı?" "Evet, öyle."

"أهو هكذا دوما؟" "أجل."

- "O her zaman böyle midir?" "Evet, böyledir."
- "O hep böyle mi?" "Evet, öyle."

تزوجته من أجل ماله.

O, onunla parası için evlendi.

"أجل، لقد كنت على حق!

"Evet! Tam da tahmin ettiğim gibi! Evet!"

صاغها البشر من أجل البشر

insanlar tarafından insanlar için yapıldı

بنينا أماكن من أجل العبادة.

İbadet için ortamlar inşa ettik.

من أجل رصد كامل مداره.

tüm yörüngeyi anlamaya koyuldular.

من أجل نفع أنفسهم وأنفسنا،

fayda sağlamak için icat edildiğini anladığımız zaman

الان : أجل إنه كذلك (ضحك)

Alan: Evet öyle (Gülüşme)

من أجل إعداد الغذاء -- "autotrogh".

besin yapmak için --"trof."

يتضمنُ التخطيط من أجل الطوارىء

olasılıklar için planlama yapmayı,

يطالبون بفرصة من أجل القتال

Daha iyi bir dünya inşa etmek için

مكان آخر من أجل الناس.

İnsanlar için başka bir yer daha.

ر.ه: أجل،يصبح تقليدي للغاية--

RH: Haklısın,

والعمل معاً من أجل السلام

ve barış için birlikte çalışarak

في الواقع ، من أجل الشهرة

aslında meşhur olmak uğruna dönen oyunların

كل ذلك من أجل حياتك ،

Hepsi hayatınız uğruna,

إنهم يكافحون من أجل الحرية.

Onlar özgürlük için mücadele veriyorlar.

من أجل الكشف عن الكويكبات ،

Asteroitleri tespit etmek için,

اعتُقِلَ فاضل من أجل الاستجواب.

Fadıl sorgulanmak için gözaltına alındı.

كنت دائماً أصارع من أجل التأقلم.

sık sık uyum sağlamakta zorlanırdım.

ويجتمع الآلاف من أجل العشاء والاحتفال.

kutlama ve akşam yemeği için binlerce insan toplanır.

وتشييد المباني من أجل هذا الجَمال

Ve bu güzellik için binalar yapmak,

نعاني ونناضل من أجل حريتنا وإنسانيتنا.

acı çeken ve savaşan siyahi kitleler olarak görüyoruz.

ومن أجل التدخل الإلهي في حياتهم.

o kadar çok fazla dua ederek zamanlarını harcıyorlar ki.

أنهم يكافحون من أجل شيء ما

bir şey için aslında çaba gösterdiklerini

لقد حذرت بالفعل من أجل Elazig

Elazığ için ben zaten uyarmıştım

من أجل الحفاظ على خط متين.

ve düz bir çizgiyi korumak için bunu yaptı.

من أجل كيان حملة مروجة أخرى

başka bir kampanya aracılığıyla;

من أجل ماذا أتيتَ إلى هنا؟

Ne için buraya geldin?

اتّصل فاضل بالشرطة من أجل المساعدة.

Fadıl yardım için polis çağırdı.

تزوّجت ليلى بفاضل من أجل ماله.

Leyla, Fadıl'la parası için evlendi.

كانت تلك جريمة من أجل المال.

Bu, para için bir cinayetti.

نحن نعمل من أجل حقوق المرأة.

Kadın hakları üzerinde çalışıyoruz.

كان سامي يصارع من أجل حياته.

- Sami hayatı için savaşıyordu.
- Sami hayat mücadelesi veriyordu.

درس سامي من أجل شهادة الدّكتورا.

Sami, doktorası için eğitim aldı.

- "أعندك قلم؟" "نعم، عندي واحد."
- ألديك قلم ؟ أجل لدي واحد.
- أتملك قلم ؟ أجل، واحد فقط

"Dolma kalemin var mı?" "Evet, bir tane var."

"أجل أريد بأن يكون يوم الاثنين سيء"؟

'Evet, pazartesi gününü kötü geçirmek istiyorum' diye cevap veren oldu mu?

إذا أردتم التسوق من أجل زجاجة ماء،

Şişe suyu almak için alışverişe gittiyseniz

أجل، لقد طعنت ابن عمي بطريق الخطأ،

- Evet kazara kuzenimi bıçakladım,

لقد أضربت عن المدرسة من أجل المناخ.

İklim için okulu boykot ettim.

من أجل تحقيق هذه النتيجة، بما يناسبنا

genel bir tartışma ve farkındalık yaratmamıza yardım edecektir.

‫أجل، كل هذا الوحل جيد للغاية وبارد.‬

Evet, bu çamur çok güzel ve serin.

‫رأيت شيئاً هنا للتو، انظر.‬ ‫أجل. بسرعة!‬

Burada bir şey buldum, bakın. Evet. Çabuk!

أنني كنت أروي قصصي من أجل الضحك.

hikayelerimi güldürmek için anlattığımı fark ettim.

وهذه الحقائق تقتضي دعوة من أجل العمل

Bu da hem harekete geçmemiz için

علم النفس يقول، من أجل خلق ارتباط،

Psikoloji şunu der: katılım yaratmak için

العمود العثماني من أجل إبطاء المجريين القادمين،

yaklaşan Macarları yavaşlatmak için sıraya girmelerini emretti.

أحرقت ليلى فاضل حيّا من أجل ماله.

Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.

بدأت ليلى ممارسة الدّعارة من أجل المال.

Leyla para için fahişelik yapmaya başladı.

ولكن مغني الراب استخدموه من أجل منفعتهم الخاصة.

Onun yerine, rapçiler onu yüceltti, benimsedi, çıkar için sattı.

وما أقوم به هو من أجل هؤلاء الأشخاص.

İşte bu arkadaşlarım için.

الأسى هو السعر الذي ندفعه من أجل الحب.

Keder, sevgi uğruna ödediğimiz doğal bir bedeldir.

"أجل، لم يجد فريق لين كوكب النجم النابض،

"Evet, Lyne'ın ekibi bir pulsar gezegeni bulamadı

وتعتيم بصيرتنا من أجل مستقبل أفضل وأكثر إشراقًا.

ve daha iyi ve parlak bir gelecek görüşümüzü karartmasına izin verdik.

لأن من أجل أن يسقط خط من الدومينو،

Bir dizi dominonun düşmesi için

إليك كيفية القيام بذلك من أجل شعبنا اللاواعي

İşte bilinçsiz insanlarımıza da böyle yapmalıyız

قد يكون السبب من أجل الانصاف والعدالة الاجتماعية.

İyilik ve sosyal adalet için olabilir.

ساعدوا في الدعوة من أجل التغيير داخل شركاتكم.

Şirketinizde değişiklik yapılmasını sağlayın.

تتويبا: أسمعت بحروب الجُمَل سابقًا؟ أجل، هذه متعتنا.

Tatoeba: Kelime savaşlarını hiç duymuş muydunuz? Evet, biz eğlence için bunu yapıyoruz.

وبدأت في عمل دورات من أجل خلق أنشطة.

Etkinlikler yapmaya, kurslar açmaya başladım.

ربما يكون لدي رغبة من أجل فعل هذا .

Bunu yapmak için istekli olabilirim.

اتّجه سامي مباشرة إلى حاسوبه من أجل الدّردشة.

Sami sohbet etmek için doğrudan bilgisayarına gitti.

كان سامي يتناول دواءا من أجل معالجة اكتئابه.

Sami depresyonla baş etmek için ilaç alıyordu.

أكبر المغنين عظموه من أجل هويتهم و طريقة حياتهم،

En büyük sanatçılar bu kimliği ve yaşam tarzını benimsedi,

وبهذا أتمنى أن أستطيع صناعة الفرق من أجل أختي،

Böylelikle kız kardeşim, diğer 142 Progeria çocuğu

لكنهم يأكلون "تايد بودز" من أجل مراهنة على الإنترنت،

öte yandan sanal bir kapışmada deterjan kapsülü yemeleri,

التي تم التلاعب بها من أجل لغة التنمية والوقاية،

dört adet altı dakikalık ses kaydını katılımcılara dinlettim.

من أجل تقديم المساعدة للناس من خلال الطيف المهني،

günlük hayattaki olağanüstü şeyleri görebilmeleri

إنها مدهشة بالفعل أن هذا كله من أجل التواصل.

o da bütün bu olayın iletişim için ne kadar önemli olduğudur.

الأفكار التي تمنح الشباب فرصة للقتال من أجل مستقبلهم.

Gençlere gelecekleri için savaşma şansı tanıyacak fikirler.

هل يمكننا الحصول على ترجمة فورية من أجل الشباب

Dünyanın herhangi bir yerinde gençlerin kendi dilerinde

ويقضون الوقت الطويل في الصلاة من أجل حدوث المعجزات

Hayatlarında ilahi müdahaleler ve mucizeler olması için

وهكذا ستقومون طبيعيًا بطرح الأفكار من أجل وصفة غذائية،

Bu ise normalde sizin yemek yapmak için beyin fırtınası yapmanız:

أجل. الكثير منكم لديه هذه الابتسامة الآن على وجهك

evet. Birçoğunuzun yüzünde o gülümseme şu an var

تاريخ وديان "ساوث ويلز" هو المحاربة من أجل الحقوق.

Güney Galler Vadileri tarihinde bir hak savaşı var.

لذلك بينما كنت أدرس علم التشريح من أجل المنافسة،

Böylece bir yarışma için anatomiye çalışırken