Translation of "لعبة" in Turkish

0.017 sec.

Examples of using "لعبة" in a sentence and their turkish translations:

قصة لعبة

Oyuncak Hikayesi

هذه ليست لعبة.

Bu, bir oyun değil.

أجل، لعبة تتريس.

Evet, Tetris.

التنوع لعبة أرقام.

Çeşitlilik bir sayı oyunu.

اشترت لعبة لطفلها.

O, çocuğu için bir oyuncak aldı.

إذا كانت لعبة مفقودة ، لعبة شوارع أخرى تتبادر إلى ذهنك

eğer eksik kalan bir oyun, aklınıza gelen başka bir sokak oyunu

هي لعبة باتل رويال.

"battle royale".

ولعب لعبة متعددة اللاعبين.

farka benziyor.

كان لدينا لعبة أخرى

bir oyunumuz daha vardı istop

لعبة الغولف ممتعة جدا.

Golf oynamak çok eğlenceli.

نتذكر جميعا لعبة GTA بالتأكيد

GTA oyunun herhalde hepimiz hatırlarız

لا .. نعرض لعبة .. ونعرض تقييمها

MR: Hayır, bir oyun atalım, incelemek için atıyoruz.

لقد حولنا إعادة التدوير إلى لعبة.

Geri dönüşümü oyuna benzettik.

لعبا سامي و ليلى لعبة أوراق.

Sami ve Leyla bir kart oyunu oynadılar.

كان سامي يلعب لعبة خطيرة للغاية.

Sami çok tehlikeli bir oyun oynuyordu.

حسناً، هنا نستطيع الاستفادة من لعبة تتريس.

Bu durumda Tetris faydalı olabilir.

هذه هي شخصيتي في لعبة ماين كرافت.

Bu benim Minecraft karakterim.

نذير الانتخابات المبكرة؟ أم أنها لعبة عالمية؟

erken seçimin habercisi mi? Yoksa global bir oyun mu?

كانت هذه في الواقع لعبة تشبه البيسبول

bu aslında beyzbola benzer bir oyundu

لذلك كانت هذه أفضل لعبة في طفولتنا

yani çocukluğumuzun en güzel oyunu buydu

وحين أبلغته بأنني أتقن "لعبة الخربشة" إتقانًا بالغًا،

Ona kendimi Scrabble'da gerçekten çok ilerlettiğimi söylediğimde

الآن سأقول لعبة يوجد الكثير منها في اللاوعي

şimdi bir oyun söyleyeceğim bir çoğunun bilinç altına yerleşmiştir

الآن هناك لعبة يعرفها الرجال بعمر 9 أشهر

şimdi erkeklerin bildiği bir oyun var 9 aylık

وهناك لعبة واحدة فقط يلعبها الأطفال في الحي.

ve mahallede çocukların oynaması gereken tek bir oyun kalmıştır geriye

قالت لعبة البيانو أن العالم ليس حول الأرض

Piyano game demiş ki dünya yuvarlak değil geoit

نفس الشيء يحدث في "قصة لعبة" على سبيل المثال،

Aynısı Oyuncak Hikâyesi'nde olmakta.

برمجتُ أول لعبة حاسوب لي في سن الثانية عشر.

Ben ilk bilgisayar oyunumu on iki yaşındayken programladım.

توم في الخارج يلعب لعبة الصحن الطائر مع كلبه.

Tom dışarıda köpeği ile frizbi oynuyor.

بعض الاطفال كانو يلعبون لعبة الصحن الطائر قرب البركة .

Bazı çocuklar göletin yakınında frizbi oynuyorlardı.

لكنه أظهر أيضًا أن لعبة الجولف قد تواجه مشكلة.

Ancak, golfün bir sorunu olabileceğini de gösterdi.

‫كل ليلة،‬ ‫تستضيف شوارع "مومباي" الخلفية‬ ‫لعبة كر وفر مميتة.‬

Her gece Mumbai'nin arka sokakları ölümcül bir kedi fare oyununa sahne oluyor.

تذكر تلك الأيام ، كانت لعبة ممتعة حقًا ، لا أعرف لماذا لعبنا

o günleri hatırlayınca gerçekten çok zevkli bir oyundu neden oynadığımızı hiç bilmiyorum

الآن لعبة لم يعرفها العديد من زملائي في طفولتي 3 أحجار

şimdi benim çocukluğumdaki akranlarımın bile birçoğunun bilmediği bir oyun 3 taş